MEDİNE SÖZLEŞMESİ VE BENİ KURAYZA UYGULAMASI

Süleyman Akdemir'in değerlendirmesi

MEDİNE SÖZLEŞMESİ VE BENİ KURAYZA UYGULAMASI

 

وَأَنْزَلَ الَّذِينَ ظَاهَرُوهُمْ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ مِنْ صَيَاصِيهِمْ وَقَذَفَ فِي قُلُوبِهِمُ الرُّعْبَ فَرِيقًا تَقْتُلُونَ وَتَأْسِرُونَ فَرِيقًا (26) وَأَوْرَثَكُمْ أَرْضَهُمْ وَدِيَارَهُمْ وَأَمْوَالَهُمْ وَأَرْضًا لَمْ تَطَئُوهَا وَكَانَ اللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرًا (27)

Bu yazı ile Ali Bulaç tarafından Medine Sözleşmesi isimli eserinde bahsedilen Beni Kurayza olayına dayalı ileri sürülen savlara Kur’an ayetlerini yorumlayarak katılmış oluyoruz. Bu hususta ayetin yorumuna uygun düşüncelerini aşağıdaki yazımız ile destekliyoruz. Bu ayetleri anlamamıza katkı sağladığından dolayı da Allah razı olsun diyoruz.     

 “O düşmanlara içeriden destek vererek hıyanet eden Ehl-i kitaptan olanları kulelerinden indirdi ve kalplerine korku saldı; bir fırkayı/kısmını öldürüp, diğer bir fırkayı/kısmını da esir aldınız.  Onların arazilerine, yurtlarına, mallarına, hatta sizin vet etmediğiniz (içeri girmediğiniz) ayak bile basmadığınız topraklara sizi vâris yaptı. Allah her şeye kadirdir.” (Ahzab, 33/26-27).

Mekke müşriklerine muzaheret eden kimseleri kulelerinden (seyasilerinden/muhkem kalelerinden) inzal etti. Kalplerine korku saldı. Bir fırkayı/kısmını katlettiniz, bir fırkayı/kısmını da esir ettiniz. Ardlarına diyarlarına, mallarına sizi varis kıldı da. Vet etmediğiniz bir araziye de. Allah her şeye kadirdir.

Buradaki ve inzal ayet 25’teki “Kefa” kelimesine atfedilir. Orada Allah kifayet eder dedikten sonra onları kulelerinden indirdi der. Bu ayetler Hendek savaşında Mekke müşriklerine yardım eden ehli kitap içinde yer alan Yahudilerden bahseder. Aslında bu iki grup önceden anlaşarak birlikte Müslümanları yok etmeyi kararlaştırırlar. Medine’yi kuşatmaya gelen müşrikler hava muhalefetinden dolayısıyla kuşatmayı terk etmek zorunda kalırlar. Medine’de bulunan ve Mekke müşrikleri ile anlaşmış olan ve içerden onlara yardım sözü veren Yahudiler, onların kuşatmayı bırakmalarını kısmen başlamış oldukları işi bitirmek istemeleri, kısmen de Medine’nin tamamını elde etme fırsatının ellerine geçmiş olduğunu düşünürler. Mekkelilerin çekilmesi ile Medine’yi fethetme, tamamen alma hevesine kapılırlar. Tüm Medine’nin kendilerinin olacağını hesap ederler. Bu fırsat onları cesaretlendirir. Bir başka deyişle bu hevesleri onları muhkem kalelerinden çıkarır. Medineliler ile savaşa girişirler. Bunun üzerine Medineliler onlara karşı da savaş vermiş olurlar. Bu çatışma/savaş esnasında onların kalbine korku düşer ve yenilirler. Bu çatışma sırasında Yahudilerle Müslümanlar arasında savaşa katılanlardan ölenler olur. Ayetten açık manası burada geçen katil çatışma/savaş sırasında olup hakem kararı ile katledilenleri kesinlikle ifade etmez, edemez. Çünkü arkadan esir almalara geçer. Esir etme tamamen farklı hükümlere tabidir. Bu kelime savaşta sağ olarak ele geçirilen kimseleri ifade eder.

Muhammed Suresinde esirler ile ilgili hükümler vardır. Buna göre bir kısmı serbest bırakılabilir, yani affedilir; bir kısmından bedel veya diyet alınır, diğer bir kısmı arazi kendilerine bırakılarak cizye alınır, bir kısmı ise köleleştirilebilir. Ahzap Suresi 26 ve 27’deki ayetlerde köleden yani rekabeden ve/veya imadan (erkek veya kadın köleler) bahsetmez. Burada sadece esaretten bahsedilir, diğerlerinden söz açılmaz.

Esasen İslamiyet’te esirin diğer seçenekler dışında köle haline getirilmesi için o kişilerin o topluma uyum sağlamaları esası kabul edilir. Yahudilerin böyle bir sürece ihtiyacı olmadığına göre burada esaretten sonra sürgün ihtimali ağırlık kazanır. Nitekim mallarına ve arazilerine evlerine el konulmuştur.

