Bakanın söylediği gibi virüsle, maskesiz mücadele edilemiyorsa, niye Türkiye’nin nüfusunun yarısından çoğunun yaşadığı illerde, vatandaşın keyfine bağlı?
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca bir tweet attı:
"Virüse karşı yürüttüğümüz mücadelede, maske, sosyal sorumluluğumuz. Maske takarak, birbirimizi virüsten koruyalım. Maskesiz dolaşanları, maske takıyormuş gibi yapanları uygun dille uyaralım. Virüsle maskesiz mücadele edemeyiz."
Bakan bu açıklamayı yaparken 42 ilde maske takmak zorunlu hale getirilmişti.
İşin ilginci bunların arasında İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Antalya, Adana gibi kalabalık iller bulunmuyor.
En çok hastanın İstanbul’da olduğunu biliyoruz ama sadece Taksim Meydanı ve İstiklal Caddesi’nde maske takmak zorunlu.
Bakanın söylediği gibi virüsle, maskesiz mücadele edilemiyorsa, niye Türkiye’nin nüfusunun yarısından çoğunun yaşadığı illerde, vatandaşın keyfine bağlı?
Anlamak zor.
Öte yandan devlet, maske zorunluluğu getiriyorsa, bunun gereklerini de üstlenmeli.
Buradan tekrar vatandaşa bedava maske sağlanması sorununa geliyoruz.
Yönetim, bir kez daha sorumluluğu vatandaşa atıyor: Maske temin etmek de, maskeyi takmak da vatandaşın inisiyatifine bırakılıyor.
Öte yandan, cerrahi maskelerin belli bir kullanım süresi var. Gün boyu sokaklarda gezerken, alış veriş ederken tek maske ile idare etmek, maskenin koruyuculuğunu azaltıyor.
Buradan yola çıkarak Türkiye’nin günde kaç maskeye ihtiyaç duyacağını da kabaca hesaplamak mümkün.
Böyle bir üretim kapasitesi var mı?
Bakan, vatandaşların birbirlerini uygun dille uyarmaları gerektiğini de söylüyor.
Öfkelenin karşısındakine tabanca çektiği, bıçak salladığı bir ülkede, ben bakan olsam bunu kimseye önermezdim.
Erdoğan yönetiminin, sanki salgın tehdidi geçmiş gibi ülkedeki önlemleri kısa sürede kaldırma hevesi nedeniyle birçok hayat kaybedeceğiz, burası artık açıkça görülüyor.
* * *
Doğru söyleyeni AKP’den kovarlar
Geçen hafta katıldığı bir TV programında "FETÖ ile AKP kol kola girdiyse bunu farklı darbecileri tasfiye etmek için yaptı" diyen AKP Medya Başkan Yardımcısı’nın görevinden istifa ettiğini hatırlarsınız.
İstifa ederken "açıklamam başka yönlere çekiliyor, partime zarar vermek istiyorlar" demeyi de ihmal etmedi.
Aslına bakarsanız ne "başka yere çekilecek" bir durum var ortada ne de AKP’nin bundan zarar göreceği.
Fethullahçıların darbe girişiminden sonra partinin en yetkilisi çıkıp "Allah ve milletim beni affetsin, aynı menzili maksuda gidiyoruz zannetmiştim" dememiş miydi?
Gerçi aynı zannettiği "menzil –i maksudun" ne olduğunu da tam olarak açıklamamıştı.
O yüzden bilmiyoruz, AKP liderinin ulaşmak istediği nokta neresi?
Gelişmelere bakarak "demokrasi tramvayının son durağı" diye bir tahmin yürütebiliriz ama kendisi açıklasa bence daha doğru bir siyaset olur.
Çünkü sadece bu söz bile, bazı insanların "bir gizli ajandanın varlığını" düşünmesine neden olabilir. Ne gerek var böyle, istifham uyandıracak müphem sözlere?
Öte yandan şurası da bir gerçek ki AKP lideri, Fethullahçıların gizli amaçları konusunda tamamen bilgisiz de olamaz.
Mesela, KPSS sorularını bunların çalıp, yandaşlarına dağıttıklarını, bu yolla başkalarının memuriyete, polisliğe, öğretmenliğe, subaylığa girmelerini önlediklerini birinci elden biliyordu.
Ordunun komuta kademesinin uzun vadede bunların amaçları doğrultusunda şekillendirilmesini hedefleyen operasyonlardan da haberi vardı.
"Derin devleti çökertiyoruz" diye girişilen ve aslında muhalefetin tasfiyesini amaçlayan operasyonlardan da aynı şekilde haberi vardı.
Erdoğan’ın bütün bunlar olup biterken ıslık çalarak göklere bakıyor olmasının nedeni, "aynı menzili maksuda gittiklerini" zannetmesiydi!
"Hayır, Erdoğan’ın bunların hiç birinden haberi yoktu" diyorsanız, kusura bakmayın ama Recep Tayyip Erdoğan’ı çok hafife alıyorsunuz demektir.
Sadece Erdoğan değil, o partinin yönetim sorumluluğunu taşıyan herkes, Fethullahçıların ne yapmakta olduğunun farkındaydılar.
Düşünün ki bir "düz liseden" mezun olan ben bile farkındaydım, dillere destan imam hatip liselerinden mezun olanlar mı farkında olmayacaktı?
AKP Medya Başkan Yardımcısı, niye istifa ettirildi, bunu hiç anlayamıyorum.
"Doğruları dile getirmek, bu partiye ve davaya zarar veren" bir eylem midir?
Doğru söyleyeni, 9 köyün yanı sıra, bu partiden de mi kovuyorlar?
* * *
İçişleri Bakanı ateşle oynadı!
Sonunda bu da oldu ve hak arayan 15 Temmuz gazileri de polis dayağının tadına bakma olanağı buldular.
İlginç bir ülke burası: Günün birinde sırtında cop patlamamış kimse kalmayacak!
İktidarının – muhalefetinin dilinden demokrasi lafı düşmeyen bir ülke ve en küçük bir hak arayışı bile karakolda bitiyor!
Gerçi bu sefer İçişleri Bakanı, dayak yiyenleri huzuruna kabul edip "haklarının takipçisi olacağını ve hep yanlarında duracağını" söyledi ki bu da önemli.
"Darısı diğer göstericilerin başına" diyeceğim ama önceden bir dayak yemek gerekiyor, bunu aklınızda tutun.
Ancak İçişleri Bakanı’nı uyarmak isterim ki "haklarının takipçisi olacağım" sözünü vermiş olması, kendisi için tehlikeli sonuçlar doğurabilir.
Bu istifa ediyorum deyip, geri dönmeye benzemez, adamı yakarlar, ortada 100 milyon dolar var çünkü.
Biliyorsunuz, önceki gün dayak yiyen gaziler ve 15 Temmuz direnişi sırasında şehit düşenler ve yaralanıp gazi unvanı alanlar olanlar için bu millet 100 milyon dolar para toplamıştı.
AKP, bu paraya da gözünü dikti ve hak sahiplerine dağıtmak yerine "bir vakıf kurarak bu parayı nemalandırmaya" karar verdi.
Para nemalanırken, nemalananlar da olacak tabii.
Kurulacak vakfın başkanı, mütevelli heyeti, genel müdürü, çalışanları, sekreterler, makam araçları, şoförler filan derken geniş bir AKP kitlesi, nemalandırma projesinden nemalanacak.
Şehit ve gaziler için toplanan parayla kurulacak vakfı da tıpkı kamu bankalarının yönetim kurulu üyelikleri gibi "arpalık" olarak kullanacaklar.
"Atın ölümü arpadan olsun" sözü de bir tür motto olarak düşünülebilir mi acaba? Benim önerim ama hemen bir kenara atmayın derim!
İçişleri Bakanı, söylediği "haklarınızı takip edeceğim" sözünün sonu buraya varacak ki aman diyeyim!
Geçenlerde sorduğum soruyu yine sorarak tamamlayayım:
Bu yardım paraları toplandığı günkü kurdan 100 milyon ABD Doları tutuyordu.
Bakanlık, paranın nemalandırıldığını ve kurulacak vakfa aktarılacağını açıklamıştı.
Bugün nemalanmış haliyle kaç ABD Doları alabileceğimizi açıklayabilirler mi lütfen?