Ali Haydar Haksal yazdı;
"Mağdurların mağduruyuz” sözü Edward Said’e ait. Bundan kastı, özellikle Avrupa’da holokosta uğramış, sürgün edilmiş, hayat dışına itilmiş Yahudilerdir. Batı, kendi günahının sorumluluğunu, vebalini Müslümanlara yükleyerek intikam alıyor. Şu sıralar özellikle Edward Said’den örnek veriyoruz, ya da ondan kaynaklar aktarıyoruz. Said, Filistinli bir Hıristiyan, sürgün ve mağdur.
Batılıların bu kadar sessiz kalması, ses çıkarmayışı onların boşluklarından kaynaklanıyor. Rusya’dan sürgün edilen, Almanya’da, Avusturya’da -kendi ifadeleriyle- holokosta uğrayan Yahudilerdir.
Bugün AB sınırları içinde asla Yahudi aleyhtarı bir davranışta bulunulamaz. Önceki yazımda bunun bir örneğini vermiştim. Batı dünyasının özellikle yaşanmakta olan büyük drama sessiz kalmasının birçok nedeni var.
Tarihte bunu hep yineleriz, Yahudiler konusunda en suçsuz olan İslâm milletidir. Müslümanlar arasında özgür yaşamışlardır. İslâm tarihinin ve devletlerinin her döneminde insanca yaşamışlardır. Ticaretlerini, ziraatlarını yapmışlar insanca yaşamışlardır. Abbasilerden itibaren bütün İslâm devletlerinde, Osmanlı sınırlarında, Endülüs’te, Sicilya’da özgür yaşamışlardır.
Siyonizm’in İngilizlerle işbirliği, çok katmanlı çıkarlarla ilgilidir. İngilizlerin sömürge anlayışlarıyla Müslümanların yaşadığı bölgelerde petrol ve yeraltı kaynaklarına sahip çıkmak. Diğer yandan Osmanlı İslâm devletinin varlığının engel olması, bunun sonucu da Osmanlıları çok farklı alanlarda savaşların ve çatışmaların içine çekmeleri süreci. Bu, nasıl sağlanabilirdi, milliyetçilik ve ırkçılık gibi insanlık için en tehlikeli olan bir karmaşanın konulması süreci. Bir yandan Fransızlar, Fransız sömürgeci ruhu, bir yandan pozitivizm ile insanlığın, dolayısıyla Müslümanların metafizikten İslâm inancından koparılması çabası.
İngilizler, Çanakkale’den Osmanlı Devleti ile savaş açarken diğer yandan Mısır üzerinden, Filistin’den içeri giriyor. Osmanlı’nın, güç ve dikkat dağılmasının başlangıcı oluyor.
Fransa’ya giden aydınların ve siyasilerin birer oryantalist gibi olmaları onların işini daha kolaylaştırıyor. İttihat ve Terakki ile birlikte büyük çözülme oluyor. İttihatçıların arkasında veya içinde, ruhunda masonlar ve Yahudiler var.
Emperyalizmin Filistin ya da Yahudi devletinin oluşumu İngilizlerin daha sonra da onların yerini alan Amerikalıların işine geliyor. İç içe olan bir süreç. Hâlâ Ortadoğu’da süren çatışmaların, savaşların çekişmelerin çok yönlü nedenleri var. Onlar için insanların ölümleri çok da önemli değil.
Bir yandan Müslümanlar ile savaşarak yıldırmak, sindirmek ruhen teslim almak, bir yandan da karşılıklı çıkarlarla birliktelikler sağlamak.
Yahudiler konusunda tarihten bugüne en suçsuz olanlar Müslümanlardır.
“İnsanların hatırladığı ve bir dereceye kadar doğru olan, Avrupa Yahudilerinin savaştan sonra gidecekleri bir yerlerinin olmamasıdır. Ne Avrupalılar ne Amerikalılar onları istemedi. Şahsi kanaatime göre onları Filistin’e götüren ve toptan bir halkı yerinden eden Ben-Gurion gibi Siyonistlerin ekmeğine yağ sürdüler.
Boş bir ülke değildi. Orada hâlihazırda insanlar vardı. 1948 yılında 800 binlik bir nüfus topraklarından sürüldü. Bunu İsrail’in askeri arşivlerinden biliyoruz. İsrailliler son elli dört yıldır (bu bilgiler 2002 yılı öncesine aittir), Avrupa’da Yahudilerin başına gelen felaketin Avrupalılar, Hıristiyanlar ve Amerikalılarda yarattığı olumsuz etkiden faydalanıyor. Ne yazık ki bunun bedelini Filistinliler ödedi. Biz, her zaman Yahudi karşıtı görülüyoruz. Biz, dünyanın en ezici askeri güçlerinden birine karşı gerçekten bir şey yapamazken, Yahudi çocuklarının öldürülmesi nakaratı dönüp duruyor. Bu nedenle, Filistinlileri öldürmekte bir sorun yok, çünkü onlar Nazi geleneğini devam ettiriyorlar.” (Kültür ve Direniş, s. 161.) Bütün sorunlar burada düğümleniyor. Tek çözüm İslâm milletinin dirilişi, toplu direnişidir.