Milli şairimiz ve büyük karakter insanı Mehmet Akif’in doğumunun 151’inci, vefatının 88’inci yıldönümündeyiz. Edebiyat ve kültür tarihimizde ismi en çok yaşayanların, ölmeyenlerin başında gelir sanıyorum.
‘İstiklal Marşı’nı Akif’in yazmasının bence iki sebebi var, biri büyük şairliği, diğeri Milli Mücadele ruhunun bütün mükemmelliğiyle onun kalbinde ve zihninde tecessüm etmiş olmasıdır. Bu vasfı olmasaydı, İstiklal Marşı’nı yazmaya şairlik kabiliyeti yetmezdi.
Milli Mücadele yıllarında, şiirleri en çok yayınlanan, cephelerde en çok okunan, marş olarak bestelenip icra edilen şair de oydu.
Kendi yurdunda isminin anılmadığı bir dönemde, Montrö Sözleşmesi’nin imzalandığını, Mehmetçiğin Boğazlar’da mevzilendiğini haber veren Cumhuriyet gazetesi, Âkif’in Çanakkale Şehitleri’nden uzun bir bölüm yayınlamıştı. (20 Temmuz 1936)
Büyük Âkif vatanına döneli bir ay olmuş, hasta yatağında yatıyordu. Muhakkak memnun olmuştur, Montrö’nün kendisini akıllara getirmesinden.
KARAKTER İNSANI
Âkif’in şiir ve iman vasıflarının yanında, yüksek seviyede bir vasfı daha vardır: İstibdat aleyhtarlığı ve hürriyet taraftarlığı.
Evvela dönemin büyüklerine sitayiş-i hazret-i padişahi türü övgüler yazmak kadim bir gelenekti. Âkif yaşadığı devirlerin hiçbirinde muktedirlere övgü şiiri yazmadı.
Âkif’in Acem Şahı şiiri tam bir despotizm eleştirisidir…
“Ey mülevves istibdat” hitabıyla zihinlere yerleşen şiirinde “şevket-meab efendimizin bendeleri”ni eleştirir. İstibdat, bugünkü terimle otoriter rejimlerin yetiştirdiği insan tipinin en veciz tanımını Âkif yapmıştır:
Zulme tapmak, adli tepmek, hakka hiç aldırmamak
Kendi âsudeyse dünya yansa baş kaldırmamak
Ahdi nakzetmek, yalan sözden tehaşi etmemek
Kuvvetin meddahı olmak, aczi hiç söyletmemek
‘YULAR TAKMAK’
Âkif’in “zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem” diye başlayan şiiri birçok kimsenin ezberindedir. Âkif, hayatını da böyle yaşamış, gördüğü çok farklı devirlerin hiç birinde “gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövmeye” tenezzül etmemiştir.
Halide Edip, Âkif’in “çiğnerim çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım” mısraını çok sevdiğini, en beğendiği mısraının bu olduğunu yazmıştır.
Mehmet Akif’in hicranlı Mısır yıllarındaki arkadaşlarından İsmail Ezherli şöyle diyor:
“Mehmet Âkif Bey İslam dinine bu gibi hurafelerin girmesine cahil müstebitlerin sebep olduğu inancındaydı.”
Şiirlerinde de bunu işleyen Akif’in şu haykırışını hiç unutmamak lazım:
Sanıyorlar kafa kesmekle, beyin ezmekle
Fikr-i hürriyet ölür. Hey gidi şaşkın hazele
Ve Âkif’in, bağımsız düşünmeyi savunan, yeni nesilleri hür fikirli olmaya çağıran haykırışı:
Adam mısın, ebediyyen cihanda hürsün, gez;
Yular takıp seni kimsecik sürükleyemez.
Niye sürükleniyoruz? Cevabı açık değil mi Âkif’in bu beytinde. Bizde, eskisi kadar olmasa da “bir büyüğün” peşine takılma duygusu yaygındır.
SİYASETİN SORUNU
Bizim kültürümüzde hastalıklı taraflarımızdan biri, siyaseti en üstün değer sanmaktır. Her kesim kendi **“dava”**sını en üstün zannedince böyle oluyor.
Abdülhamid rejimine “istibdat” dediği için Âkif’i karalayan tarihçi müsveddeleri vardır.
Şu gerçekleri görelim: Âkif’in şiirleri ve yazıları Abdülhamid zamanında yayınlanamadı. Meşrutiyet devrinde yayınlandı.
İkinci Meşrutiyet İslamcılarının en parlak düşünürlerinden Filibeli Hilmi Bey’i sürgünlere gönderen, Abdülhamit’ti.
Akif’in şiirleri Atatürk zamanında da yayınlanamadı. Âkif’e, “gureba mezarlığına” kaldırır gibi bir cenaze düşünülmesi çok hazindir. Cenazesinde devlet ricalinden kimse yoktur. Dönemin şairlerinden sadece Yahya Kemal vardı.
Cenazesine sahip çıkan gençlik ve halk, Âkif’i başlarda taşıdı.
Sadece Âkif mi? Halide Edip de 1939’a kadar yurt dışında yaşamak zorunda kalmadı mı? Sol-Kemalist çizgideki “Kadro” dergisini de Kemalist rejim kapatmıştı.
Siyasetin ‘kanunları’, davranışları başkadır. Siyasetin dönemsel tavırları bilim, sanat ve düşünce alanında kimsenin değerinden zerre miskal eksiltmez. Ödülleri de yüceltmez.
Bağlandığımız siyaset neyse, onun üstünde ahlak, felsefe, sanat, tefekkür gibi değerler olduğunu anlamalıyız.
Büyük sanat insanı, büyük vatansever, büyük karakter örneği Mehmet Âkif’i rahmetle, tazimle anıyorum.