Hülya Avşar ülkemizde yaşanan ekonomik sıkıntılara bakarak “Gerekirse simit yeriz, bu zor günleri atlatırız” demişti. Ona son olarak Ahmet Özhan katıldı. Onun tavsiyesi de şu: “Gerekirse günde bir ekmek yerken bunu yarım ekmeğe düşüreceğiz.”
Pahalılandığı için eskisi kadar simit satamadığından şikayet eden esnaf ile bir ekmek fiyatına iki-üç ekmek alabilmek için her gün saatlerini Halk Ekmek bayileri önündeki kuyruklarda geçirenler bu denilenlerden habersizdir sanıyorum.
Şahsen ben bu tartışmada, her ikisini de çok sevdiğim halde, simitten de ekmekten de yana değilim.
Günde yarım ekmek bir yana, günlük ekmek tüketimimi bir dilime düşürdüm. Bir süredir kahvaltıda bir dilim yiyorum, gün boyu ağzıma ekmek koymuyorum. O sayede aynı süre içerisinde bayağı kilo vermeyi başardım.
Ancak benim basit karbonhidrat diyetim geniş kitleler için bir anlam taşımıyor. İnsanlar katıktan kesiyor, ekmekle doymaya çalışıyor.
Halk Ekmek ürünü ucuz ekmekle…
Çoktandır gazete okuma alışkanlığı millette ortadan kalktığı için Hazine Bakanı’nın “Herkes dolarını bozdurup bankada kur korumalı TL hesabı açtı; o mevduat 38 milyar TL’ye erişti” sözünü de içeren üst üste konulmuş yüzlerce 100 TL’lik banknot yığınlarıyla göz alıcı hale getirilmiş haberleri göremiyor.
Haberin içinde yeni model sayesinde bankaların faiz yarışına girdiği ayrıntısı şemayla anlatılmış. Belki bir göz atmak istersiniz diye onu buraya alıyorum:
Eminim, akşam kimlerin ne söylediğini öğrenmek için TV kanallarına göz atıyordur aynı insanlar…
Göz atıyor ve görev tanımlarını “İktidar cephesinin her söylediğini desteklemek” olarak bilen yorumcuların sıklıkla tekrarladıkları, ülkenin bir günde nasıl batıştan kurtarıldığının, dolar 18 TL’ye yükselmiş iken, bir tırpan atışıyla aynı doların 10 TL’ye iniverdiğinin övgüsünü duyuyordur.
Hayat pahalılığına da benzer bir tırpan geleceği müjdesiyle birlikte…
Çıldırmış fiyatların çılgınlığı devam ediyor çünkü… Bizde cep yakan fiyatlar Doları veya Eurosu olan yabancılara hala olağanüstü sempatik geliyor olmalı ki, Bulgaristan’dan günlük alışveriş seferleri yeniden başlamış…
AK Parti’nin önemli isimlerinden, İstanbul’da uzun yıllar il başkanlığı da yapmış olan aynı ilimizin milletvekili Aziz Babuşçu ekranlarda söylenenleri herhalde yakından izliyor. Biraz önce, gece yarısından hemen sonra, takipçileriyle hislerini paylaşmış.
Anlaşılan, o ve onun gibi bazı AK Parti büyükleri, partilerini savunmak için kendilerini feda etmiş ekran yorumcularının gayretlerini farklı değerlendirmeye başlamış.
Mesajında dediği şu:
“Sabrın sonu! TV’lerde AK Parti’yi temsil ettiği iddiasıyla konuşan gazeteci ve programcılar, artık çözülmesi gereken önemli bir sorundur. Bu isimler durumdan vazife çıkarıyorlarsa vazifelerine son vermek lazım. Yok bu kişilere alan açılıyorsa; o zaman da oturup düşünmemiz lazım.”
“Durumdan vazife çıkarmak” askerler için kullanılan bir ifade, öyle biliyorum. “Alan açılması” ise bir istihbarat deyimi…
Oturup düşünmeye davet ettiğine göre, oturup düşünmeleri sonucunda medyada -belki- bir şeyler değişebilir.
Ben TV izlemek yerine gazetelere internet sayfaları üzerinden göz attığım için, AK Partili yöneticilerin oradan da sıkıntı duyabileceklerini düşünüyorum.
Örnek olay şu:
Geçende -tam tarihiyle 11 Aralık günü- o sıralarda yabancı medyada bayağı ilgi uyandırmış olduğu halde bizde pek anılmayan bir olaya burada değinmiştim.
Hollywood denilince akla ilk gelen birkaç artistten biri olan George Clooney, Lübnan asıllı -Dürzi inancı kökenli- anayasa hukukçusu Amal (Emel) hanımla evlenmişti. İnsan hakları savuncusu bir avukat Amal Clooney. Eşini de kendi çizgisinde yönlendiriyor.
George Clooney’in anlattığı olay eşine bir güzelleme girişimi aslında. Clooney’e ismini vermediği bir ülkenin havayolları firması, reklamlarında oynamak için, 35 milyon dolar teklif etmiş. Amal Hanım, kendisini “O ülkede insan hakları ayaklar altında, sakın ha” diye uyardığı için, George, 24 saatlik mesaiyle kazanabileceği 35 milyon doları reddetmiş…
Dün iktidar cephesinin amiral gemisi konumundaki gazetede Türk Hava Yolları’nın yönetim kurulu başkanının bir açıklamasına yer verildi.
Başkan bu açıklamayı Youtube üzerinden yayın yapan ve çok izlenen bir kanala yapmış.
Akıl alır gibi değil.
Haberi dikkatle okudum; konunun ‘insan hakları’ boyutuna hiç değinilmeden “O havayolları biz değiliz” deniliyor.
Yani?
Bu sorunun cevabını benden beklemeyin.
İktidarla içli dışlı medya bu tür gafları seçimle ilgili haberlerinde de yapıyor.
AK Parti, anlaşılır sebeplerle, ilk seçimde, Kemal Kılıçdaroğlu’nun veya CHP’den birinin cumhurbaşkanı adayı olmasını istiyor. İktidar medyası da kendini bunu sağlamakla görevli biliyor. Farklı bir isim aday olarak çıksın istenmiyor. İlla CHP’li biri aday olmalı.
Kılıçdaroğlu zeki bir politikacı, iktidar cephesinin bu beklentisini anladı ve ne zaman adaylık konusu kendisine soru olarak yönetilse, aklında farklı bir isim olduğunu düşürdürecek cevaplar vererek karşı tarafın nasırına basmaya başladı.
Dün öyle bir gündü medyada.
CHP lideri malum soruya “Cumhurbaşkanı devlet deneyimi olan bir kişi olmalı” demiş. Köşelerde “Devlet deneyimi deyince akla Abdullah Gül geldi” diyen ve o ihtimalin sıfır olduğunu vurgulayan yazılar okudum.
Okudum ve güldüm.
Neden güldüğümü seçim yaklaşınca anlatırım.
Ekmek bayileri önünde saatler geçiren emeklileri görünce biraz da onlarla dayanışma amacıyla diyete başladım ekmek yemiyorum ya, midem ekşiyor; okuduklarım yüzünden midemin ekşimesi daha da artıyor.
Sandık yaklaşınca diyeti bırakmaya kararlıyım.