Mehmet Merdan Hekimoğlu yazdı: Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı

Kıbrıs İlim Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Merdan Hekimoğlu, AYM´nin 20 Temmuz´da verdiği bir kararı temel alarak toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının korunmasının önemine dair değerlendirmede bulunuyor.

Mehmet Merdan Hekimoğlu yazdı: Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı

31. 07. 2018 Salı

Anayasa Mahkemesi (AYM) insan hakları hukuku bakımından önemli bir karara imza attı. 20 Temmuz tarihli Resmi Gazete´de yayımlanan Karar´da lise öğrencisi olan çocukların hükümet politikalarını protesto etmek için Adana´da yapılan gösteri yürüyüşüne katılmaları nedeniyle haklarında açılan davada 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu´na muhalefetten 3 ay 10´ar günlük hapis cezası almalarına yönelik olarak adı geçenlerin üç yıl süreyle ?denetimli serbestlik tedbiri? uygulamasına tabi tutulmalarını, ?toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlali? olduğuna hükmetti. (Başvuru Numarası: 2015/14310) Benzer davalar bakımından da emsal teşkil eden mezkûr Karar´da şu ifadelere yer verildi: ??başvurucular katıldıkları bir barışçıl gösteri nedeniyle üç yıl boyunca bir ceza tehdidine maruz kalacak ve bundan sonra herhangi bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılıp katılmama yönünde kararın caydırıcı bir etkisi olacaktır?Başvurucuların üç yıl denetimli serbestlik altına alınmasının Anayasa´nın 34/2 fıkrasında yer alan kamu düzeni meşru amacının sağlanması için gerekli olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.?

Akademisyen Dr. Tolga Şirin´in ?30 Soruda Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkı? adlı kitabında da belirtildiği üzere, anayasal ?toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı? konusunda Türkiye´deki kolluk güçleri ve siviller fahiş hatalar içerisinde bulunuyor. Çok sayıda kişi bu hakkın kullanımı esnasında ne yazık ki hayatını kaybediyor, yaralanıyor veya gözaltına alınıyor. Ülkemizin bu temel hakkın ihlali bağlamında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (A.İ.H.M.) önündeki ?mahkumiyetlerinin? ve ?ödediği tazminatların? miktarı ise oldukça kabarık. Mezkûr temel hakkın ülkemizde can ve mal kaybı olmaksızın, evrensel ölçütler çerçevesinde kullanılabilmesi için öncelikle konunun ?siyasal rejim bakımından? öneminin belirtilmesi gerekiyor.

İfade özgürlüğünün somutlaşmış bir uygulama hali olarak insanların kamusal meselelerle ilgili kanaatlerini özgürce oluşturmaları ve bunu kamuoyunu da etkileyecek şekilde açığa vurmaları, her şeyden önce, kendilerini gerçekleştirmeleri ve çok boyutlu kişilik özelliklerini keşfetmeleri anlamında bireysel varlıklarına anlam ve derinlik katan faaliyetlerdir. Bu faaliyetler aynı zamanda demokratik rejimin işleyebilmesi bakımından da hayati önem taşıyor. Demokrasiyi seçmen çoğunluğunun iradesine indirgeyen, arkaik ve anakronik bir ?seçimli, otoriter, çoğunlukçu, sınırsız ve radikal demokrasi? anlayışının tersine günümüz ?hürriyetçi, sınırlı, çoğulcu, anayasal, siyasal ve liberal demokrasileri? temel hak ve özgürlüklerin güvence altında olmasını, rejimin bütün temel özellikleriyle varlığını devam ettirilebilmesi bakımından şart koşarlar. Kamuoyu kanaatinin ?toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının? kullanımı yoluyla serbestçe oluşturulabilmesi özgürlüğünün olmadığı yerde artık çağdaş ?özgürlükçü demokrasinin? en önemli usulü güvencesinin varlığından da söz edilemez. Madem ki demokratik rejimler ?yanılmaz?, ?tartışılamaz?, ?eleştirilemez?, tek bir mutlak doğru fikrine dayalı ?totaliter diktatörlüklerden? farklı olarak ?kamusal iyinin ve doğrunun? ne olduğunun katılımcı bir anlayışla belirlenmesi bakımından açık uçlu rejimlerdir; o halde demokratik irade oluşumuna ?kolektif katılım? yoluyla etkide bulunabilme imkanını yaratan ?toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı?, esasen siyasi uzamlı bir kişi hak ve hürriyeti olarak, tam da bu noktada sistemin doğasına içkin, önemli bir ontolojik ve epistemolojik özü bünyesinde barındırır.

