Macron’a tokat niyetine bir atama

Akif Beki yazdı;

Macron’a tokat niyetine bir atama

İki ay önce Twitter'dan, Fransa Cumhurbaşkanı'na dolmuşçu ağzıyla "Bekleme yapma Macron, ilerle" demişti. Tunus Büyükelçisi Ali Onaner,  şimdi de Macron'la ilişkileri düzeltmek için Paris'e büyükelçi atandı. 

Ankara, sağ gösterip sol vurarak kafaları allak bullak etmeye devam ediyor. 

Macron bu hamleler karşısında şapşallaşmış, neye uğradığını şaşırmıştır, daha da kendine gelemez. 

Onaner okul arkadaşıymış, Macron nasıl afallamasın! 

İktidar, Türkiye-Fransa ilişkilerini cumhurbaşkanları arasındaki şahsi ilişkinin kimyasına indirgemişti. Artık okul arkadaşı düzeyine de indirgiyor. Hem de ileri derecede sululuk kaldırabilen bir düzey bu. 

Yanında az cıvıtmaya kalkıştığında Trump'ı, kameraların önünde "Ciddi olalım" diye tersleyen Macron'dan söz ediyoruz. 

Devletten devlete ilişkisini bu kişiselleştirme düzeyine taşımaya Macron ne kadar hazır dersiniz? 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fransız halkını Macron belasından kurtulmaya çağırmıştı. Zaten gidici olduğunu da her seferinde söylüyor... 

Macron'un aklı almakta zorlanmasın da kiminki zorlansın! 

"Gidici olduğumu düşünüyorsa aramızı yapmak için niye sınıf arkadaşımı yolluyor" diye içinden çıkamıyordur bir türlü. 

Ankara, diplomatik dil nedir ne değildir, bir cumhurbaşkanı ile nasıl konuşulur diskuru da çekiyor bir yandan. 

Hangi dersi alıp ezber edeceğini çözene dek akla karayı seçmez mi Macron! 

Hele AK Parti Sözcüsü Çelik'in verdiği diplomatik akılları duydukça, aklına mukayyet olamamaktan korkmaz mı! 

Erdoğan'a verdiği cevaptan nasıl arada kalıp bocaladığı da anlaşılıyor. Şöyleydi: 

"Ben devletler arası ilişkilerde saygıya inanıyorum. Cumhurbaşkanları arasında hakaret, doğru bir konuşma yöntemi değil. Halklara da kötü örnek olur..." 

Erdoğan daha önce de, seçmenlerini Hollanda Başbakanı Rutte ile Alman Şansölyesi Merkel'e oy vermemeye çağırmıştı.  

Belli ki Cumhurbaşkanı, bunları başka ülkelerin iç işlerine, seçimlerine ve kim tarafından yönetileceklerine karışmak saymıyor. Halkları iktidarlarına karşı doldurmak ve kışkırtmaktan uzak diplomatik hamlelermiş gibi... 

Onun için, Doğu Akdeniz krizi tırmandığında Yunan halkına da seslenmiş, yöneticilerinin başlarına açacakları belalardan haberdar olup olmadıklarını sormuştu. 

İktidar, bir süredir yine Merkel'e döndü. Türkiye'ye yaptırım yanlılarını frenleyen sağduyusuna güven, övgü ve şükranlarını bildiriyor. "Yaptırımlara, kavgaya, gerilime ne gerek; diplomasiye bir şans tanıyalım, uzattığımız eli havada bırakmayın" mesajları eşliğinde... 

Merkel'in, Macron'un dayak yemişten beter olduğunu tahmin edersiniz. Şoku, şaşkınlığı hala üstlerinden atamamışlardır. 

Ankara merhamete gelmese, yedi düvelle birlikte tepeleneceklerdi. Sürüm sürüm süründürülmekten kılpayı kurtulduklarına şükrediyorlardır.  

Yaptırım kararı alacaklarmış! Alırlarsa alsınlar, bizi çok da ırgalamadığını Cumhurbaşkanı bir kerede söyledi geçti. 

Ankara'nın sergilediği bu diplomatik bilgelik ve ustalık karşısında, zaten artık onlar düşünsün. 

***

İşsizliğin nasıl azaldığını TÜSİAD’a anlatın 

TÜİK’in üstün gayretleriyle, eylülde de hem işsiz sayısı ciddi azalmış hem de çalışan nüfus. Kağıt üstünde mucize sürüyor. 

TÜİK’in gösterdiği yararlılık ve başarılar takdire şayan, ne şüphe. 

Velakin, Hazine ve Maliye Bakanlığının bugünlerde birlikte insan hakları reformu yaptığı TÜSİAD’ın beklediği, bu değildi. 

Üstünde oynanmamış, ayarlanmamış gerçek rakamları bilmek istiyordu. 

Devletten devlete ilişkilerimizin kişiselleştirilmesini de sakıncalı ve yanlış buluyordu. 

Şu sıralar lafı dinleniyor, kimsenin dinletemediği kadar üstelik. Hazır görüşleri para ederken Tuncay Özilhan’ın, geçen hafta TÜSİAD YİK toplantısındaki dört uyarısını hatırlatalım mı! 

Bir: “Cumhuriyet kurulduğundan beri devlet anlayışımızı, başka yerlerde olduğu gibi bir şahsın ya da partinin gücüne değil, Batı Avrupa’da olduğu gibi milli egemenliğe ve demokrasiye dayandırdık...” 

İki: “Demokrasi ve hukuk düzeltilmeden ekonomi düzeltilemez, insan hakları iyileşmeden ekonomi iyileştirilemez.” 

Üç: “Geçen sene yapmış olduğum konuşmalarda, AB ile ilişkilerimizin konjonktüre göre şekillenen bir alış-veriş ilişkisi olmaması gerektiğini vurgulamıştım.” 

Dört: “Sağlıklı analiz, uzun vadeli tahmin ve planlama yapılabilmesi için doğru ve dünyayla kıyaslanabilir bilgiye, bu bilginin şeffaf biçimde paylaşılmasına ihtiyaç var.  

Doğru bilgi yoksa doğru karar da verilemiyor.” 

Bugün verilen kararlar yarın değiştirilmesin, bugün efelenerek çekilen restler yarın kıvranarak geri alınmasın istiyorsanız yol budur.