6-8 Ekim (2014) olaylarından 5 ay sonra, yani 28 Şubat 2015’te gerçekleşen ve “Dolmabahçe Mutabakatı” diye bilinen olayla ilgili gelişmeler, bir dönüm noktası gibi gözüküyor. O arada ne olduysa oldu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kürt sorununun çözümü ile ilgili kanaati değişti.
6-8 Ekim olaylarında yaşananlar vandallıktı, vahşetti. O olaylardan yola çıkılarak bir tavır değişikliği gerçekleşseydi, “Çözüm Süreci böyle yürümez, devlet vandalın karşısında gücünü gösterir” demek son derece haklı olurdu.
Ama çözüm süreci devam ediyor, Cumhurbaşkanına en yakın (Yalçın Akdoğan, Mahir Ünal, Efkan Ala) isimlerle HDP’nin ileri gelenleri (İdris Baluken, Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder) arasında görüşmeler sürüyor ve Dolmabahçe’de, Başbakan’ın çalışma ofisinde 10 maddelik bir mutabakat metninin açıklanması safhasına geliniyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Dolmabahçe mutabakatı için önce şunları söylüyor:
“Tabii silahların bırakılması çağrısı bizler için çok çok önemli bir beklenti idi. Bu demokratik açılım süreci ile başlayan bir çağrıdır. Milli birlik ve kardeşlik projesi ile başlayan, şimdi de çözüm süreci ile devam eden ve bunu artık noktalayalım diye hasretle beklediğimiz bir çağrıdır.”
O dönem Başbakan Yardımcısı da olan Yalçın Akdoğan’ın sözleri ise şöyle:
“-Çözüm sürecinde önemli bir aşamaya gelmiş bulunuyoruz. Silahların bırakılmasına yönelik çalışmaların hız kazanması, tam anlamıyla bir eylemsizliğin hayata geçmesi ve demokratik siyasetin bir yöntem olarak öne çıkartılması konusundaki açıklamayı önemli görüyoruz.
-Çözüm sürecinin zor, meşakkatli, akşamdan sabaha bitmeyecek bir süreç olduğunu biliyoruz. Ancak samimiyet, cesaret ve kararlılıkla sonuca ulaşacağımıza da inanıyoruz.
Her zaman söylediğimiz gibi biz birlikte Türkiye’yiz ve her şey Türkiye için.”
Aradan iki aya yakın bir zaman geçiyor ve 24 Nisan 2015’te Cumhurbaşkanı “Ne mutabakatı. Böyle bir mutabakat yok” diye konuşuyor. Şu sözler de Erdoğan’a ait:
“Başbakan Yardımcısı ile şu an parlamento içinde olan bir grubun yan yana o resmi vermesini doğru bulmuyorum. Açıklanan 10 maddelik metne gelince, o metinde bir demokrasi çağrısı yok.”
Medya “Masa devrildi” diye veriyor haberi. Ondan sonra “Dolmabahçe’den Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın haberi yok muydu?” tartışmaları başlıyor.
Bir gün (29 ocak 2016) Bülent Arınç, CNN Türk’te Taha Akyol’un Eğrisi - Doğrusu programına konuk oluyor. Ve şunları söylüyor:
“Dolmabahçe mutabakatında okunan metin hükümetin önüne gelmişti. Oturma düzenine kadar her şey kararlaştırılmıştı. Cumhurbaşkanı’nın haberi olduğunu biliyorum, tahmin ediyorum. Yalçın Akdoğan anında haberi olduğunu aktarmıştı. Ben kendisiyle konuşmadım ama Yalçın Akdoğan ve Mahir Ünal’ın haberdar ettiğini belirttiler. Belki kendisine yeterince bilgi verilmemiş olabilir. Bu işlerde ben anı anına bilgi verilmeden yapılacağını tahmin etmiyorum. Bazı arkadaşlarımız özel işlerini bile sorarken böyle bir görüntüye girmeden önce sormuştur. Ben böyle düşünüyorum.”
Arınç’ın açıklamasından sonra “Dolmabahçe’de kimin nerede oturacağını bizzat beyaz bir A4 kâğıdına Cumhurbaşkanı Erdoğan çizdi” tarzında iddialar devreye giriyor.
Ve “Dolmabahçe mutabakatı” Çözüm Sürecinde zirveyi ve bitişi düğümleyen bir hadise olarak siyasi tarihe geçiyor.
Ardından ucu bugünlere ulaşan ve bir yandan Dağ’a karşı operasyonlar sürdürülürken diğer yandan da “Dağ ile bağlantılı” gerekçesinden yola çıkarak HDP’ye cehennem azabı yaşatırken, kayyım düzeni ile halk iradesini rafa kaldıran, Yargı’yı fütursuzca araçsallaştırmaktan kaçınmayan bir süreç başladı. Klasik devlet refleksi bütün boyutlarıyla devreye girdi. Yürütülen operasyonların “Kürtler” nezdinde nasıl bir psikolojik etki yapacağına dair “Ak Parti duyarlılığından eser kalmadı. Bir tür MHP çizgisi hakim oldu."
Halen bu süreç hakim. Kürt siyasi hareketine karşı bir tür sürek avı devam ediyor. Görüldüğü kadarıyla bunun Kürtler nezdindeki psikolojik bedeli de göze alınmış bulunuyor.
Peki nasıl oldu bu? Erdoğan (Tabii ondan ayrı düşünülemeyecek olan Ak Parti) neden bu yola girdi? Bu sorunun cevabı henüz bilinmiyor.
-Yalçın Akdoğan, Mahir Ünal, Efkan Ala henüz konuşmadı.
-HDP cenahından kırıntı açıklamalar oldu ama sanki onlar da hala bir gelişme olur mu diye düşünerek bazı şeyleri saklı tutuyorlar.
-Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun da bildiği şeyler vardır muhakkak. O da henüz konuşmuş değil. Muhtemel ki konuşmaya zorlandığı bir nokta olacak.
-Bir ihtimal şu: Mutabakat maddelerinde özerklik vs gibi yaklaşımlar bulunduğu ve Cumhurbaşkanının bu konuda birileri tarafından uyarılmış olabileceği.
-Birileri ama kim? Ak Parti ile MHP’yi yan yana getiren ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi bünyesinde “Yeni bir Türkiye”ye yelken açılmasına zemin hazırlayan….. irade, odak, vs her neyse o mu?
Peki ama öyle bir şey var mı ki?