Libya, aylardır 24 Aralık Cuma günü yapılacak seçimlere hazırlanıyordu. Seçmen listeleri oluşturuldu, yaklaşık 3 milyon Libyalı oy vermek için kayıt yaptırdı, cumhurbaşkanlığı yarışına katılmak isteyen 100’e yakın isim öne çıktı, seçim merkezleri belirlendi, sandıklar kuruldu ve seçime 2 gün kala seçimler ertelendi. Üstelik belirsiz bir tarihe.
Şaşırtıcı mı? Değil.
Seçim yapılacak mı yapılmayacak mı tartışmaları epeydir seçim hazırlığının önüne geçmişti. Her ne kadar Libya içindeki ve dışındaki önemli aktörler, figürler “seçim mutlaka yapılmalı” vurgulu açıklamalar yapıyor olsalar da seçimlere ilişkin süreç son ana kadar tamamen belirsizdi. Hatta belirsizlik öyle bir noktaya ulaşmıştı ki, “Seçimler iptal edilecek ama bunu kim açıklayacak?” tartışmaları bile başlamıştı. Nihayetinde bütün suç seçimler belirsiz bir tarihe kadar ertelendi diyenin üstüne yıkılacaktı ki, öyle oldu. Libya Yüksek Seçim Kurulu “Seçimlerin gerçekleşmesi için gerekli şartların oluşmadığını” belirterek “Bu şartlarda seçim olmaz” dedi. Mevcut hükümet, hatta haftalardır “Seçim ertelenmeli” diyenlerin bir kısmı bile “Seçim kurulu ertelemenin sebebini de açıklasın o zaman” diye açıklamayı yapanlara yüklenmeye başladı.
Libya gibi kaosun görünüşte yatıştığı ancak herkesin silahlı olduğu bir ülkede seçimin belirsiz bir tarihe ertelenmesi endişeleri de tırmandırdı haliyle. Geçtiğimiz günlerde Libya’daki gerçek duruma açıkça vurgu yapanlardan biri de Arap Ligi Genel Sekreteri Ahmet Ebu Geyt oldu. Ebu Geyt, Libya’daki iç bölünmelerin, dış müdahalelerin ve sayıları on binleri bulan yabancı milislerin istikrarsızlığı körüklediğini ve bu durumun sadece Libya ile sınırlı kalmayıp bölge ülkelerine ve Akdeniz’e komşu bütün coğrafyaya etki edebileceğini söyledi.
Kısacası Libya’da durum ciddi ve Libya bir süredir pek göz önünde olmayan ancak alttan alta kaynamaya başlayan bir ülke.
Peki ne oldu da yaklaşık bir yıldır iyi-kötü ateşkesin uygulandığı, önceki yıllara göre sükûnetin hakim olduğu Libya tekrar kaynamaya başladı?
İç sebeplerden başlayalım; Libya’daki iç çekişme hiç bitmedi aksine ateşkes süreci başladığında yeni bir seviye çıktı. Sıcak çatışma döneminin tarafları yerelde siyasi, dışarıda diplomatik desteklerini pekiştirme yarışına girdi.
Mesela BM’nin arabuluculuğunda oluşturulan yol haritası doğrultusunda kurulan geçiş hükümeti koltuğu oturduğu günden itibaren hedefteydi. Seçimlerin ertelenmesine ilişkin açıklama yapılır yapılmaz gündeme gelen ilk konulardan biri de; “Mevcut yönetimin görev süresi 24 Aralık’ta doluyor. Bu tarihten sonra meşruiyeti kalmayacak. Alternatif düşünmeliyiz” meselesiydi. Tabi bu açıklamaları yapanlara göre en iyi alternatif kendileri!
Kaldı ki, kısa süre önce Libyalı parlamenterlerden biri yine mevcut hükümeti ve Başbakan Dibeybe’yi hedef alarak, “Çöküşe gidiyoruz ancak bu, başbakanın propaganda yaptığı gibi Hafter’in saldırılarından değil kendi kötü yönetiminden dolayı olacak” açıklaması yapmıştı. Dibeybe başta olmak üzere mevcut hükümete yönelik ilk günden itibaren yolsuzluk, kamu kaynaklarını kendilerine kamuoyu yaratmak için kullanma, kendi çevrelerine öncelik tanıma, savaş döneminde karşı cephelerinde yer alan isimleri ve bölgeleri cezalandırma niyetiyle yatırım yapmama, önlerine taş koyma gibi onlarca suçlama var.
