Yakın coğrafyamızda sular durulmuyor. Irak’ta halk işsizlik, yolsuzluk ve kamu hizmetlerindeki yetersizliği protesto etmek amacıyla ülkenin çeşitli bölgelerinde geniş katılımlı gösteriler düzenliyor. Protestocular, 1 Ekim’de başlattıkları gösterilerine Erbain törenleri nedeniyle ara verseler de sokaktaki hareketlilik kaldığı yerden devam ediyor. Başta Bağdat olmak üzere ülkenin orta ve güney kentlerine yayılan eylemlerin başlamasından bu yana yaklaşık 200 kişi hayatını kaybetti, 8 bini aşkın kişi de yaralandı.
Gösteriler Irak’la sınırlı değil. Diğer bir adres ise Lübnan. Lübnanlılar, hükümetin iletişime ve özellikle sosyal iletişim ağı WhatsApp uygulamasına vergi getirme girişimine tepki olarak 17 Ekim’de protestoları başlattı. Hükümetin vergi politikalarına karşı devam eden protestolarda göstericiler ve Hizbullah destekçileri arasında zaman zaman gerginlikler yaşandı. Ülkenin önemli siyasi ve dini aktörlerinden olan Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, destekçilerine hitaben yaptığı televizyon konuşmasında, “ülkedeki durum, artık uluslararası ve bölgesel politik hedeflerin eksenindedir” diyerek Lübnan halkını sükûnete çağırdı. Yazıya konu olan kısım ise her iki ülkede de siyasi ve ideolojik etki alanı olan Tahran’ın protestolara yaklaşımı.
Gerek Irak, gerekse Lübnan’da, Şii nüfusun yoğun olduğu şehir ve kasabaları etkisi altına alan benzeri görülmemiş geniş çaplı protestolar, Tahran’ın bölgede nüfuz sahibi olma adına kullandığı sistemin başarısız olduğunu ortaya koyuyor. Tahran’ın Irak ve Lübnan’daki nüfuzunu öncelikle diri tutmak; sonrasında ise genişletmek adına elde ettiği askeri ve siyasi zaferleri, sosyo-ekonomik kazanıma dönüştüremediğini söylemek mümkün. Başka bir ifadeyle Tahran’ın her iki ülkede takip ettiği politik yol, bölgedeki Şii nüfusu tatmin etmiyor. “İran dışındaki Şiilerin uyanışı” olarak görülen gösterilerin başlamasının hemen ardından İran Kudüs Gücü komutanı Kasım Süleymani’nin Irak’a giderek arka arkaya toplantılar yapması, Tahran’ın protestoları endişe ile takip ettiğini gösteriyor. Protestolar esnasında atılan İran karşıtı sloganlar, Tahran’a karşı biriken öfkenin bir yansıması.
1979 İran Devrimi’nden bugüne dek İran’ın, “İslam Devrimi’ni” bölgeye, özellikle de Şii nüfusun yoğun olduğu ülkelere ihraç etme hususunda gayet açık, uzun vadeli ve ayrıntılı bir politikaya sahip olduğunu söylemek gerek. İran, bu politikasını uygularken yol kazası olarak gördüğü küçük yenilgileri kabul etmede de çok sabırlı ve dirençli bir duruş sergiledi. Bunun karşılığını ise Irak, Lübnan, Suriye ve Yemen üzerinde tesis ettiği siyasi ve mezhepsel etkinlikle aldı.
Protestoların başladığı zamana kadar, İran’ın tartışıldığı bütün etkinliklerde Tahran’ın uzun vadede kazançlı bir aktör olduğu vurgulanmaktaydı. Zira Lübnan’da desteklediği Hizbullah, geçen yıl yapılan parlamento seçimlerinde önemli bir başarı elde etti. Tahran, Suriye’deki müttefiki Beşar Esad’ı korudu. Dahası ABD’nin askeri ve siyasi etkinliğini azalttığı bir dönemde İran, IŞİD’e karşı savaşma söylemiyle Irak’ta önemli bir askeri ve siyasi güç kazandı.
Ancak Tahran adına yaşanan tüm bu olumlu gelişmelere rağmen İran’daki siyasi akıl, bölgedeki Şii nüfus üzerinde kurduğu siyasi etkiyi, sosyal ve ekonomik bir vizyona çevirmeyi ihmal etti. Tahran, komşu ülkelerindeki devlet kurumlarından özel sektöre kadar tüm alanlarda kendi siyasi ajandasını etkin kılmak adına her fırsatı kullanırken bu başarıyı devam ettirmek için iyi bir politik anlayışa sahip olunması gerektiği gerçeğini geç fark etti. Dolayısıyla hem Irak’ta hem de Lübnan’daki olaylar devam ettikçe Tahran’ın bölgedeki açıkları ortaya çıkmakta. Mezhepsel ve kültürel olarak benzer olsa da her ülkenin kendine özgü bir devlet geleneği olduğu gerçeği bugün Lübnan ve Irak’ta tezahür ediyor.
