W. Reih mazoşisttik kişilerin özelliklerini, acı çekme, şikâyet etme ve kişinin kendine zarar verici eylemlerde bulunması olarak açıklar. Bu belirtileri gösteren kişilerin bir kısmı “her şeye rağmen yıkılmadım ayaktayım” diyerek acıyı gizlemeye çalışırlar, bir kısmı ise “şansım yok, kötüler hep beni bulur, nerede bir zarar varsa bana isabet eder” deyip çözüme gidecek yolları bir bir kapatırlar.
Çevrenizde acıyı yücelten, acıya maruz kalmış kişiyi kuyuda kalmaya ikna eden ve öven kişiler mutlaka vardır. Bu kişiler haksızlığa maruz kalan kişinin elinden tutmak yerine ‘sabretmelisin, bu kuyudan çıkma şansın yok’ diyerek onu acıyla baş başa bırakır ve şiddete rıza göstermesi için teşvik ederler. Kişi bir zaman sonra ne yaparsa yapsın acıdan kurtulamayacağına inanır ve teslim olur. Artık kişi maruz kaldığı şiddeti hak ettiğini düşünür ve yaşamını ancak şiddet eğilimli bir kimseye tutunarak sürdürebileceğine inanır. Kişi şiddete teslim olur, şiddeti kabullenir ve şiddete maruz bırakanın kölesi haline gelir. Ne yazık ki insanlar bu kişileri çözümsüzlüğe terk eder ve yaşayan bir ölüye dönüştürürler.
Sığınma evinde çalıştığım dönemlerde, eşi tarafından ağır darp edilen, kolları kırılan, tek gözü göremez hale gelen, vücudunun çeşitli yerlerinde ağır hasar olan bir hanım gelmişti. Kadın yaşadığı bu ağır işkenceye rağmen eşine geri dönmek istiyordu fakat şiddet yanlısı eş kendisini istemiyor, geri geldiği takdirde öldüreceğini söylüyordu. Fakat kadın ne olursa olsun ölümüm onun elinden olacaksa da sözüm yok, kocama geri dönmek istiyorum diyordu… Sığınma evi çalışanları olaya bir mana veremiyor, bir kadının kendisini ölümle tehdit eden kişi ile yaşamaya nasıl razı olduğunu anlamaya çalışıyorlardı.
Sahi nasıl olurdu da bir kadın maruz kaldığı ağır şiddete, hakarete, dışlanmaya ve tehditlere rağmen hayatını bu kişi ile sürdürebilmek için çaba gösteriyordu. Yuvanın yıkılmasını, eşlerin yollarını ayırmalarını elbette arzu etmiyoruz, edemeyiz de. Ancak ister kadın olsun ister erkek olsun hiçbir insan can güvenliğinin olmadığı bir ortamda barınmak istemez, istememelidir. Böyle durumlarda şiddete maruz kalan kişinin yolunu ayırması en doğal hakkıdır. Fakat ilginçtir mazoşist kişiler şiddet ve tehditlere aldırmıyor, acıyı kardeş gibi benimsiyor ve yaslandıkları sadist kimseden vazgeçemiyorlar.
Şiddet eğer eşten ya da ailenin herhangi bir ferdinden sudur etmişse üzerini örtmeyi ve boş ver ne de olsa eşindir, kardeşindir deyip geçiştirmeyi tercih ediyoruz. Ve ne yazık ki bu anlayış İslami bir değer olarak kabul edilip yayılmaya çalışılıyor. Oysa İslam fertlerin güvenliğini ve haklarının korunmasını merkezi bir noktada değerlendirir. Dinimizde anne-babanın çocuk üzerindeki haklarına vurgu yapılır elbette bu önemli bir sorumluluktur ancak kabul etmeliyiz ki çocuklarımız bizim mülkümüz değil, onların da bizim üzerimizde hakları vardır. Dünyaya getirdik, baktık, büyüttük deyip onların haklarını gasp edemeyiz, onları ellerimizin altındaki köleler olarak göremeyiz. Aynı şey eşler için de geçerli. Eşlerin birbirlerinin üzerinde hakları vardır dolayısıyla kişi bu hakkı gasp edip eşini darp etme yetkisine sahip olamaz. Şiddet bir kul hakkıdır ve eşine şiddet uygulayan kişi hak ihlali yapmaktadır.
Son yıllarda okullarda, resmi ve sivil kuruluşlarda erdemler eğitimine yönelik çalışmaların yapıldığını görmekteyiz. Ancak hâlihazırda yapılan çalışmaların tesirini görmüş değiliz, toplumda şiddet ve nefret hızla yayılıyor, suç oranı her geçen gün artıyor. Zira hak bilinci çocuklara ilk evvela aile ortamında verilir ve çocuk anne-babanın yaşantılarına bakarak bu değerleri içselleştirir.
Çocuklarınızı hakkaniyet bilinci ile yetiştirir ve gönüllerine şefkat ekebilirseniz onlar gelecek yaşantılarında eşlerine ve çocuklarına karşı şefkatle muamele edecek ve yaşamlarını erdemli bir insan olarak sürdüreceklerdir. Bundan emin olabilirsiniz.
Peki, mazoşist kişilerin acıyı savunur hale gelmelerini nasıl değerlendireceğiz?
Bu kişilerin ekserisi çocukluk döneminde yoğun şiddet ve eleştiriye maruz kalmış ve şiddeti kabullenmiş, bunu hak ettiklerine inanmaya başlamışlardır. O yüzden eşleri tarafından aşağılanmalarına, darp edilmelerine sessiz kalır, eşin buna hakkının olduğuna inanırlar. Kişi kendisine şiddet uygulayan eşi olmadan hayatta kalamayacağını düşünür, onun kendisini koruyup kollayacak tek kişi olduğuna inanır.
Duygusal mazoşizmde kadın yaşadığı sorunları yakınları ile paylaşır ve kendisini dinleyen kişilere bağımlı hale gelir. Acı artık onun için yaslanılan metruk bir duvar haline gelmiştir ve duvar her seferinde biraz daha aşınmaktadır. Cani eş şiddetin dozunu ne kadar artırırsa artırsın kadın ‘yeter ki beni sevsin korusun da ne olursa olsun’ diye düşünmekte ve zulme rıza göstermektedir. Oysa İslam bize karşı tarafın haklarını koruyabilmek için gösterdiğimiz hassasiyeti kendi haklarımızı korumak için de göstermemizi ister… Sağlıklı olan da budur.