Hiçbir insana karşı, “Benim dediğim dedik, çaldığım düdük” havası meydana getirmeyelim.
Bugün dünyada yaşayan her insanın kendi görüşü kendine göre doğrudur.
Benim görüşüm bana göre doğrudur ama benim çocuklarımın benim görüşüme bağlanmalarını istemem doğru değildir.
Onların da kendilerine göre görüşleri vardır.
Onun için kendi dışımızda olan herhangi bir kişiye nasihat ederken, kendi görüşünüzü değil, o konuda İslam dininin dediklerini yorumsuz naklediniz ve siz de o naklettiğinizi uygulayınız.
Dünyada hiçbir insan bir diğerine, “Beni sevmek zorundasın, beni saymalısın, bana saygı göstermelisin…” diyemez.
Saygı görmek herkesin istediği ve aynı zamanda ten ve canımızın gıdasıdır da.
Sevgi de öyle. Onsuz yaşanmaz. Sevilmek isteriz. Ama “zorla güzellik olmaz”.
Sevgiyi çekmek için sevmek gerek.
Saygı görmek için, saygılı davranmak gerek.
Sevgili Peygamberimiz:
“Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimizin hakkını/kıymetini bilmeyenler bizden değildir” buyurmuş. (Ebu Davud, Sünen, K. Edeb, Babü’r rahmet).
“Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen, iyiliği emretmeyen, kötülüğü yasaklamayan bizden değildir” buyurmuş. (Tirmizi, Sünen, K. Birr ve sıle bab 15).
Mekke’nin fethi günü Hazreti Ebubekir, o güne kadar Müslüman olmayan babasını sırtına alır ve Sevgili Peygamberimize getirir ve o da Müslüman olur ama Sevgili Peygamberimiz:
“Keşke ihtiyar, evinde kalsaydı da biz ona gitseydik” der. (Ahmet, Müsned, Enes bin malik hadisi).
İşte peygamber bu.
Biz, işte o peygamberin ümmeti olma şerefine Rabbimizin lütfu olarak ermişiz o şerefi koruyalım.
Söverek saygı kazanılmaz.
Sevgili Peygamberimiz o türden insanların yani, baskıyla saygı duyuranların Allah katında en şerli insanlar olduğunu söylüyor:
Hazreti Aişe anamız (Allah ondan razı olsun) anlatıyor: “Bir adam, peygamberin yanına girmek için izin istedi. Peygamberimiz, ‘Kabilesinin en kötü çocuğuna izin verin’ dedi.
Adam girince peygamber, (Alleyhissalatü vesselam) ona çok nazik davrandı, sözünün en yumuşaklarıyla konuştu.
Ben: ‘Ya Rasülelllah, biraz önce onun hakkında dediğini dedin, sonra ona dilini gayet yumuşak kullandın’ dedim.
‘Aişe, Allah katında derecesi en şerli olanlar, insanların onun ahlaksızlığından korktuğu için onu terk etmesi ve onu bırakmasıdır’ dedi” (Buhari, Sahih, K. Edeb, bab’ül Müdarat).
Kötülük yaparak saygı gösterileri yaptırana yapılan bu saygının adına Arapçada “Müdarat” denir.
İnsanlar, hayvanlar, canlılar ve cansızlar, özetle bütün âlemlere rahmet olarak gönderildiği Kur’an’la sabit olan Sevgili Peygamberimizi hayal ederken, 1400 yıl içinde gelen ve kıyamete kadar gelecek olan bütün krallar, şahlar, padişahlar, başkanlar ve bütün insanlara rahmet olan bir peygamberi hayal edin ve o bir meclise geldiğinde hepsi birden ayağa kalkmışlar.
Sevgili Peygamberimiz:
“Arap olmayan milletlerin birbirlerini büyüklemek için ayağa kalktığı gibi ayağa kalkmayın” buyurmuş. (Ebudavud, Sünen, K. Edeb, bab 166 fi kıyam’ir-racüli).
Her gün ve her an görüştüğü arkadaşlarına bunu söylüyor.
Ama Beni Kureyza Yahudileri hakkında hâkimlik yapmak için gelen Sa’d bin Muaz (Allah ondan razı olsun) gelirken Sevgili Peygamberimiz:
“Efendiniz için ayağa kalkın” buyurmuş. (Buhari, Sahih, K. Cihad, bab 167).
Ka’b bin Malik için Talha bin Ubeydullah’ın ayağa kalkması, onu kucaklaması ve kutlaması, Sevgili Peygamberimizin gözleri önünde gerçekleşir:
Tebuk seferine katılamayan üç sahabe hakkında onlarla konuşmama boykotu elli günün sonunda afları Allah tarafından bildirilince (Tevbe süresi ayet 9/118) Ka’b bin Malik elbiselerini giyer ve doğru mescide gider.
Sevgili Peygamberimizin yüzü ay gibi parlamaktadır. Ashabı kiram, Ka’b’ı görünce sevinirler ve Talha bin Ubeydullah ayağa kalkar, koşarak gelir, onunla tokalaşır ve onu kutlar. (Buhari, Sahih, K. Meğazi, Bab79 Hadisü Ka’b bin Malik).
Özetle büyüklerimize saygı ve sevgimizi bildirmek için kalkarız.
Evimize, işyerimize müsafir olarak gelen için kalkarız ve kapıya kadar veya arabasına kadar da uğurlarız.
Kalkmamızı isteyene kalkmayız. Gözünün ucuyla kalkmayanları süzen biri için ayağa kalkılmaz. Kalkmayana zarar vereceği kesin olan biri için, ayağa kalkan, günaha girmez ama kalkmaya zorlayanlar günaha girerler.
Hepimiz, sevgi ve saygının, baharda gül kokulu seher rüzgârları gibi toplumun her bucağında esmesi, başkanın çalışanına, çalışanın başkanına selam verdiği günler için, selamı yaymaya dikkat edelim ki Arap ve Arap olmayanların kötü adetlerini değil, Rabbimizin emrini yerine getirelim:
“Bir selamla selamlandığınızda, ondan daha güzel selam verin veya aynıyla karşılık verin. Muhakkak Allah, her şeyin hesabını yapandır” (Nisa süresi ayet 4/86).
Selamı verirken de Sevgili Peygamberimizin:
“Küçük büyüğe, yürüyen oturana, az olanlar çok olanlara, binekli olan yürüyene selam verir” emrine uyalım. (Buhari, Sahih, K. İsti’zan, bab 4 ve 5).