20.. 08. 2018 Pazartesi
Washington´la Pastör Brunson´un iadesi konusunda yaşanan kriz, gerek ekonomik, gerekse diplomatik anlamda tatsız bir noktaya doğru gidiyor. Bizzat Başkan Trump ve yardımcısının tehdit dolu açıklamalarından anlaşılıyor ki, papaz Brunson´un iadesi konusunda somut adım atılmadığı sürece Washington yönetimi Türkiye ile hiçbir şeyi konuşmayacak.
Başkan seçilmesini şenliklerle karşılayan ve Türkiye için bir nimet olarak değerlendiren Trump hayranlarının canı sıkılacak biliyorum ama, dünya gerçeklerinden uzak bu ihtiyar, dünyanın dengesini bozuyor.
***
Zihniyet anlamında tam bir Ortaçağ kafasıyla hareket eden bu adam Cizvit papazları gibi her yolu mubah sayıyor. Malum Cizvit ahlakına göre, Hz. İsa´nın şanına şerefine ve dine faydası dokunacaksa yalan da söylenebilir, hırsızlık da yapılabilir, cinayet de işlenebilir. Trump ve yakın ekibinin bir Hıristiyan Siyonizm´i olan Evanjelizmin takipçileri olmaları, sanırım ABD´nin nasıl bir zihniyetle yönetildiğinin önemli bir göstergesidir.
Amerika´nın Trump gibi demokrasinin altını oymaya çalışan, herkesle kavga eden bir başkanla yönetiliyor olması gerçekten büyük bir talihsizlik. Ama ne yapalım ki gerçekler, her zaman bizim beklentilerimiz istikametinde sonuçlar üretmiyor. Dolayısıyla şu anda yaşanan krizi sadece negatif görüntüler üzerinden değil, küresel ölçekte Türkiye´ye yeni fırsatlar sağlayabileceği noktasından değerlendirmek gerekiyor.
Nitekim Trump akıl dışı tehditler ve yaptırımlarla Türkiye´yi köşeye sıkıştırmaya çalışırken, Avrupa aklı basiretli bir politik tavır sergilemektedir.
Unutmayalım ki sadece Türkiye bağlamında değil, büyük ya da küçük ölçekli bütün ülkelerin bir vazgeçimkezlik değeri her zaman vardır. Her ne kadar bugün Türk-ABD ilişkileri kırılgan bir süreçten geçiyor olsa da, bir süper güç için NATO üyesi olan Türkiye´nin her zaman bir katma değeri olacaktır.
Ve en önemlisi de dünya sadece Trump´ın çılgınlıklarından ibaret olmadığı gerçeğidir. Nitekim, uzun süredir Trump´ın iş yapma biçiminden rahatsız olan Avrupa Birliği ülkeleri Türkiye konusunda güçlü bir irade ortaya koymuşlardır.
Bu kriz de göstermiştir ki, Türkiye Trump ve Putin seçeneğine mahkum değildir. Hele hele Rusya-Çin ve İran´ın içinde olduğu, hiçbir ekonomik ve siyasi değeri olmayan Şangay gibi uyduruk bir adrese hiç mahkum değildir, ayrıca böyle bir seçeneğe ihtiyacı da yoktur. Çünkü Türkiye, esas itibariyle AB ile müzakere süreci içinde olan bir ülkedir. Avrupa ile olan ticaret hacmi de, kriz anlarında ortaya çıkan irade de bunun en önemli göstergesidir.
Hiç kuşkusuz bütün uluslararası ilişkilerde olduğu gibi, Avrupa ile olan ilişkiler de karşılıklı ekonomik ve politik çıkar esasına dayanmak durumundadır. Önemli olan bu çıkarları vazgeçilmezlik temelinde sürdürme maharetini gösterebilmektir.
Bu vesileyle bir gerçeğin altını kuvvetle çizmekte yarar var; AB ile ekonomik ve politik ilişkilerini güçlü bir müttefiklik esasına dayandırabilen bir Türkiye´nin gerek ABD, gerek Rusya, gerekse Ortadoğu ülkeleri nezdinde eli daha da güçlü olacaktır.
***
Şimdi Türkiye için, ABD ile olan krizi fırsata çevirme zamanıdır. Eğer bir süredir AB sürecindeki yavaşlama canlandırılabilir ve ilişkiler zenginleştirilebilirse önemli bir kazanım sağlanmış olacaktır. Eminim Avrupa´dan yükselen iyi niyet beyanlarına Ankara´nın sıcak yaklaşımı, AB ile ilişkilerde yeni bir fırsat kapısını aralayacaktır. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın´ın kabine toplantısı sonrasındaki şu değerlendirmesi de bunu teyit eder niteliktedir: ?Bu iyi niyetin gösterilmesi önem arz ediyor. Daha önce AB´den İtalya´dan pozitif açıklamalar gelmişti. Bu Türk ekonomisinin dünya ekonomisi üstündeki yeri açısından da önem arz ediyor. Dünya ekonomisine entegre olmuş bir ekonomik sistemden bahsediyoruz. Almanya ve Fransa gibi iki güçlü aktörün bu konuda adım atma niyetini ifade etmesi bizim açımızdan son derece önemli. Zaten iyi ilişkilerimizin olduğu Avrupa ile belki farklı alanlarda ilişkiler geliştirme fırsatını da yakalamış olacağız.?
Şimdi bütün zorluklara ve etrafımızda esen fırtınalara rağmen, dostlarımızı arttırıp, düşmanlarımızı azaltabiliriz, yeter ki hamasi iklimlere itibar etmeden ilişkilerimizi makul bir devlet aklıyla sürdürme becerisini gösterebilelim.