MEB’in rutin ısrarı, evren genişliyor veya ehem mühimme müreccahtır

Küresel ölçekte bir salgınla karşı karşıya olduğumuz kritik bir süreçte, yönetme ve yönlendirme becerisi tabiri caizse “ev ödevleri yapılmıyor” şeklinde özetlenebilecek bir hassasiyette sıkışan MEB ile karşı karşıyayız.

MEB’in rutin ısrarı, evren genişliyor veya ehem mühimme müreccahtır

Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı Abdulbaki Değer'in "konuya dair" analizi...

Woody Allen’ın 1977 yapımı “Annie Hall” filminin başlarında çarpıcı bir sahne  var. Çocuğunun tavır ve davranışlarından rahatsız olan anne, psikiyatr ve çocuk arasında geçen diyalog şu şekilde: 

Anne: Depresyona girdi. Aniden bir şey yapmamaya başladı. 

Psikiyatr: Neden depresyondasın Alvy? 

Anne: Dr. Flicker’e söylesene! 

Okuduğu bi şey yüzünden 

Psikiyatr: Okuduğu bir şey yüzünden ne demek? 

Alvy: Evren genişliyor. 

Psikiyatr: Evren genişliyor mu? 

Alvy: Evren her şeydi ve eğer genişliyorsa bir gün parçalanır ve her şey biter. 

Anne: Bu seni neden ilgilendiriyor? 

Ev ödevlerini yapmıyor 

Alvy: Ne önemi var ki? 

Anne: Sen Broklyn’desin. Broklyn genişlemiyor. 

Psikiyatr: Milyarlarca yıl boyunca da genişlemeyecek. 

*** 

Evrenin genişlemesini varoluşsal bir sorun olarak algılayan çocuğa karşı anne ve psikiyatr tarafından oluşturulan “ev ödevlerini yapmıyor” koalisyonu, eğitim sistemimizi ve işleyişini andırıyor. Küresel ölçekte bir salgınla karşı karşıya olduğumuz kritik bir süreçte, yönetme ve yönlendirme becerisi tabiri caizse “ev ödevleri yapılmıyor” şeklinde özetlenebilecek bir hassasiyette sıkışan MEB ile karşı karşıyayız.

Süreci rafine bir “genel eğitim” yaklaşımına öncelik ve ağırlık vererek götürmek gerekirken “normal dönemlerin pratiklerini anormal dönemde aksatmadan sürdürme” gibi bir stratejiyle yol alarak hem kendisini, hem öğretmenleri, velileri ve öğrencileri giderilmesi mümkün olmayan bir gerilim girdabına sürükledi, sürüklemeye devam ediyor.

Bu yersiz ve sınırlı hassasiyetin organizasyonunda birbirini desteklemeyen, beslemeyen tam tersine birbiriyle çelişen, hükümsüz kılan adımlar atılıyor; yapılan işi ve işi yapanları anlamsızlaştıran, değersizleştiren uygulamalara yol veriliyor.  

Yaklaşık bir ay önce salgındaki artış nedeniyle kademeli şekilde geçilen yüz yüze eğitimden vazgeçilerek tekrar uzaktan eğitime geçilmişti. Bu geçişte DSÖ, SB, Bilim Kurulu gibi yapıların kısa ve orta vadeli net bir açıklaması olmadığı halde MEB, 4 Ocak gibi somut bir tarihi belirtmekle kalmadı ayrıca kendisini, okulları ve öğretmenleri yüz yüze sınavların yapılması ve karne verilmesi noktasında yükümlülük altına soktu.

Dolayısıyla kamuoyunu da bu tarih ve yükümlülük doğrultusunda yönlendirdi. Bütün uyarı ve eleştirilere, ‘dersi online verirken sınavı yüz yüze yapmanın mantığı yok’  ikazlarına rağmen sayın bakan klişelen “her türlü senaryoya hazırız, A, B, C planlarımız var, tüm simülasyonlar yapıldı” ifadeleriyle MEB’in bildiğinden şaşmayacağını gösterdi her seferinde. Sıkıntı şu ki MEB’in bildiğinde problem var. Hal böyle olunca bildiğinden şaşmamak da marifet olmuyor, var olan sorunları büyütüyor, derinleştiriyor.  

*** 

Süreç bu yönde devam ederken ve kamuoyuna hiçbir problem olmadığı yönünde telkinler edilmeye devam edilirken sayın bakanın sosyal medya üzerinden açıklaması gündeme geldi. Açıklamada, daha önce vurgulu şekilde dile gelen 4 Ocak sonrası yüz yüze sınavların ertelendiği, karnelerin verilmeyeceği, ilk ve orta okullarda notların katılım eksenli verileceği, liselerde ise ikinci dönem sınavlarının belirleyici olacağı dile geldi.

Şimdi bu süreç yönetimine ve aynı zamanda son açıklamanın içeriğine bakmamızda yarar var. Şu tespitle başlayalım, memleketin genel eğitim-öğretim faaliyetini yönetmekle, yönlendirmekle mükellef olan MEB yönetemiyor, yönlendiremiyor malesef. İkincisi “eğitimin bir muhit, bir iklim” işi olduğu ilkesini malesef gözetemiyor. Gözetemediği için de “ehem-mühim, elzem-lazım” dengesini yitirmiş durumda. Anormal koşullarda normali sürdürmenin peşinde, normali yönetiyormuş gibi davranmakta.

Sürecin başından bu yana dile getirdiğimiz üzere anormal koşulların farkında olmak, belirsizliği dikkate alarak basitleştirmek, ders, yazılı, karne vs. gibi araçları fetişleştirmek yerine genel amaca odaklanmak, öğrenciyi, veliyi, öğretmeni lüzumsuz iş ve işlemlerin muhatabı kılmak yerine koşulların nezaketine uygun davranmak dolayısıyla sürecin kendisinin pedagojik olduğunun bilincinde hareket etmek ve bu yönde iş ve işlemlere yol vermek durumundayız.