Seçime günler kala başsavcılığın milli eğitim bakanını tutuklama kararı alması gibi gelişmeler karşılıklı suçlamaları hepten alevlendirdi. Başsavcılığa göre, milli eğitim bakanlığına 2 milyon dolara yakın bütçe verilmesine rağmen okul kitapları hazırlanmadı. Devlet tarafından ücretsiz temin edilmesi gereken kitaplar hazır olmadığı için eğitimde ciddi sorunlar baş gösterdi. Bakan da diyor ki, “Bütçeyi savaşta hasar gören okulların ve eğitim kurumlarının tamirine harcadım”. Üçüncü taraflara göre, “Kitaplar hazır değil ancak bu da yargının ve mahkemelerin güç savaşlarına alet edilmesinin bir başka örneği.”
Bu arada birkaç gün önce başkent Trablus çevresinde “sıra dışı askeri hareketliliğin” olduğuna dair haber gelmeye başladı. Yerel kaynaklara dayandırılan ve sosyal medyada yayınlanan görüntülerden de anlaşıldığı kadarıyla başkentin bazı bölgelerinde yolların kapatıldığı, kum torbaları ile siperler oluşturulduğu, hatta Trablus Üniversitesi’nin dersleri askıya alarak öğrencilerin ve çalışanların evlerine gitmelerini duyurduğu belirtiliyor. Bu hareketlilik başta olmak üzere ülke genelinde küçüklü-büyüklü benzer gelişmeler yeniden bir çatışma sürecine girilebileceği şeklinde yorumlanıyor.
Görünüşte gerginliklerin sebebi geçiş hükümetinin hâlâ bir anayasa hazırlamamış olması, üzerinde uzlaşılan bir seçim kanunu sisteminin eksikliği, kazanacak şahısların ve hareketlerin yetkilerinin hala belirsizliğini koruması ve elbette cumhurbaşkanlığı yarışına katılan tartışmalı isimler.
Mesela, savaş döneminde adını sıkça duyduğumuz Halife Hafter’in seçime katılmaması gerekiyor. Çünkü BM arabuluculuğunda hazırlanan yol haritasına göre askeri liderlere seçim yolu kapalı. Ancak burada da seçim kurulu ile mahkemeler arasında bir savaş yaşandı ve yerel bir mahkemenin kararı ile Hafter’e onay çıktı.
Yine devrik lider Kaddafi’nin oğlu Seyf ül İslam da hem Hafter’in rakibi hem de savaş döneminde karşı cephelerde yer alanlar arasında husumetin tekrar alevlenmesine sebep olabilecek bir isim. Seyf ül İslam da seçimlere ancak mahkeme kararı ile katılabildi.
Bu arada tarafların tepkilerinden anlaşıldığı kadarıyla ABD Seyf ül İslam’ı istemiyor ancak Rusya destekliyor. Buna karşılık Mısır ve BAE hâlâ Hafter’e desteğini sürdürürken Akila Salih’e de yeşil ışık yakıyor. Türkiye ve Fransa’nın gönlündeki cumhurbaşkanı da açıkça söylemeseler de Fethi Başağa gibi görünüyor.
Seçim yarışına aslında katılmaması gereken mevcut Başbakan Dibeybe’nin herkesle arası iyi ancak seçimlerin ertelenmesi gerektiğini epeydir savunan isimlerden biri. Libya içindeki değerlendirmelere göre Dibeybe, diğer isimlerin aksine Libya sahasında yeni olduğu için yeterli kamuoyu oluşturamadığını düşünüyor. Seçimlerin ertelenmesi ile zaman kazanmaya çalışıyor.
Gerçi kamuoyu oluşturma meselesi de oldukça karmaşık. Mesela Hafter’in bölgesinde şaibesiz seçim yapılsa bile bir başka adayın öne çıkması nasıl sonuçlanır, kimse bilmiyor.
Bütün bu tartışmalar sürerken bir de BM krizi patladı. BM’nin Libya Temsilcisi Jan Kubis gerekçe göstermeden istifa etti. Gerçi Kubis’e yönelik taraf tuttuğuna dair suçlamalar da vardı ancak seçimlerden hemen önce gelen bu istifa süreci hepten çıkmaza soktu. BM apar topar temsilci değil ama danışman sıfatıyla bir ismi görevlendirdi.
Görünüşte Libya’yı seçimlere taşıması gereken hükümetin yeni bir anayasa hazırlaması, kamu kurumlarını tek çatı altında toplaması ve on binlerce yabancı milisin ülkeden çekilmesini sağlaması gerekiyordu ve bunların neredeyse hiçbiri gerçekleşmedi. Seçimin ertelenme gerekçisi de bu, ancak Libya gibi her bir aktörün muazzam askeri, siyasi, mali güç elde ettiği bir coğrafyada hangi sebebi kazırsanız kazıyın altından güç savaşı çıkıyor.
Kaynak: Farklı Bakış