Majestelerinin Hizmetkârları

Orbay SOYDAN

Majestelerinin Hizmetkârları

Sorunlarımızın kaynağını bulmak için geçmişe dönerek doğru saptamalar yapmamız gerektiğine inanlardanım; Ne var ki bugünü kontrol edenler geçmişi kavrayışımızı kontrol etmek için elinden geleni yapıyorlar. Genelde tarihten öğrendiğimiz gerçekler değil, var olan güçlerin gönlünü okşayan versiyonu oluyor.
Bu düşüncemde yalnız değilim; ünlü tarihçi ve siyaset bilimci Michael Paranti ?Gizem Olarak Tarih´ kitabında buna örnek olarak M.Ö Birinci Yüzyılda Roma´ya karşı Yahudi ayaklanmasını yazan Josephus´un bu mücadelede önemli politik ve askeri rol oynamasını gösteriyor. 19. Yüzyıl ise bize Paris Komünlerinin binlercesinin kanlı biçimde yok edilmesine liderlik eden Adolphe Thiers´i verdi. Aynı şekilde Fransız Devrim tarihini sosyalist lider Jean Jaures yazmıştı. Winston Churchill ise İkinci Dünya Savaşı´nın ardından muhafazakâr dostlarını ?tarih bize nazik davranacak çünkü onu yazmayı planlıyorum? diyerek yatıştırmıştı.

Öte yandan Türkiye´den Mehmet Fuat Köprülü, Yılmaz Öztuna ve Şevket Süreyya Aydemir politik makam sahibi tarihçiler arasında ilk aklıma gelen örnekler. Bu örnekleri günümüzden popüler isimlerle de çoğaltmak mümkün.

Ancak size başka birinden söz edeceğim?

Böylece Ernest Renan´ın ?tarihi yanlış yönlendirmek devlet olmanın, gerekli bir parçasıdır? sözünü daha iyi analiz edeceğizdir.

Ama üzülerek bir tespitte bulunmalıyım; devlet olmanın gereği olarak tarihçilerin, gazetecilerin ve öğretmenlerin büyük bir çoğunluğu iktidara kendi gerçeklerini topluma dayatma imkânı veriyor. Bu noktada tarihi yazan tarihçiler değil gazeteciler oluyor; çünkü günlük tutma alışkanlığı edinmişlerdir.

İşte o tarihçilerden birinin adı: Enver Behnan Şapolyo
Şapolyo´nun Büyükbabası Afyonkarahisar mutasarrıfı Salih Bey´di.
Babası Fevzi Bey ise Maarif Nezareti azalığı yapmıştı.
Yıl 1908.
Fevzi bey İstanbul´da Protesto adında bir gazete yayınlar.
Babası gibi Behnan Şapolyo´da öğretmen okulundan mezun olduktan sonra hocalığa devam ederken gazetecilik mesleğine girişir ve Cumhuriyet, Yeni Türkiye, Akşam, İkdam, Yeni Sabah gazetelerinde muhabirlik ve musahhihlik yapar. Ama asıl inkılap tarihi ile ilgili yazmış olduğu eserleri ile tanınır.
Şapolyo´nun Millî Eğitim Bakanlığı için hazırladığı eserlerinden birçok Amerikalı tarihçi faydalanır ve eserlerini bibliyograflarına alır.

Onun MEB için hazırladığı eserlerini incelerseniz görürsünüz; Türkiye´de her dönem farklı bir tarih yazılmıştır.
Mesela İsmet İnönü döneminde yazılan tarih kitabında İnönü övüldükten sonra, İnönü Meydan muharebesi uzunca anlatılmıştır.
1950´lerde İnönü´nün Cumhurbaşkanlığından inip Demokrat Parti´nin seçimleri kazanmasından ise ?Kansız İhtilal? ve ?Demokrasi Bayramı? diye söz etmiştir.
27 Mayıs´tan sonra aynı tarih kitabını yazarken ise ?Demokrat Parti´nin kötülükleri saymakla bitmez, kardeş kavgasına sebep oldu, ?Ne iyi Türk ordusu geldi yönetime el koydu, çok huzurlu bir yönetime kovuştuk? diye yazmıştır.
Yazar son kitabında ise çoğunluğu DP üyelerinden oluşan Adalet Partisi´nden övgüyle söz etmiştir.

Öte yandan ideolojinin ders kitapları aracılıyla aktarılmasını bu topraklarda ilk uygulayan II. Abdülhamit olmuştur. Kanun-i Esasi´nin ilanı ve ilk parlamentonun açılması padişah tarafından ders kitaplarından çıkartılmıştır.
Aynı şekilde 31 Mart olayına kadar olan vesikalara bakarsanız; İttihatçı yazarlar ?padişah iyi şeyler yapmak istiyordu ama etrafındakiler onu aldattı? diye yazar. Ama Abdülhamit tahtan indirildikten sonra yazılan kitaplarda ?Kızıl Sultan´ın İstibdat Dönemi? diye söz edilir.

Görülebileceği üzere tarih yazma iddiasının tarihle ilgisi yoktur. Gazeteciler ise tarih yazma iddiasının vesikalarını oluştururlar. Jön Türkler, Kadro, Yön, Aydınlık, Gülen Hareketi ve Erdemliler Hareketi hepsi bunun için gazeteleri kullandı ve kullanıyor.
İdeolojik yapılanma ise çoğunlukla eğitim sistemi ve öğretmenler aracılıyla yürütülüyor. Bu noktada Mustafa Kemal´in başöğretmenliği üstlenmesi de hangi niyetle olursa olsun masum sayılmazdı.
Bilakis Cumhuriyet´in kurucuları Millî Mücadelenin ilk yıllarından itibaren eğitimi bir örgütlenme aracı olarak gördüler. Öğretmenlerin özellikle gerilla savaşının başlamasında çok önemli bir yeri vardı.
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti´nin kurulmasında ve yaygınlaştırılmasında yine öğretmenlerin örgütlü üstünlükleri katkı sağlamıştı. I. Meclis tartışmasında eğitim konusunun ve öğretmen maaşlarının önemli yer tutması bundandı.
AK Parti iktidarının ?Yeni Türkiye´yi inşa ederken eğitim meselelerini sık tartışmaya açması da bu yüzdendir.

O nedenle herkes kendisine sormalı; Majestelerinin asıl hizmetkarı kim? Gazeteler mi? Öğretmenler mi? Yoksa tarihçiler mi?
Tarihi kim yazıyor? Bize belli şeyleri ezberlettirip, istemediklerini unutturanlar kimler?
Kuşkusuz; tarih ?Big data´ uzmanları tarafından yazılmadığı ve okullar insanların dört duvar içinde tutulduğu, katı disiplin kurallarının geçerli olduğu yerler olduğu sürece bunu tartışacağızdır.
24 Kasım öğretmenler gününde bunu bir düşünün; eğitimin asıl amacı ne?

Söz şimdi okurda?