“Ehem mühimme, elzem lazıma müreccahtır” ilkesi spekülatif bir tespit değil hayatımızın ileyişinde dikkat edilmesi gereken bir hiza taşıdır. Bunu kaçırdığımızda yaptıklarımızın anlamı kalmaz. Mesele bir şey yapmak değil, anlamlı bir şey yapmaktır.  

*** 

Gelelim son açıklamaya. Salgın sürecinde sosyal hareketliliği arttıracak dolayısıyla bulaş riskini yükseltecek bir karardan vazgeçilmesi doğrudur. Ancak kararın alınmasına kadar ki süreç yönetimi yukarıda da belirtildiği üzere izaha muhtaçtır.

Niçin ısrarla 4 Ocak ve sonrasındaki haftalar belirlendi, niçin ısrarla yüzyüze denildi, pek çok insanın temel insani etkileşimlerini askıya aldığı yerde niçin ısrarla basılı karne vermek mistifiye edildi, bilmiyoruz. İnsanların annelerini-babalarını ziyaret edemediği yerde bu tarz lüzumsuz sembolizmler eğitsel faaliyetlerin anlamını ve amacını hırpalamaktan öte bir anlam taşımazlar.

Koşullardan bağımsız dile gelen her anlam ve önem arayışı yerli yerinde değilse sadece ilgili olduğu alanın anlamına ve önemine kasteder. Bu açıdan önümüzdeki süreçte MEB’i bağlayacak, yükümlülük altına sokacak her açıklama mutlak surette ilgili yapılardan gelen açıklamalara yaslanmak durumunda olmalı, kişisel değerlendirme ve temenniler üzerinden toplum yönlendirilmemeli, beklentiye sokulmamalı. 

Yapılan son açıklamada liselerde sınavların ikinci döneme ertelendiği, ortaokullarda ise eğer sınav yapılmışsa geçerli olacağı ve sınav yapılmamışsa öğrencilere notların ders içi etkinlik notu ile belirleneceği dile getirilmiş. Bu durumda şunu sormak gerekiyor: Lisede sınavlar ertelenirken ortaokulda niye ertelenmiyor? İkincisi sınav olup düşük not alan öğrenciler (ki birçoğu canlı derslere katılamadığı için düşük notlar aldı) mağdur olacaklar.

Üçüncüsü, ders içi etkinliği değerlendirmek başlı başına sorun. Neden? Çünkü, öğrencilerin büyük kısmı canlı derslere katılamıyor. Katılım oranlarının çok düşük olduğunu ilgili olan herkes biliyor zaten. Teknik-donanım eksiklikleri var, yetersizlikler var. Katılanların bir kısmının mikrofonu bozuk veya yok, söz alamıyor.

Canlı derse hiç katılamayan veya böyle teknik sorunlar yaşayan öğrencilere neye göre not verilecek? Derse katılmadığı için notu kırılan bir öğrencinin velisi dese ki “Bu derslere katılım zorunlu değildi. MEB sürekli asıl olanın EBA TV olduğunu söyledi, benim çocuğum da dersleri EBA TV’den takip etti. Neye dayanarak çocuğumun notunu kırdınız?” buna karşı ne söylenecek? Tamamen MEB’in söylemleri üzerinden oluşan böyle haklı bir savunmaya hangi öğretmen, idareci veya bakanlık yetkilisi tatmin edici bir cevap verebilecek? Bu çocuğun EBA TV’den dersleri takip edip etmediğini nasıl anlayacağız? 

Bu açıklamanın yapıldığı ana kadar Türkiye’deki tüm okullar, yöneticileri ve not vermesi gereken öğretmenler günlerce süren uzun ve yorucu bir planlamanın içerisindeydiler. 4 Ocak sonrası yüz yüze sınav planlaması yapmak, sınava girmiş olan öğrencilerin notlarının sisteme yüklenmek, girmemiş olanları belirlemek vs. gibi iş ve işlemlerle uğraşan insanların, dünyanın alt üst olduğu şu hengamede dünyanın en önemli iş ve işlemleri şeklinde retoriğe bulanan uygulamalara “başlıyoruz-erteledik” gibi anlık kararların eşlik etmesi sadece işlerin algılanışına ilişkin önemsizleştirmeye neden olmuyor aynı zamanda tüm bu işlerle iştigal eden insanlar mesleki saygınlıklarını ve itibarlarını da yitiriyorlar.  

Dolayısıyla bir yanlıştan dönmek ancak yeni yanlışlar yapılmadığında anlam kazanabilir. Düzelttiğimiz yanlışlara yeni yanlışlar ekleyerek yol almamızın imkânı olamaz. Sınavlar, notlar, dersler ancak hayata yansıyan nitelikleri üzerinden anlamlıdırlar. Hayatımıza yönelik riskin söz konusu olduğu bir süreçte riske dikkat etmek yerine bir takım rutinleri öncelemeye çalışmak görüldüğü üzere MEB’i zincirleme hatalara sürüklüyor.

Şartları bütüncül ele almadan alanla ilgili alınan kararlar, uygulamalarla ilgili verilen kesin tarihler MEB’in kurumsal itibarını zedelediği gibi eğitim alanını da anlamsızlaştırıyor. Evet, “evren genişliyor ve genişliyorsa bir gün parçalanır ve her şey biter” gibi bir durumla karşı karşıyaysak yapmamız gereken şey “ev ödevlerinin yapılmamasını” sorun etmek olmamalı.