Paradokslar dönemi. Her şey, hayatın bütününü kuşatan bir karmaşa var. Hani her yer toz duman deriz de, gözün gözü görmediği, neyin olup bitenin bilinmediği bir ortam ve durum olur. Öyle bir dönemdeyiz.
İnsan hayatını belirleyen ya da belli bir disiplin oluşturan bir düzen olur. Bu düzen kendindenlik içerir. Her şey doğasında yürür.
Medeniyetimizin yaşama biçiminde, ahlâk ve insana değer en önemli unsurlar. Temel unsurlar. Örneğin haber ve haberin kaynağı önemli. Bu, Peygamberimizin özellikle insanlara sunduğu temel bir gösterge. Bir haberin kaynağından hareket etmek. Yani kaynağın aslı. Bunun tanıkları da önemli. Söylentilere ve söylencelere dayalı haberlere güvenilmemesi gerektiği uyarısıdır.
Ne yazık ki siyasal, ekonomik hırs ve tutku, çıkarlar uğruna oluşturulan sektörler bile var. Yalan yanlış üzerine, haber ve bilgi üretme, bunları yayma. Bir de belli taraflar olunca bunlar haberin, bilginin kaynağını bilmeden sadece tapındığı düşünce çevresinin oluşturduğu havaya uyarak bu tür şeyleri yayıyor, yaygınlaştırıyor. Yalan ve yanlış olanlara da inan getiriyor. Gerçekmiş gibi iştahla yayıyor.
Yüzyılın son çeyreğinde diji medyanın devreye girmesiyle bu çok daha yaygınlaştı. Bir tanımımız var bu medya alanı için: “Gayya kuyusu.” Yaşanmakta olan olayların hızlanmasında bu alanın büyük bir etkisi var. Cinayetler, yangınlar, ırkçı saldırılar, göç sorunu. İnsan değeri, ırkçılık, insanların aşağılanması gibi. Bu konuların ayrıntılarını çoğaltmak olası. Öyle bir durumla karşı karşıya bulunuyoruz ki doğru olan haberler, bilgiler bile bir yolla çarpıtılabiliyor. Kitlesel ayaklanmalara neden olunabiliyor. Hemen her şey insanların parmaklarının ucunda. Tuşlara, klavyelere dokunulması yetiyor. Sonunun nereye vardığı veya varacağı düşünülemiyor.
İnsanların katledilmesi, insanların susuz ekmeksiz bırakılması gibi. Kimi zaman hani bizim bir deyimimiz vardır gözündeki merteği görmeyen başkasının gözündeki çöpü görür diye. Bunu daha abartılı bir hâlde de düşünebiliriz.
İnsanların aşağılanması artık bir ahlâkî anlayış. Kendini üstün görme, başkasını küçümseme, kibir ve şiddet ile öteleme. Bu bir toplumun ortak dili hâline geliyor. Üstelik güçlü olanların desteğiyle de meşru yani geçerli kılınıyor. Üstün ırk tanımı içinde kendini görenler başka bir ırka mensup olanı katletseler bunun bile geçerli nedenleri var. Katiller göz göre göre korunuyor, gözden kaçırılıyor zamanla olay unutturuluyor.
Allah’ın insana bağışladığı nimetleri bile çok görüyorlar. Sudan, havadan, topraktan hatta yurdundan bile mahrum bırakılıyorlar. Çünkü kendileri güçlüdürler, erk onlarda. Bir başka deyişle kendilerinden başka kimseye hayat hakkı tanınmak istenmiyor.
İnsanın direniş alanları da kapatılıyor veya engelleniyor.
Günümüzde ne doğru bilgi ne de yalan haber arasında bir ayrımda bulunmak güç. Her şey belli merkezlerde ve kendilerine göre üretildiğinden yanılgılar içinde debelenip duruluyor.
Bir de belli isimlere, odaklara odaklanıldığından hakikate ve bilgiye asla ulaşılamıyor. Bir yere takınıldı mı oradan kurtuluş olmuyor.
Suriye bir felaket merkezi. Emperyalizm oyununu ve kurgusunu ve bilgi akışını da öyle etkili oluşturdu ki ne yapılırsa yapılsın sağlıklı bir sonuca ulaşılamaz. Sizin için dost olan bir ülkenin kralı göstermelik seçimler yapar, iktidarını korur, ülkesini yönetir. Aynı ırktan olununca ona asla bir şey denilemez. Bir diğeri de aynı konumda onun etrafında oluşturulan atmosfer ve gerilim asla unutulmaz. Oysaki her ikisinin de konumu ve durumu aynıdır.
Zulüm nereden nasıl geliyorsa gelsin ona karşı direnmek ve hakkaniyet içinde olmak gerekir. İnsanlığın kurtuluşu buna bağlı. Bilginin kaynağı, doğruluğu ve sahihliği ve akışı önemli, yoksa bir bulamacın içinde debelenip durulur.