İran, özellikle son yıllarda artan bir yoğunlukta her iki ülkede de kendisine yakınlık duyan bir kesim oluşturdu. Onlara maddi olanak sağlayıp askeri anlamda da destek verdi. İran’ın öncelikli amacı kendisine yakın olan askeri ve siyasi grupların devlet kurumlarında güçlü bir konuma gelmesiydi. Gösterilerin başlama noktası ne olursa olsun her iki ülkedeki protestoculara göre, “devlet kurumlarının öncelikli görevi İran’ın menfaatleri yerine kendi insanını korumak ve hizmet etmek olmalı.” Gösteri meydanlarındaki en büyük şikâyet, devlet imkânlarının yetkililer tarafından bir başka devletin bölgesel politikaları için sorumsuzca kullanılması. Atılan sloganlar, yapılan açıklamalar ve taşınan pankartlarda Tahran, göstericilerin öncelikli hedefi haline gelmiş durumda. Hem Irak hem de Lübnan’daki protestolarda halkın öne çıkan ortak vurgusu İran’ı artık ülkelerinde istemedikleri yönünde.
IRAK’TAKİ PROTESTOLAR
Bağdatlılar ve güneydeki Şii kesim, ülkedeki yönetim kademesinin temel hizmetler, işsizlik ve yolsuzluğu azaltma konusundaki başarısızlığını protesto ediyor. Gösteriler giderek şiddete evrilirken geçtiğimiz Cuma gününden bu yana 100’den fazla kişi hayatını kaybetti. Gösterileri kaydeden Iraklılara göre, İran destekli milisler, protestocuları hedef almak maksadıyla alandaki yüksek binaların çatılarına keskin nişancılar yerleştirmiş vaziyette.
İran’ın Irak’taki gösterilerin bastırılmasındaki rolü ve merkezi hükümetin vatandaşlarını koruyamaması, Tahran’ın ülkede ne denli etkili olduğunun önemli bir göstergesi. Eski İran destekli milis komutanlarının birçoğu bugün Irak siyasetinde etkin ve ülkede Tahran’ın siyasi ajandasını takip edilmesinden yana. İran yanlısı politik görüşe sahip siyasilerin asli görevi, ABD yaptırımları altında zor bir dönem geçiren Tahran için yeni ekonomi alanları açmak ve Irak’ı, İran adına alternatif bir güzergâh haline getirmek.
İran’ın bölgede IŞİD’e karşı vermiş olduğu mücadele, milis kuvvetlerinde yer alan askeri figürlerin, Irak parlamentosuna girmesinin ve devlette etkin bir konuma yükselmesinin önünü açtı. Lübnan’daki Hizbullah modeli gibi, -eğer kontrol edilmezse- İran’ın Irak’taki milis kuvvetleri, gelecek dönemde Irak ordusundan daha da güçlü bir hale gelecek. Bu durum bölgede cereyan edebilecek herhangi bir savaş veya barışta Tahran’ın eskisine nazaran daha belirleyici bir konuma yükselme olasılığını öne çıkarıyor.
Irak’ta gösterilerin öncelikle Şii nüfus etrafında şekillenmesi tesadüf değil. Ülkedeki Sünni nüfusun, ABD işgalinden bu yana İran destekli yöneticiler tarafından baskı altında olduğu düşüncesi hâkim. İster Şii olsun ister Sünni, her Iraklının protestolar aracılığı ile ulusal kimliğe geçiş eğilimi gösterdiğini söylemek mümkün. Zira ülkedeki protestolar bir kısım Sünni Arap ve Kürtler tarafından da destekleniyor. Ancak ülkedeki Sünni halkın en büyük tereddüdü, İran destekli milisler tarafından potansiyel IŞİD üyesi görülüp hedefe konmak. Bu durum, ülkede “tüm Iraklıların protestosu” anlayışının önündeki en büyük engel olarak görülmekte.
LÜBNAN’DAKİ GÖSTERİLER
Lübnan’daki gösterilerde öne çıkan vurgu; esas düşmanın içerde olduğu, ülkeyi tehdit eden tehlikenin kendi siyasi liderlerinden kaynaklandığı yönünde. Bu yaklaşım, protestoları daha da genişletiyor. Bu nedenle siyasi liderler, kuzeyde Trablus’tan, güneyde Tire ve Nebatiye’ye kadar genişleyen protestoları kontrol etmekte zorlanıyor. Bu geniş katılım Lübnanlıların mezhepsel ve siyasi aidiyetlerinden öte bir bağlılıkla protestolara sahip çıkmasını beraberinde getiriyor. Onları bir araya getiren şey, ne mezhepsel ne de siyasi bir kaygı. Ekonomik kriz. Gösterilere katılan bir protestocunun açıklaması olup biteni özetler nitelikte: “Açlığın dini yoktur.”
Protestolar boyunca tavrı merak edilen kişi ise Hizbullah’ın lideri Hasan Nasrallah oldu. Nasrallah, Başbakan Saad el-Hariri’nin hükümetine destek konusunda isteksiz bir tavır takındı. Hizbullah’ın yerel ve bölgesel gücünün bel kemiği olan Lübnanlı Şiilerin de protestolara destek vermesi, Hizbullah için sürpriz bir gelişmeydi. Zira Lübnanlı Şii nüfus, seçimlerde Hizbullah ve müttefiki Şii Emel partisine oy vermekte. Aynı grup hem Hizbullah’tan hem de İran’dan önemli miktarda maddi destek görüyor. Buna rağmen Hizbullah’ın kuruluşundan bu yana ilk kez Lübnanlı Şiiler, Hizbullah’ın onaylamadığı bir protestonun içinde yer almakta. Göstericilerin Hizbullah liderlerinin ofislerini bile ateşe vermesi, Nasrallah ve Hizbullah hareketini ileride zor günlerin beklediğini göstermekte.