2013´ün Temmuz sonunda Ankara´da görev yapan ABD´nin üst düzey bir yetkilisi ile birkaç gazeteci bir araya gelmiştik.
Aradan 6 yıl geçmiş olmasına rağmen ?Off the record´ kuralına sadık kalmak istemem nedeniyle, kamuoyu tarafından da bilinen o kişinin ismini vermek istemiyorum.
Bizim görüşmemizden birkaç hafta önce Mısır´da darbe olmuş, Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi zorla görevinden alınıp cezaevine gönderilmiş, halk darbeci general Sisi´ye karşı barışçıl gösteriler yapıyordu.
İkna etme kaygısı gütmeden, söyleyeceklerine şaşırmamdan etkilenmeyeceğini belli ederek şöyle dedi:
?Yasalarımıza göre Mısır´da olanı darbe olarak adlandırırsak, tüm askeri desteğimizi kesmemiz gerekir. Bu iyi bir fikir olabilir ama önceliğimiz, Mısır´daki durumun daha da kötüleşmemesi, Mısır´ın iç savaşa sürüklenmemesi.?
İşin aslı, bu ifadelerin şaşırtıcı bir yönü de yoktu.
ABD yönetimi darbeye darbe demediği gibi, devam eden süreçte darbeyi yapanlara meşruiyet sağlayıcı adımlar da attı.
Bundan daha fazlası da vardı tabi.
?DARBEYİ NASIL YAPTIK? İFŞAATLARI
3 Temmuz´a verdiği destek sonrası adı ?Liberal darbeciye? çıkan, bunu yaparken Nobel Barış Ödülü sahibi olmasına da aldırış etmeyen Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı eski başkanı Muhammed El Baradey, kısa bir süre içerisinde Sisi tarafından ıskartaya çıkartılınca, darbe öncesi neler yaşandığını, ABD´li tanıdıklarıyla ne tür planlamalar yaptığını itiraf etti.
O günlerde New York Times gazetesine bir mülakat veren Baradey, darbeyi ?En az acılı seçenek? diye tarif edip, batılı dostlarından aldığı desteği açık açık anlattı.
Yukarıda sözlerine atıf yaptığım o dönem Ankara´da görevli ABD´li diplomatın ?Durumun daha da kötüleşmemesi? ifadesine de yansıyan, en az acılı yönteme böylece bir kılıfta bulunmuş oluyordu.
Halbuki en az acılı denilen yöntem devamında çok acılı büyük katliamları beraberinde getirmiş, bir gecede 4 bin Mısırlı, dünyanın ve darbeye destek verenlerin gözü önünde barbarca öldürülmüştü.
Batılı dostlarıyla Mursi´yi devirip ülkenin üzerine çökme planlarını ifşa eden Baradey ise, bir ay içerisinde Mısır´dan kaçıp Avusturya´ya sığınmak zorunda kalmıştı.
MISIR DARBESİ VE TÜRKİYE´DE OLANLARI HATIRLAMAK
Pazartesi akşamı cep telefonuma düşen son dakika mesajı hafıza kayıtlarımda sert fırtınalar estirdi.
Gelen mesaj, Mısır eski cumhurbaşkanı Muhammed Mursi´nin mahkemede duruşma sırasında Hakka yürüdüğünü söylüyordu.
İşin aslı ilaç alması, tedavi görmesi, ailesi ve avukatlarıyla görüşmesi engellendiği için bilinçli bir şekilde ölüme terkedilmişti.
Mursi´nin 3 Temmuz günü darbeye meydan okuyan sözlerini hatırladım.
Darbe başarılı olsa da olmasa da bu yiğitliğin unutulmayacağını dile getiren sözlerimi hatırladım.
Aynı anda gezi olaylarının Mısır darbesiyle olan ilişkisini hatırladım.
Türkiye´de adına ?Halk devrimi´ süsü verilmiş girişimin, eş zamanlı bir planlamanın parçası olduğunu belli eden Mısır darbesiyle olan ilişkisini hatırladım.
Daha büyük bir planlamanın parçalarından biri idi Mısır´daki darbe.
Türkiye´yi de en fazla burasından ilgilendiriyordu.
Eş zamanlı olarak hem burada hem orada aynı sonuca ulaşmak istemişler, Türkiye´de hedeflerine ulaşamamışlar ama Mısır´da istediklerini yapabilmişlerdi.
Bir soru:
Aradan geçen 6 yılın tanıklığı, Mısır darbesini, ya da gezi olaylarını o vakitler yaşanmış bitmiş, devamının gelme ihtimali bulunmayan gelişmeler gibi düşünmemizi sağlıyor mu sizce?
Mısır´da olanların aynısı Türkiye´de de olacak, Mursi´nin başına gelenlerin aynısı Tayyip Erdoğan´ın da başına gelecek diyenlere, 6 yıl boyunca bunu demiş olanlara, 6 yıl içerisinde bunu başka yöntemlerle eyleme geçirmeye çalışmış olanlara bakınca bu sorunun geçerlilik süresinin dolduğunu düşünür müsünüz?
6 yıl önce darbeye finansman sağlayan Körfez ülkelerinin 6 yıl sonra inşa ettikleri ittifaklara bakınca, bu birlikteliklerin Türkiye ve Türkiye´deki yönetime karşı aldıkları tutumlara bakınca, ?Hepsi geçti gitti? diyebilir miyiz?
Dün İstanbul Sultangazi´de kalabalıklara hitap eden Erdoğan´ın Pazar günkü seçimleri hatırlatarak ?Biz Mursi´yi hatırlatanlarla yarışıyoruz? demesini nasıl okumak gerekir?