18-07/31/screenshot_4.jpg

Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının Türkiye´de hukuka uygunluğunun bihakkın değerlendirilebilmesi için hiyerarşik ve öncelik sıralamasına göre, elimizde üç temel ölçüt bulunuyor: Anayasa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (A.İ.H.S.) ve A.İ.H.M. kararları ile 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu. Anayasanın 34. maddesine göre, ?Herkes önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir?. 2911 sayılı Kanun da yine bu anayasal hakkın kullanılabilmesi için ?izin alınması? yerine 48 saat öncesinden mahallin en büyük mülki idare amirine ?bildirimde bulunulması? sistemini getiriyor; bildirimde bulunulmaması halinde ise kanuna aykırı olduğu gerekçesiyle güvenlik güçlerine toplantı ve gösteriyi dağıtma yetkisi veriyor. Kanun, bu düzenlemesiyle açıkça A.İ.H.M. kararlarına aykırı bir içeriğe sahip. Bu bağlamda ?toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına? dair A.İ.H.M.´nin Türkiye ile ilgili temel içtihadını oluşturan ve Anayasa Mahkemesinin bu son Kararında da ?ilgili hukuk? olarak atıf yapılan 5 Aralık 2006 tarihli ?Oya Ataman/Türkiye? Kararının özellikle ele alınması gerekiyor. (B. No. 74552/01). A.İ.H.M.´nin içtihat veri tabanı olan HUDOC´ta mevcut bulunan mahut Kararın ana hatlarıyla bilinmesi, Türkiye´nin bu temel hak konusunda devam edegelen kronik ve akut ihlal sorununun çözülebilmesi bakımından büyük önem arz ediyor. İnsan Hakları Derneği üyesi Avukat Oya Ataman F tipi cezaevlerini protesto etmek için bir yürüyüş düzenlemiştir. Yaklaşık 40-50 kişi bu gösteri için ellerinde pankartlar olduğu halde İstanbul Sultanahmet Parkı´nda toplanmışlardır. Olay mahalline gelen polislerin ?izinsiz gösteri yaptıkları ve kamu düzenini bozdukları? gerekçesiyle dağılmaları yönünde yaptıkları uyarıya rağmen grubun yürüyüşüne devam etmesi üzerine, topluluk biber gazı kullanılarak dağıtılmıştır.

Ataman, karakola götürülmüş, kimliğinin doğrulanması üzerine mesleği de dikkate alınarak aynı gün serbest bırakılmıştır. Başvurucu Ataman´ın, Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı´na dilekçe vererek, ?biber gazı kullanmak? suretiyle kendilerine kötü muamele yaptıkları, yasadışı şekilde gözaltına aldıkları ve gösterinin ardından yapacakları basın açıklamasına engel olduklarını ileri sürmek suretiyle ilgili polisler hakkında şikâyet başvurusunda bulunması üzerine Cumhuriyet Savcısı, suç unsurlarının yokluğu gerekçesiyle, takipsizlik kararı vermiştir. Yapılan itiraz üzerine Beyoğlu Ağır Ceza Mahkemesi bu takipsizlik kararını onaylamıştır. İç hukuk yolları bu şekilde tüketilince, Ataman, 2001 senesinde, A.İ.H.M.´ye bireysel başvuruda bulunmuştur. A.İ.H.M. oybirliğiyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (A.İ.H.S.) 11. maddesindeki ?toplantı ve dernek kurma özgürlüğünün? Türkiye tarafından ihlal edildiğine karar verdi. Mahkeme Kararında 11. maddenin, sadece bu kapsamdaki hakların kamu güçlerinin keyfi müdahalelerine karşı ?bireyi korumakla? sınırlı olmadığını, aynı zamanda bunların etkili bir şekilde kullanılmasını sağlamak noktasında ?pozitif bir yükümlülüğü? de içerdiğini belirtiyor. Zira A.İ.H.S.´nin 1. maddesine göre bütün taraf devletler, Sözleşme´de yer alan hak ve özgürlükleri, ülkelerinin yetki alanı içerisinde bulunan herkese sağlamakla yükümlüdür.

A.İ.H.M.´ye göre her ne kadar 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu´nun olay tarihindeki ilgili hükmü gereği, yetkili makamlara olaydan yetmiş iki saat önce yapılması gereken bildirimin yapılmamış olması gösteriyi kanun dışı kılmış olsa da bu durumun, toplantı yapma hürriyetine yönelik ?gizli bir engel? oluşturmaması gerekir. Yani Mahkeme ?kanun dışılığın?, yalnız başına, toplantı özgürlüğünün ihlal edilmesini ?haklı kılmayacağını? ifade ediyor. Nitekim kanuna aykırı yürüyüşün ?kamu düzeninde karışıklıklara neden olabileceği? şeklindeki Türk Hükümetinin iddiasını da kabul etmeyen A.İ.H.M., değerlendirmesinin devamında, şu sonuca varıyor: ?Ancak dosyadaki hiçbir unsur söz konusu grubun, trafikte karışıklık yaratması dışında kamu düzeni için tehlike arz ettiğini belirtmeyi sağlamamaktadır. Burada söz konusu olan daha çok, elliye yakın kişinin kamuoyunun dikkatini güncel bir soruna çekmektir. A.İ.H.M., öğleye doğru toplanmaya başlandığını ve ilerleyen yarım saat içinde de grubun yakalanması ile (toplantının) sona erdiğini gözlemlemektedir. A.İ.H.M., özellikle yetkililerin, İnsan Hakları Derneği adına düzenlenen gösteriye son vermekte gösterdikleri sabırsızlığa anlam verememektedir.?

Yani A.İ.H.M.´nin 2012 yılında aldığı DİSK ve KESK/Türkiye Kararı´nda da yeniden vurgulandığı üzere, kamuya açık yerlerdeki gösterilerin olağan hayatın günlük akışında ?belli bir karışıklığa? yol açması, devletlerin sırf bu nedenle ?şiddet içermeyen? ve ?barışçıl? bir şekilde gerçekleşen ?toplantı özgürlüğüne? müdahalede bulunmasını meşru kılmayacaktır. (B. No. 38676/08) Esasen barışçıl gösterilere sırf ?önceden bildirimde bulunulmadı? diye müdahale edilebilmesinin kabulü halinde ?toplantı ve gösteri özgürlüğünün? bir anlamı da kalmayacaktır. Şiddet içeren gösterilerde dahi toplantı alanını terk etmeden ?barışçıl bir şekilde? gösteriye devam edenlerin bu nedenle cezalandırılması, ?demokratik bir toplamda gerekli? bir tasarruf olmadığından, toplantı ve gösteri hakkının ihlali olacaktır. (Ezelin/Fransa Kararı (1991), B. No. 11800/85) Şu hâlde saldırgan göstericilerin ?derdest? ve ?enterne? edilerek gösteri alanından uzaklaştırılması, barışçıl bir şekilde gösteriye devam edenlerin ise bu temel haklarını ?güvenli bir şekilde kullanabilmelerinin? devlet tarafından sağlanması gerekiyor.

Anayasa Mahkemesi (AYM) insan hakları hukuku bakımından önemli bir karara imza attı. 20 Temmuz tarihli Resmi Gazete´de yayımlanan Karar´da lise öğrencisi olan çocukların hükümet politikalarını protesto etmek için Adana´da yapılan gösteri yürüyüşüne katılmaları nedeniyle haklarında açılan davada 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu´na muhalefetten 3 ay 10´ar günlük hapis cezası almalarına yönelik olarak adı geçenlerin üç yıl süreyle ?denetimli serbestlik tedbiri? uygulamasına tabi tutulmalarını, ?toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlali? olduğuna hükmetti. (Başvuru Numarası: 2015/14310) Benzer davalar bakımından da emsal teşkil eden mezkûr Karar´da şu ifadelere yer verildi: ??başvurucular katıldıkları bir barışçıl gösteri nedeniyle üç yıl boyunca bir ceza tehdidine maruz kalacak ve bundan sonra herhangi bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılıp katılmama yönünde kararın caydırıcı bir etkisi olacaktır?Başvurucuların üç yıl denetimli serbestlik altına alınmasının Anayasa´nın 34/2 fıkrasında yer alan kamu düzeni meşru amacının sağlanması için gerekli olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.?

Akademisyen Dr. Tolga Şirin´in ?30 Soruda Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkı? adlı kitabında da belirtildiği üzere, anayasal ?toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı? konusunda Türkiye´deki kolluk güçleri ve siviller fahiş hatalar içerisinde bulunuyor. Çok sayıda kişi bu hakkın kullanımı esnasında ne yazık ki hayatını kaybediyor, yaralanıyor veya gözaltına alınıyor. Ülkemizin bu temel hakkın ihlali bağlamında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (A.İ.H.M.) önündeki ?mahkumiyetlerinin? ve ?ödediği tazminatların? miktarı ise oldukça kabarık. Mezkûr temel hakkın ülkemizde can ve mal kaybı olmaksızın, evrensel ölçütler çerçevesinde kullanılabilmesi için öncelikle konunun ?siyasal rejim bakımından? öneminin belirtilmesi gerekiyor.

