"Referans kaynağı olarak gösterdikleri din, günah ve sevap ölçeğini cinsiyet değil ehliyet, kemalat olarak belirlemiş en üstün olanın takva sahibi olduğunu ilan etmişken günümüzde yaşadığımızın dindar mahalledeki cinsiyet savaşına dönüşmüş olması gerçekten üzüntü vericidir!"
***
Toplumsal açıdan her geçen gün bazı konularda hassasiyetlerimiz artıyor. Kadın hakları, ekoloji, çocuk işçiler, engelliler vs hassas ve önemli mevzulardaki bu farkındalık, aslında sosyolojik değişmeye paralel bir eğilim taşıyor.
Modernleşme, insan hayatının uzaması, bozulan ekolojik denge, insan haklarının görece daha fazla gündeme gelmesi vs üretilen sosyal politikaları belirlediği gibi toplumların beklentilerini de etkiliyor.
Yaşadığımız dönem, baştan sona paradokslar ile çevrili? Bir yandan ezilmişlerin, kadınların, çocukların, siyahîlerin hak mücadelesinde başat rol oynaması diğer taraftan istismar, şiddet, tecavüz vs olayların artış göstermesi?
Küresel dünyadaki etkileşim hızı sosyal meselelerde benzer tepki ve tutumları ortaya çıkarmakta gecikmiyor. Modernleşmeyi ölçüsüz ve ayarsız tutturmaya çalışan sade vatandaş, eski ve istenmezlik pozisyonundaki geleneksellikten cehennemden kaçarcasına uzaklaşıyor!
?Bu, iyi veya kötü bir durum? diyerek yorum yapmak istemiyorum. Bir sosyal bilimci olarak sosyal değişiklik ve tutumların tek bir sebebe dayandırılamayacağının da farkındayım. Toplumsal dönüşüm çoktan beri bir sır değil ama süreç ve sebepler uzun uzun kritiğe ihtiyaç duyuyor.
Değişen yapının insanın önceliklerinde, değer yargılarında, algı ve tercihlerinde bir başkalaşım getirdiği aşikâr. İnsanın, kendisindeki değişiklikten önce hep diğerlerindeki farklılığı görüp eleştiri mekanizmasını kullandığı da gerçek! Dâhil olduğu yapının defolarını tespit edip buna ilişkin yargılamalarda bulunurken dahi kendini değişimin öğesi olarak görmek istemiyor.
Muhafazakâr taifenin sıklıkla toplum, sosyal yapı, modernleşme kavramları üzerinden yönelttiği sorgulayıcı tavır, kişinin kendisini dışarıda bırakarak devam ediyor. Zaman zaman cinsiyetçi bir savunma ve taarruz hali gösteren dil, kimi zaman hakkaniyet ve adalet sınırlarını aşıyor.
Hemen her toplumda olduğu gibi köşe başlarını etkin pozisyonları çoktan tutmuş erkek cinsinin sözü buna bağlı olarak daha yüksek sesle çıkıyor, kelamları daha görünür oluyor. Sekülerizm üzerinden ortaya koyduğu sorgulamayı -kendi taifesini dışarıda bırakarak- sürdürmeyi her seferinde başarıyor.
Modern hayat, kamusal yaşam, kadın-erkek ilişkileri, tesettür gibi konuların müthiş bir söz söyleme kabiliyeti bulunur ve postmodern dünyada popülerliği hiç bitecekmiş gibi değildir.
Söz konusu zatı muhteremlerin tüm reflekslerini mahalle kadınını koruma/kurtarma(!) amacıyla seferber ettikleri izlenimine karşın kendileri tüm günah ve kabahatten masun ve korunmuş hissiyatı oluşturulur.
Referans kaynağı olarak gösterdikleri din, günah ve sevap ölçeğini cinsiyet değil ehliyet, kemalat olarak belirlemiş en üstün olanın takva sahibi olduğunu ilan etmişken günümüzde yaşadığımızın dindar mahalledeki cinsiyet savaşına dönüşmüş olması gerçekten üzüntü vericidir!
Daha düne kadar sohbetlerde, ekranlarda, kitaplarda Peygamberimiz Hz Muhammed A.S´nin eş, baba modeli üzerinden kadına değer atfetmeye çalışılan camianın geldiği nokta ürkütücü! Her iki cinsiyet içerisinde de adalet ve hakkaniyet kavramlarını zihinlerinin tersiyle iten, meseleye cinsiyetçi rövanş açısından yaklaşan tipler eksik değil.
Üzüntü verici olan eğitim seviyeleri, sosyo-ekonomik yapılarının yükselmesine rağmen camiadaki bu sessiz savaşın derinden fakat hızla devam ediyor olması?