Geçen gün gezinirken içerisinde “Kur’an kursu” geçen bir tabelaya rastladım. İçimde aniden gayri ihtiyari bir irkilme hissettim. Yaşadığım refleksin altındaki sebep sonra aklıma düşüverdi: Yaşanan çocuk istismarları, uygulanan şiddet, sağlıksız yapılar sebebiyle yanan çocuklar vs.
Oysa ben bir Müslümandım. Kur’an hayatımın en temel metni idi. Çünkü o Allah’tan inen hayat düsturlarını kullara öğreten, bir yaşam kılavuzu idi. Böyle iken içerimde bir ürperti hissetmiştim.
Aklıma laik, Kemalist, solcu ulusalcı kesim geldi. Onların din karşısındaki tepkilerinde biraz da dindar kesimin içerisine düşmüş olduğu çürümenin etkisi yok muydu?
Ya yeni nesiller! Bunlar karşısında bizlerin vebali inkârı mümkün olmayacak boyutta olsa gerekti.
İslam teslim olma dini kadar itiraz etme hatta isyan etme dinidir de. Teslimiyet Allah’a karşı, itiraz haksızlığa karşıdır. Bu itirazda haksızlık yapanın kimliği, sıfatı, gücü, tarikatı, cemaati, partisi, dini ve imanının hiçbir önemi yoktur. Haksız haksızdır; haklı da haklı.
Yine bize bildirildiğine göre haksızlık ve kötülük karşısında susan dilsiz şeytandır. Keza yine Müslüman haksızlık karşısında eliyle, olmazsa diliyle mücadele etmelidir. Eğer gücü bunlara yetmiyorsa kalbiyle buğz etmelidir. Şayet bunu da yapamıyorsa imanını kontrol etmelidir.
İstanbul Ümraniye’de Fıkıh-Der bünyesinde faaliyet gösteren Kur’an kursunda yaşanan altı küçük çocuğun istismarı olayında da bildiğimiz sessizlik değişmedi. İddia doğru olabileceği gibi iftira da olabilirdi. Ama muhafazakâr namıyla neşriyat yapan basın en azından olayı haberleştirir ve hakikatin ortaya çıkması için takipçisi olacağını bildirebilirdi. Dindar kesimler içlerinde duydukları tepkiyi biraz daha görünür hale getirebilirlerdi. Her zaman olduğu gibi yapılabilecek en kötü şey yapıldı: Sessizlik; olayı yokluğa mahkûm etmek.
Konu İstanbul sözleşmesi olunca yeri göğü birbirine katan bizler her ne hikmetse bu ve benzeri konularda üç maymunu oynamakta bir beis görmüyoruz. Keşke Ensar Vakfında yaşandığı zaman savunmacı tavır gösterilmeyip olayın üzerine gereken özen gösterilerek gidilebilseydi.
Belki yaşanan son olayın failleri bundan endişe ederek eylemlerini işlemezlerdi.
Yazar Ömür Çelikdönmez bu tepkisizliği iki sebebe bağlıyor:
İlki sözde İslami Eğitim hizmetlerinin kesintiye uğraması; ikincisi “kol kırılır yen içinde kalır, bunlar bizim mahallenin çocukları” mantığı.
İslami eğitim almak demek bazı bilgilerin bir bilgisayara yüklenmesi gibi şekli ve ruhsuz bir olay değildir. İslami eğitim her şeyden önce diri bir vicdan ve temiz bir fıtrat üzerine bilgilerin yaşanmak amacıyla iletilmesi demektir. Eğer vicdanlar ölüyor fıtrat kirleniyorsa orada verilen eğitime İslami demek mümkün değildir.
İkincisine gelince hiçte öyle kırılan kol yen içinde kalmıyor. Yara kangren halini alıyor ve bütün vücudu sarıyor. Günümüzde İslam aleyhine en şedit kitaplar yazan ve toplum içerisinde maalesef belli bir kesimi de etkileyen İslam karşıtı kişilerden bazılarının, dini eğitim alırlarken çocukluklarında bu şeni saldırıya uğramış kişiler olduğu bilinir iken, halen daha kırılan kolu yen içerisinde muhafaza etmeye çalışmanın bir anlamı olmasa gerektir.
Kanaatimce Müslümanlar kendilerini biraz otokontrole tabi tutmalıdırlar. Kötülüğün kaynağını hep dışarılarda aramak kolaycılığından vazgeçilmelidir. Kur’an iyiliğin ve kötülüğün kaynağının insanın içerisinde olduğunu bize bildiriyor. “Ahlak” zihnimizde sadece cinsellik ile sınırlanmış yani kadük hale gelmiş iken bu konuda dahi gereken tepkiyi göstermekte maalesef aciz kalıyoruz. Sebepleri hakkında hiç kafa yormuyor asansörlü, ketçaplı, battaniyeli absürt vaazlar ile zamanımızı eziyoruz.
Müslüman İslam ahlakı ile sorumludur. Biz bu kalenin surlarını tahkim edelim. Bu ahlakın şuursuz taklitçisi olmayıp ruhunu içselleştirelim, felsefesini yapalım. “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim”diyen Önderimizin ortaya koyduğu örnek hayatının o günün sosyolojisi gereği olanları ile ahlaki temelli olanlarını ayırt edebilelim, gayrısını da Allah’a havale edelim.
Aklımız sıra bir şeyleri koruyoruz diye sessiz kalarak zulme ortak olmayalım.
İçimizdeki kötülüğü başkaları görmesin telaşındansa evimizdeki yangını söndürme gayretini gösterelim.