İfade özgürlüğünün somutlaşmış bir uygulama hali olarak insanların kamusal meselelerle ilgili kanaatlerini özgürce oluşturmaları ve bunu kamuoyunu da etkileyecek şekilde açığa vurmaları, her şeyden önce, kendilerini gerçekleştirmeleri ve çok boyutlu kişilik özelliklerini keşfetmeleri anlamında bireysel varlıklarına anlam ve derinlik katan faaliyetlerdir. Bu faaliyetler aynı zamanda demokratik rejimin işleyebilmesi bakımından da hayati önem taşıyor. Demokrasiyi seçmen çoğunluğunun iradesine indirgeyen, arkaik ve anakronik bir ?seçimli, otoriter, çoğunlukçu, sınırsız ve radikal demokrasi? anlayışının tersine günümüz ?hürriyetçi, sınırlı, çoğulcu, anayasal, siyasal ve liberal demokrasileri? temel hak ve özgürlüklerin güvence altında olmasını, rejimin bütün temel özellikleriyle varlığını devam ettirilebilmesi bakımından şart koşarlar. Kamuoyu kanaatinin ?toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının? kullanımı yoluyla serbestçe oluşturulabilmesi özgürlüğünün olmadığı yerde artık çağdaş ?özgürlükçü demokrasinin? en önemli usulü güvencesinin varlığından da söz edilemez. Madem ki demokratik rejimler ?yanılmaz?, ?tartışılamaz?, ?eleştirilemez?, tek bir mutlak doğru fikrine dayalı ?totaliter diktatörlüklerden? farklı olarak ?kamusal iyinin ve doğrunun? ne olduğunun katılımcı bir anlayışla belirlenmesi bakımından açık uçlu rejimlerdir; o halde demokratik irade oluşumuna ?kolektif katılım? yoluyla etkide bulunabilme imkanını yaratan ?toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı?, esasen siyasi uzamlı bir kişi hak ve hürriyeti olarak, tam da bu noktada sistemin doğasına içkin, önemli bir ontolojik ve epistemolojik özü bünyesinde barındırır.

18-07/31/screenshot_4.jpg

Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının Türkiye´de hukuka uygunluğunun bihakkın değerlendirilebilmesi için hiyerarşik ve öncelik sıralamasına göre, elimizde üç temel ölçüt bulunuyor: Anayasa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (A.İ.H.S.) ve A.İ.H.M. kararları ile 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu. Anayasanın 34. maddesine göre, ?Herkes önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir?. 2911 sayılı Kanun da yine bu anayasal hakkın kullanılabilmesi için ?izin alınması? yerine 48 saat öncesinden mahallin en büyük mülki idare amirine ?bildirimde bulunulması? sistemini getiriyor; bildirimde bulunulmaması halinde ise kanuna aykırı olduğu gerekçesiyle güvenlik güçlerine toplantı ve gösteriyi dağıtma yetkisi veriyor. Kanun, bu düzenlemesiyle açıkça A.İ.H.M. kararlarına aykırı bir içeriğe sahip. Bu bağlamda ?toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına? dair A.İ.H.M.´nin Türkiye ile ilgili temel içtihadını oluşturan ve Anayasa Mahkemesinin bu son Kararında da ?ilgili hukuk? olarak atıf yapılan 5 Aralık 2006 tarihli ?Oya Ataman/Türkiye? Kararının özellikle ele alınması gerekiyor. (B. No. 74552/01). A.İ.H.M.´nin içtihat veri tabanı olan HUDOC´ta mevcut bulunan mahut Kararın ana hatlarıyla bilinmesi, Türkiye´nin bu temel hak konusunda devam edegelen kronik ve akut ihlal sorununun çözülebilmesi bakımından büyük önem arz ediyor. İnsan Hakları Derneği üyesi Avukat Oya Ataman F tipi cezaevlerini protesto etmek için bir yürüyüş düzenlemiştir. Yaklaşık 40-50 kişi bu gösteri için ellerinde pankartlar olduğu halde İstanbul Sultanahmet Parkı´nda toplanmışlardır. Olay mahalline gelen polislerin ?izinsiz gösteri yaptıkları ve kamu düzenini bozdukları? gerekçesiyle dağılmaları yönünde yaptıkları uyarıya rağmen grubun yürüyüşüne devam etmesi üzerine, topluluk biber gazı kullanılarak dağıtılmıştır.

