Mine Alpay Gün yazdı;
Kimileri medyada kirlenme dese de.
Kirlenme boyutunu geçeli çok oldu.
Ta ki durum irinleşmeye değin kötüleşti.
Son günlerde tanık olduklarımız korkunç bir gerilim filmi gibi.
Acaba tüm bunları da ülke, 18 günde unutacak mı?
Pandora’nın Kutusu, mafya lideri konuşunca açıldı.
Ortaya kirli çamaşırlar, irinli mendiller saçıldı.
Hakkında kara para aklama iddiası bulunan firari iş insanına arabuluculuk için kendisinden 10 milyon Euro istediği ileri sürülen sunucu.
Firari iş adamının, gizli kasetinin 12 dakikalık bölümünden 3 dakikasını hibe ettiği abla dediği bir başka gazeteci.
İşadamı için 12 rakamı önemli tıpkı 12 havari gibi o 12 dakikalık kasette 12 gazeteciye maaş bağladığı iddiası ülkeyi sardı.
Kimi patronlar sanki ekiplerinde çalışan bazı gazetecilerden sadece haber ya da yazı istemeyip, casusluk filmleri gibi karışık kaos konuların içine girin mi demekte.
Zira geçmişte de bu tür şeyler olur, gazeteciler patronlarının ihale takiplerini yaparlardı.
Ve çok zengin bir hayat yaşarlardı.
Bunlar basına da yansırdı.
Normal bir insanın yüz yıllık maaşıyla sahip olamayacağı Ege ve Akdeniz sahillerinin en çarpıcı yerlerinde denize sıfır evleri nasıl olmakta.
Gençler bilmezler Özallı yıllarda yapılanları.
Boğaziçi’nde Otağ Tepe’de bölge iskâna kapatılmış, boğaz öngörüm kanunuyla yapılaşma yasaklanmıştı.
Bizim de orada babacığımın ne zorluklarla aldığı bir arsamız vardı, çocukluk düşümüz olan denize karşı ev yaptırma hayalini yitirmiş ama Boğaziçi’ni koruyan bu kanuna minnet duymuştuk.
Öyle ya eski gravürlerin bakir tepeleri yerli yerinde duracak, bölge betonlaşma engereğinden kurtarılacaktı.
Ne gezer.
Bölge, Özal’a yandaşlık yapan bir gurup gazeteci için bir aylığına iskâna açıldı, Zeusların sarayları; gecekondu gibi birkaç haftada konduruldu.
O villalarda gayet legal siyasetin ağaları ağırlandı.
Biz komşular ağzı açık bakakaldık, bu yaman çelişkiye.
Uğultulu tepelerimizin masumiyeti, büyülü güzelliği çalınmış, egemenlerin villalarınca işgal edilmişti.
Medya çoktan namusunu yitirmiş, bütün ihtilallerin hazırlayıcısı, yangınlara körükle gidicisi idi.
Masa başı haber hazırlayıp provokasyonlara mı imza atmadılar.
“Ordu göreve” diye manşet mi atmadılar.
Kirlileri temiz, temizleri kirli göstermekte çok mahirlerdi.
Cüzdanlarından bağlı oldukları istediğinde, “restoranında domuz eti yedirmekte” diye rahatlıkla iftira yazabildiler.
Özel hayatları hallaç pamuğu gibi attılar.
Zenginin, paranın kokusunu alırlardı.
Paralı yazıları hemen tanırdınız, reklamını yaptıkları adamlarla zaten yedikleri içtikleri ayrı değildi, bedava tatiller, pahalı hediyeler, sıradandı onlar için.
Kendilerini maaşa bağlayanı “Robin Hood” yapmışlardı, gizemli hayırseverin kapı kapı para dağıttığını, yoksul genç kızları Amerika’ya doktora yapmaya yolladığını yazarak allayıp pullamışlardı.
Daha fenası,
Mafya liderlerinin maaşa bağladığı kalemleri soruşturacak merci de yok.
Sanki ülkemizde bu rezilliklerin cezası yok.
Üstelik haysiyetsizlik, kirlenme, irinleşmenin halk nezdinde de cezası yok.
İtibarsızlaştırma asla söz konusu değil.
“Helal olsun adama, bu zamanda gemisini yürüten kaptan” algısı, maalesef en büyük kaybımız.
Gelecek nesil için de kötü değil, ne yazık ki birer iyi rol model âdeta onlar.