Heyecanla anlatıyordu Nur Vergin Hoca. Nefes nefese kalan bir insanın seriliğiyle konuşuyor. Anlattığı yer Ankara... Doksanlı yıllarda yapılan bir sempozyum. Yanlış hatırlamıyorsam sempozyumun konusu ‘Müslüman İmajı’ üzerineydi (1995). Çok sayıda tanınan bilim insanının katılımıyla program devam etmekteydi. Oturum araları veya farklı zaman aralıklarında konuşmacılarla dinleyiciler arasında rafine görüşme ve sohbetler olmaktaydı. İşte Ankara’da bir öğretmen ve aynı zamanda doktora öğrencisi olarak Nur Vergin hocayla konuşuyoruz. Cümleleri arda arda gelen hızlı ve etkili konuşmasıyla sorduğum sorulara kapsamlı cevaplar vermekteydi. ‘Bu laikliği daha çok konuşacağız…’ cümlelerinin akabinde veya öncesinde kendi başından geçenleri anlatmaktan çekinmeyen bir tavırla yaşadıklarını faş ediyordu.
Hatırladığım kadarıyla kendisinin doktora bitiminde veya doçent olduktan sonra bir (belki şükür) kurban kesmeyi düşündüğünü, bunun için de fakültedeki bir hizmetliye kimsenin bilmemesi için gizlice söyleyip kestirdiğini anlattı. Eminim ki, bunu etrafı/bulunduğu ve geldiği ‘mahallenin baskısı’ndan çekinerek yaptığını ifade etmekteydi. Yine kaldığı evde Kur’ân dinlerken, gelebilecek tepkilerden dolayı, yüksek sesle dinlemediğini aktardı.
Bahsettiğimiz bilim insanı, Cumhuriyet Türkiye’sinin kurucu kadrosuna uzak olmayan Batı’da, Fransa’da Sorbonne Üniversitesi’nde doktora yapmış, önceki eğitimini orada tamamlamış akademisyen ve entelektüel Nur Vergin’di.
Öncelikli alanı toplum olması rağmen sosyologlar, cemiyeti meydana getiren insanı da ele almayı dışarıda bırakmazlar. İnsanı, davranış ve ruhunu inceleyen psikoloji bilimi olsa da, toplumbilimcilerin de cemiyeti oluşturan bireyleri ele almaları gereksiz bir eylem değildir.
Toplum içinde yalnızlaşan ve tek kalan birey, bir anlamda toplumbilimcilerin cemiyetin şekillenmesindeki parametreleri incelerken dikkate aldığı bir husustur. İşte Nur Vergin de, bir veya iki gün sonra komşularının haber alamaması sonucu, polis nezaretinde çilingir çağrılarak kapısı açıldığında, seksen yaşında evinde vefat etmiş şekilde bulundu. Adeta kendi durumu, ele aldığı konular gibi, çalışmayı gerektirmekteydi. Vefatı öncesi komşusuna, ‘kimsesi olmadığını, salgından dolayı bir yere gidemediğini’ üzgün bir şekilde söyleyerek son zamanlarını geçireceği evine doğru yönelir. Gece yarısı gelen bir kalp kriziyle vefat eder.
Vefatından sonra cenaze merasimi ve defin için sonradan az sayıdaki yakınlarına ulaşılan Nur Vergin’in cenazesi, bir dönem (İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı) danışmanlığını yaptığı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla devlet töreniyle uğurlandı. Cumhurbaşkanımızın, cenazesinde onu ve katkılarını müspet ve övücü olarak anlatan bir konuşma yapmasının ardından kabrinin başına gitmesi vefasını göstermesi açısından hoş ve ince bir davranıştı.
Son on, on beş yıldır, akademik ve bilimsel etkinliklerden uzak bir hayat sürer Nur Vergin, 2008 yılında kendisiyle yapılan bir röportajda ‘AK Parti 10 yıl daha iktidarda kalır’ ifadesi nedeniyle ‘mahalle’si tarafından büyük bir aforoza uğradı.
Nur Vergin, Atatürk’ün yakın arkadaşı ve Selanik’ten çocukluk arkadaşı olan Nuri Conker’in oğlu Diplomat Mahmut Conker’in kızı olarak 1941 yılında İstanbul’da doğar. Babası ile annesinin, o beş yaşındayken ayrılmaları, babasının İstanbul Park Otel’den atlayarak intihar etmesi, Nur Vergin’in büyük ihtimalle bütün hayatını etkiler.
Dedesi Nuri Conker, Mustafa Kemal’e ‘Kemal’ diye hitap eden tek kişidir. Annesinin ikinci eş olarak evlendiği ve kendisinin soyadını aldığı bir başka diplomat Cevat Paşa da son halife Abdülmecit Efendi’nin yakınlarındandı. Dolayısıyla Nur Vergin Osmanlı ve Cumhuriyet’in birleştiği bir soyu ifade etmekteydi.
Nur Vergin’in Dedesi Nuri Conker ve üvey babası Nureddin Vergin’in babası Cevat Paşa’nın iktidar ve soy bağlarını ifade ettiği sözleri, bulunduğu konumun daha çok dikkate alınması gerektiğini göstermektedir: “Dedem Atatürk’ün, Selanik’ten okul arkadaşı, silah arkadaşı ve sırdaşı. Bakınız Nureddin Vergin babamın babası Cevat Paşa da son Halife Abdülmecit Efendi’nin yakını. Nice’e gittiği zaman Türkiye’deki hakları için onu vekil tayin etmiş. Şans ise eğer benim öyle bir şansım var, kadere bakın! Dedem Atatürk’ün, üvey dedem de Halife’nin çok yakınında imiş. Nureddin Vergin babamın annesi Eşref Hanım da o dönem Hilal-i Ahmer Cemiyeti olarak geçen Kızılay’ın yönetim kurulu üyesi.”
Kaynak: Milat Gazetesi