Ataman, karakola götürülmüş, kimliğinin doğrulanması üzerine mesleği de dikkate alınarak aynı gün serbest bırakılmıştır. Başvurucu Ataman´ın, Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı´na dilekçe vererek, ?biber gazı kullanmak? suretiyle kendilerine kötü muamele yaptıkları, yasadışı şekilde gözaltına aldıkları ve gösterinin ardından yapacakları basın açıklamasına engel olduklarını ileri sürmek suretiyle ilgili polisler hakkında şikâyet başvurusunda bulunması üzerine Cumhuriyet Savcısı, suç unsurlarının yokluğu gerekçesiyle, takipsizlik kararı vermiştir. Yapılan itiraz üzerine Beyoğlu Ağır Ceza Mahkemesi bu takipsizlik kararını onaylamıştır. İç hukuk yolları bu şekilde tüketilince, Ataman, 2001 senesinde, A.İ.H.M.´ye bireysel başvuruda bulunmuştur. A.İ.H.M. oybirliğiyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (A.İ.H.S.) 11. maddesindeki ?toplantı ve dernek kurma özgürlüğünün? Türkiye tarafından ihlal edildiğine karar verdi. Mahkeme Kararında 11. maddenin, sadece bu kapsamdaki hakların kamu güçlerinin keyfi müdahalelerine karşı ?bireyi korumakla? sınırlı olmadığını, aynı zamanda bunların etkili bir şekilde kullanılmasını sağlamak noktasında ?pozitif bir yükümlülüğü? de içerdiğini belirtiyor. Zira A.İ.H.S.´nin 1. maddesine göre bütün taraf devletler, Sözleşme´de yer alan hak ve özgürlükleri, ülkelerinin yetki alanı içerisinde bulunan herkese sağlamakla yükümlüdür.

A.İ.H.M.´ye göre her ne kadar 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu´nun olay tarihindeki ilgili hükmü gereği, yetkili makamlara olaydan yetmiş iki saat önce yapılması gereken bildirimin yapılmamış olması gösteriyi kanun dışı kılmış olsa da bu durumun, toplantı yapma hürriyetine yönelik ?gizli bir engel? oluşturmaması gerekir. Yani Mahkeme ?kanun dışılığın?, yalnız başına, toplantı özgürlüğünün ihlal edilmesini ?haklı kılmayacağını? ifade ediyor. Nitekim kanuna aykırı yürüyüşün ?kamu düzeninde karışıklıklara neden olabileceği? şeklindeki Türk Hükümetinin iddiasını da kabul etmeyen A.İ.H.M., değerlendirmesinin devamında, şu sonuca varıyor: ?Ancak dosyadaki hiçbir unsur söz konusu grubun, trafikte karışıklık yaratması dışında kamu düzeni için tehlike arz ettiğini belirtmeyi sağlamamaktadır. Burada söz konusu olan daha çok, elliye yakın kişinin kamuoyunun dikkatini güncel bir soruna çekmektir. A.İ.H.M., öğleye doğru toplanmaya başlandığını ve ilerleyen yarım saat içinde de grubun yakalanması ile (toplantının) sona erdiğini gözlemlemektedir. A.İ.H.M., özellikle yetkililerin, İnsan Hakları Derneği adına düzenlenen gösteriye son vermekte gösterdikleri sabırsızlığa anlam verememektedir.?

Yani A.İ.H.M.´nin 2012 yılında aldığı DİSK ve KESK/Türkiye Kararı´nda da yeniden vurgulandığı üzere, kamuya açık yerlerdeki gösterilerin olağan hayatın günlük akışında ?belli bir karışıklığa? yol açması, devletlerin sırf bu nedenle ?şiddet içermeyen? ve ?barışçıl? bir şekilde gerçekleşen ?toplantı özgürlüğüne? müdahalede bulunmasını meşru kılmayacaktır. (B. No. 38676/08) Esasen barışçıl gösterilere sırf ?önceden bildirimde bulunulmadı? diye müdahale edilebilmesinin kabulü halinde ?toplantı ve gösteri özgürlüğünün? bir anlamı da kalmayacaktır. Şiddet içeren gösterilerde dahi toplantı alanını terk etmeden ?barışçıl bir şekilde? gösteriye devam edenlerin bu nedenle cezalandırılması, ?demokratik bir toplamda gerekli? bir tasarruf olmadığından, toplantı ve gösteri hakkının ihlali olacaktır. (Ezelin/Fransa Kararı (1991), B. No. 11800/85) Şu hâlde saldırgan göstericilerin ?derdest? ve ?enterne? edilerek gösteri alanından uzaklaştırılması, barışçıl bir şekilde gösteriye devam edenlerin ise bu temel haklarını ?güvenli bir şekilde kullanabilmelerinin? devlet tarafından sağlanması gerekiyor.

Kaynak: karar.com