Ayetlerde bir kısmını öldürdünüz bir kısmını esir ettiniz der. Kimileri çarpışarak ölmüşler kimileri de esir olmuşlar demektir. Bu ifadeler üçüncü bir grubun olduğunu gösterir ki bunları söylemediğine göre onlar ne öldürülmüşler ne de esir edilmişlerdir. Muzarahat edenler arasında yer almış olan bu üçüncü grup iki fırkanın nekre olmasından dolayı bize göre kaçanları veya sürgün olanları ifade eder. Demek ki bunlar hem arazilerinden olmuşlar hem de malları ve servetlerini bırakarak kaçmış veya sürgün olmuşlardır. Karşılık anlamında cezaları bu olmuştur. Bu durum ve ihtimal sonraki ayette onların mallarına, diyarlarına, yerlerine varis olunduğu ifadesi ile anlaşılır. Hatta daha başka yerlere de varis olunduğu söylenerek sonradan teslim olan Hayber de kastedilmiş veya haber verilmiş olur

Özetle Ahzap 26 ve 27 bize kimilerinin çarpışırken öldüğünü, kimilerinin esir edildiğini gösterdiği gibi aynı zamanda kaçanlar da dahil hepsinin Medine’deki bütün varlıkların Müslümanlara kaldığını gösterir.

Diğer taraftan hakem kabul edilen Sahabe Sad’ın. Burada Tevrat’ın hükmünü okunduğuna dair kaynaklarda bilgi vardır. Ama karar verip bu kararın hüküm haline geldiği ve hükmün infaz edildiği hususları ayetlerde olmadığı gibi böyle bir uygulamayı “mütevatir” seviyesinde nakleden bir hadis de yoktur. Üstelik bu konuda ileri sürülen hadisler meşhur seviyesine bile çıkmamıştır. Bu duruma göre Tevrat’ın hükmü okununca bir kısmı korkarak kaçmış, kalanlar ise sürgün edilmişlerdir. Ayette esir etmeden sonra katletme tekrarlanmadığına veya olmadığına göre çok sayıda kimsenin katledilmiş olduğu, üstelik hakem kararı ile kılıçtan geçirilmiş olduğu Kur’an’la çelişir. Böyle bu konudaki rivayetlerin Kur’an esas alındığında uydurma olduğu hemen anlaşılır.   

Ayette anlatılan budur.

Hakem kararı ayette zikredilmediği gibi esirlerin nasıl sürüldüğü yazılı değildir. Sonra ne olur. Muhakeme edilmek üzere toplanırlar. Sahabeden Sad’ın hakem sıfatıyla Tevrat’ta yer alan “Bir kente saldırmadan önce, kent halkına barış önerin. Barış önerinizi benimser, kapılarını size açarlarsa, kentte yaşayanların tümü sizin için angaryasına çalışacak, size hizmet edecekler. Ama barış önerinizi geri çevirir, sizinle savaşmak isterlerse, kenti kuşatın. Tanrınız RAB kenti elinize teslim edince, orada yaşayan bütün erkekleri kılıçtan geçirin. Kadınları, çocukları, hayvanları ve kentteki her şeyi yağmalayabilirsiniz. Tanrınız RAB'bin size verdiği düşman malını kullanabilirsiniz.” (Tesniye/Yasanın tekrarı, 10-14). Hükümleri okur.   

Bundan sonra peygamber susar. Tevrat’ın hükmünü duyan Yahudiler kılıçtan geçirilecekleri konusunda karar çıkacağı korkusu ile Medine’yi terk ederler ve kaçarlar. Böylece Medine Müslümanlara kalır. Hakem ise hüküm anlamında bir karar vermez.

Yeri gelmiş iken bir hususa daha işaret etmek gerekir. Savaş kuralı ile sivil kurallar birbirinden farklıdır. Savaşın kuralına göre cephe savaşından dolayı karşı taraftaki öldürmeler savaş sonrası suç sayılmaz. Ama başka bir nedenle örneğin birine kininiz olup fırsat bu fırsat diye öldürürseniz, bu durum muhakeme edilip gerekli ceza verilebilir. Böyle birileri varsa onlar muhakeme edilip öldürülmüş olabilir. Kişinin savunması alınmadan kolektif kararla esir de olsa öldürülmez. Dolayısıyla bize göre hakem kararı olmayıp hakemin beyanı yani açıklaması olan Tevrat’ı okuması vardır ama hüküm kısmı ilan edilmiş değildir. Bunun üzerine bir kısmının korkarak bir kısmının da malları ellerinden alınmasından dolayı Medine’yi terk ettikleri anlaşılır. Burada öldürülen birkaç kişinin olmasını ayrıca işlemiş oldukları suçlara bağlıyoruz. Bunun sayısı da birkaç kişiyi geçmez.

Doç. Dr. Süleyman Akdemir- Yük. Müh. Süleyman Karagülle

-akevlerorg