Tarih: 24.09.2023 07:54

Lider kültü

Facebook Twitter Linked-in

 

 

Merhum tarihçi Kemal Karpat hocamızın tanıklığıyla yazıyorum bugünkü yazımı. Bizim siyasi kültürümüzde ‘lider kültü’ son derece etkilidir. Bu yüzden ‘denetim ve denge’si zayıf, “rasyonel zemin”den uzaklaşmaya pek müsait bir demokrasimiz var.

Merhum Kemal Karpat, 1958’de yani DP iktidarda iken İngilizcesi yayınlanan “Türk Demokrasi Tarihi” adlı kitabında son derece önemli tespitler yapmıştır.

Bizde siyasi fikirlerin ve programların değil, liderlerin asıl etkili faktör olduğunu, bu yüzden siyasetlerin “liderin görüşlerine, mizacına ve karakterine göre şekillendiğini” anlatır. “Siyasi partilerde şahsiyet kavgaları ya lidere tamamen boyun eğmede veya âsilerin partiden ihracı ile sonuçlanmaktadır” diye belirtir.

Bu kültürde siyaset şöyle yapılmaktadır:

Duygulara hitap etmek, şahsi görüşlerini haklı göstermek için kitlenin hislerine hitap etmek… Muhalif olanları suçlamak… Hareketlerinin doğruluğunu kabul ettirmek için ateşli milliyetçilik gösterisinde bulunmak…”

ŞEYH UÇMAZ

Şeyh uçmaz, müritler uçurur’ ya… Siyasette de liderimizi ‘ulu’laştırırız. Şöyle yazıyordu Karpat Hoca:

Çok partili rejimin ilk yıllarında şahısları putlaştırma âdetine karşı mücadele edilmişti. Halen bazı parti liderleri, görüşlerini halka sorgusuz sualsiz kabul ettirmek için şahıslarını ilahîleştirmekten çekinmemektedirler…”

Karpat bu satırları 1958’de yazmıştı. Kabaca üç çeyrek asır geçti, ne kadar yol almışız, ya da kaç arpa boyu?

Türkçesi 1967’de “Türk Demokrasi Tarihi” adıyla yayınlandı. Yukarıdaki satırları 331 ve 332. sayfalarından aldım. 1997’de Alfa yayınlarından ikinci baskısı çıktı. Bu satırlar orada 311 ve 312. sayfalardadır.

Tarihe ve siyasete iki türlü bakabiliriz: Bir; değerli tarihçi Şükrü Hanioğlu’nun deyişiyle “benim liderim senin liderini döver” diye bakmak!.. Ulu önder mi, Ulu Hakan mı diye hâlâ kavga etmiyor muyuz?...

İşte aynı lider kültü bazen “bizden” bazen “sizden” çıkıyor. Bu yüzden istikrarlı bir gelişim çizgisi izleyemiyoruz, siyasetimiz kurumlaşamıyor… Daha önemlisi analitik-eleştirel zihniyet, bağımsız düşünme kapasitemiz yeterince gelişmiyor.

İkincisi, tarihe sosyolojik, kültürel, kurumsal açılardan bakmaktır…

DEMOKRASİNİN ÇOCUKLUK HASTALIKLARI

Merhum Karpat hocamızı anmak ve okumak için TİMAŞ’ın yeni kitabı çok isabetli oldu. Karpat’ın “Cumhuriyet’in ilk Yüzyılı” adlı kitabı… Tarihe sosyolojik ve kültürel açıdan bakan makalelerinden oluşuyor. Hocanın doğumunun da 100. yılı…

Eseri yayına hazırlayan Kaan Durukan, Karpat uzmanıdır.

Kitaptaki ilk makale, Karpat’ın bakış açısını veriyor: “Yapısal Değişim, Modernleşme Sürecinin Tarihsel Aşamaları ve Türk Siyasetinde Sosyal Grupların Rolü.”

Durukan, kitabı şöyle takdim ediyor:

Demokrasimizin çocukluk hastalıklarını, savunulan ya da karşı durulan bir kavramın iktidardayken veya muhalefetteyken nasıl dönüştüğünü, çıkar çatışmalarını, maharetli ve beceriksiz manevraları, bir bozulup bir kurulan ittifakları, aynı siyasi parti içindeki çekişmeleri, dinin siyasi arenadaki kullanımını’ anlatır.”

Bizde fikir akımlarına genelde iyi veya kötü niyet atfedilerek bakılır. Hainler, sahte kahramanlar… Veya melek gibi ilericiler, devrimciler…

Karpat ise “tarihî metodu kullanarak düşünce akımlarının hangi koşullar içinde nasıl geliştiğini araştırmayı” esas almaktadır. (s. 519) Doğrusu budur elbette.

KARPAT VE AK PARTİ

Siyasi tarihimiz ideoloji çatışmalarıyla doludur. Karpat’a göre “Türk tarihinde ilk kez pragmatizmi, pratik işi ve kamu hizmetlerini prensip haline getiren Özal hükümetidir.” (s. 164)

Hoca “siyasi İslamın ‘siyasiliğinin’ nasıl iflas ettiğini gözden geçirmek gerekir” diyordu. (s. 526) AK Parti’nin ilk dönemlerine bu açıdan birçok aydın gibi olumlu baktı.

AK Parti’nin liberal değerleri ve Avrupa standartlarını vurgulayarak iktidara gelmesini olumlu buluyor, “Türkiye yarım yüz yıldan sonra nihayet ideolojiyi bir yana bırakan bir iktidara sahip olmuştur” diyordu. (s. 528)

Merhum Karpat, Ak Parti’nin yeniden ideoloji partisine dönüşmesini, lider kültünün yeniden hakim olmasını ve bunların yarattığı sonuçları yazamadan vefat etti.

Bağımsız düşünceli herkese düşen, “tarihi metod”la bunları araştırmaktır, tarihe ve olaylara bağımsız, analitik bakmaktır.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —