Tarih: 07.12.2018 19:38

Manzarayı umumiye

Facebook Twitter Linked-in

İran kuşatılmış vaziyette!

Denizden ve karadan bir çeşit muhasaradan başka İran için mevcut ambargolarla devam etmek imkânsız değilse de çok zor.

Ekonomik baskı İran içerisinde hazır bekleyen muhalefetin de elini güçlendirecektir.

Bugün İran´da yaşayan memnuniyetsiz kitlenin yalnızca yönetimdekilerle değil doğrudan rejimle sorunlu olduğu bir gerçektir.

Eğer İran bir Suriye ya da bir Irak veya Afganistan gibi olursa dünyaya ve Türkiye´ye olumsuz tesirlerinin hepsinden çok daha fazla olacağı da bir gerçektir.

İran´ın dağılması Türkiye için ekonomik etkilerinin yanı sıra önü alınamayacak sosyal hareketliliği de tetikleyecektir.

Türkiye bir anda nüfusunun dörtte biri nispetinde bir göç dalgasıyla karşılaşabilir ki bu da Türkiye için yıkım demektir.

Arap sokağında İran´ın saldırgan tutumunun karşılığı olarak neredeyse hiçbir destekçisi yok.

Bugün neredeyse darb-ı mesel olan söz şudur; İsrail bir Arap başkentini, Kudüs´ü işgal etmiştir. Ancak İran dört Arap başkentini kontrol etmektedir, Sana, Bağdat, Şam ve Beyrut!

Bu bağlamda İran, Suudi Arabistan ve körfez ülkeleri için Katar hariç açık, somut bir tehlikedir ve mutlaka durdurulması gerekmektedir.

Eğer bir denklem kurmak gerekirse enerji bağımlılığından dolayı Çin ve stratejik olarak Rusya İran´ın yanında Suudi Arabistan´ın başını çektiği körfez ülkeleri Katar hariç ve Mısır İran´ın karşısında ve ABD´nin yanındadır.

Ancak bu kadar da değil.

Asrın Barışı olarak pazarlanmaya çalışılan (safkatu´l-karn) Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan ve Mısır´ın İsrail ile Normalleşme sürecinin nihai amacının İran´ı bölgeden uzaklaştırmak olduğu ortadadır.

Bununla birlikte İsrail ile Arap ülkelerinin bu Normalleşme adımları Arap sokağında Kudüs sorunu yüzünden sakıncalı görünüyor en azından halklar nezdinde bu konuda destek oldukça sınırlıdır.

İsrail ABD´nin desteği ile dünyadan topladığı yerleşimci adıyla getirdiği ve vatandaşlık verdiği insanlara Filistin topraklarında mahalleler oluşturmaya devam ediyor; Filistinliler Ürdün´e gitsin sloganı her geçen gün daha da güçlü dillendiriliyor. 

Son dönemde Yüzyılın Barışı (safkatu´l-karn) projesi uygulayıcılarından veliaht prens ´testere´ bin Selman´ın, Kaşıkçı suikastı ile imajının zedelenmesi, İsrail özel kuvvetlerinin Gazze´ye sızma girişiminin Hamas tarafından engellenmesiyle İsrail´in güçlü devlet imajını zedelemesi bu projeyi durdurmayacak yalnızca yavaşlatacaktır. 

ABD´nin Türkiye´nin açık tenkitlerine rağmen Suriye´nin kuzeyinde kurmaya çalıştığı devlet Türkiye için İran´ın dağılmasının yaratacağı sorunların bir benzerini ortaya yere getirmektedir. 

 Türkiye´nin karşılaştığı 3. Sorun da yine bu aktörlerle ilgili Doğu Akdeniz enerji kaynaklarının paylaşım sorunudur.

İsrail doğalgaz üretimine başlıyor; doğalgaz ihraç eden ülke konumuna giriyor. 

Yunanistan ve Kıbrıs Rumlarının hem enerji kaynakları arama çalışmaları hem Avrupalı ve ABD´li şirketlerle anlaşma girişimleri yanlarına Mısır´ı da alarak devam etmektedir.

 Ancak bu ekibin bunları yaparken bir diğer amacı da Türkiye´yi denklemin dışına itmektir.

Bunun için Yunanistan´ın kara sularını 12 mile fiili olarak çıkarma gayreti meydandadır. 

Bu üç sorun Türkiye´nin kısa vadede karşılaşacağı üç dış kaynaklı meseledir.

Bazı araştırmacıların 1. Dünya savaşı öncesinde İngilizlerin ve Fransızların göstere göstere Osmanlı Devletini Almanya´nın yanına itmesinin benzeri bir hadiseyi bugün Türkiye´nin ABD tarafından Rusya-Çin tarafına itilmek istenmesine benzetmesi manidardır. 

Türkiye bütün bu denklem içerisinde istemese de İran´ın dağılmasına müsaade edemeyecek bir pozisyonda yer almaktadır ve almalıdır da. 

 Ancak bunun yanında Suriye´nin de toprak bütünlüğünün devamı elzemdir. 

İran gibi saldırgan bir devletin yıkılmasına karşı durmak mecburiyeti bir yanda Çin´in Uygur özerk bölgesinde gerçekleştirdiği ve bir süredir tırmandırdığı şiddet ve asimilasyon politikalarına sessiz kalmak da ya da buna mecbur olmak da bunun yanında o kadar acı bir zorunluluk olarak Türkiye´nin önünde durmaktadır. 

Zaman bazen muhataralıdır, muhtemelen böyle bir dönemin eşiğindeyiz.

İran saldırgan politikalarına rağmen bir Suriye olmamalıdır ancak bu politikasını değiştirmeden bütünlüğünü devam ettirmesi de zor görünmektedir.

Suriye ayakta ve bütün olarak devam etmelidir ancak ABD´nin mevcut tavrı bunun imkânsız hale getirmektedir.

Doğu Akdeniz enerji kaynaklarından Türkiye´nin kendine düşen payı alması gerekmektedir. Bunula beraber ABD ya da Rusya gibi bir devletin desteği olmadan ya da onlara rağmen bu da zor görünmektedir. 

Zira Savunmak saldırmaktan daha zordur. 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —