Doçent Doktor Emir Kaya, Diyanet İşleri Bakanı Ali Erbaş'ın Cuma hutbesinde Kur’an-ı Kerim’den okuduğu ayetler sonrası maruz kaldığı linç girişimiyle yeniden başlayan LGBT tartışmalarına ilişkin dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.
Doçent Doktor Emir Kaya'nın, "LGBT Aktivizmi yasaklanmalıdır" başlıklı dikkat çeken makalesi;
Hukuk nosyonu açısından Türkiye bir sömürge ülkesidir. Bizler orijinal hukuk aklına sahip olmadıkça da gönüllü sömürge olarak kalacaktır. Bir ülkenin egemenlik sınırlarının olması, meclisinin ve kurumlarının olması onu bağımsız kılmaz. Bir ülkeyi asıl bağımsız kılan kuvvet, kendi memleket koşullarını kendi gözüyle okuyabilen düşünürleridir.
Türk hukuku ve hukukçusu öyle derin bir öğrenilmiş çaresizlik içindedir ki tarife sığmaz. Ülkemizde LGBT aktivizminin toplumun mazbut çoğunluğunu baskılayacak düzeye çıkması bu aktivizmin hukuk kılıfında pazarlanabilmesinden ötürüdür. Ve maalesef hormonlu hukuk ithal etmeye alışmış Türk hukuk camiası bu saçmalığa ses çıkartamamaktadır. Tam tersine, batının devşirmeleri meydanda boy göstermektedir.
Bu yazıda LGBT aktivizminin yasaklanmasının hukuki altyapısını kurmak için ilk adımı atıyoruz. “LGBT Aktivistlerine Cevap” başlıklı yazımızda LGBT aktivistlerinin hastalıklı ruh halini tasvir etmiştik. O yazıyı arka plan olarak okumanızı öneriyorum. Tekrara düşmemek için hızlı geçtiğim noktalar muğlak kalmamış olur.
LGBT Birey – LGBT Aktivisti Farkı
L: Kadın kadına, G: Erkek erkeğe, B: Bir cins her iki cinsle; cinsel ilişki kurar anlamına geliyor. T: Bir cinsin diğer cinsiyete geçmesi.
Bu davranışların hepsi toplumumuzun geneli tarafından kınanır. Halkımızın çoğunun mensup olduğu İslam dinine göre haramdır, lanetli fiillerdir. İslam referanslı bakmayan insanımız da bu tercihleri çirkin görür. Çünkü atalarımızdan kalan bir fıtrat bilincine ve o bilinç etrafında oluşmuş tabii insan algısına sahibizdir.
Beğenmesek bile LGBT fiillerinin hukukun koruması altında olduğunu bilmeliyiz. Halkın bir kısmı hoş görmüyor diye alkol yasaklanamaz. Halkın bir kısmı hoş görmüyor diye sigara, şans oyunları vs. yasaklanamaz. Hatta bize göre uyuşturucu kullanma bile -etkileri bireysel boyutta kalmak şartıyla- serbest olabilir. Devletin işi halkı zorla terbiye etmek değildir. Hukukta esas olan serbestidir. Dinde de esas olan serbestidir çünkü Allah insana irade vermiştir ve dünyayı imtihan sahası kılmıştır.
Dolayısıyla hukuken asıl sorunlu olan şey, özel yaşama ait olan LGBT fiilleri değildir. Sorun, LGBT yaşam tarzının arsız ve umarsızca propagandasının yapılmasıdır. Tartışmasız bir konuymuş gibi dayatılmasıdır. Toplumun kodlarının heklenmesi ve makul çoğunluğun nezih değerlerini inkara zorlanmasıdır.
LGBT birey – LGBT aktivisti farkını biraz daha netleştirelim:
LGBT birey yukarıdaki fiilleri işleyen demektir. LGBT kişiler öteden beri -her toplumda olduğu gibi- Türk toplumunda da vardır. İnsanların bu tür cinsel yönelimlerinde genetik ve çevresel faktörler beraber rol oynamıştır. Fakat çevresel faktörlerin otokontrol altında tutulması sayesinde LGBT eğilimi olan çok az insan o yola girmiştir. Sayının az olması ve LGBT bireylerin de asgari toplumsal bilinç ve saygı taşıması sayesinde LGBT yaşam sürenler toplumun geneli tarafından bilinmez, bilinse de göz ardı edilirdi. Öfkesiz, şiddetsiz bir denge tutturulmuştu.
Fakat son yıllarda tüm dünyayla birlikte Türkiye’de de yeni bir olgu olarak LGBT aktivizmi baş gösterdi. LGBT aktivizmi; LGBT fiillerin mahrem alanda işlenmesiyle yetinmeyip, herkesi LGBT ya da sempatizanı yapma girişimidir.
LGBT aktivizminin mecrası şudur: LGBT bireyleri çoğaltarak ve sahaya sürerek toplumsal dengeyi ve değerleri alt-üst etmek, ülkeleri kültürel işgale maruz bırakmak. Evet, LGBT aktivizmi hak ve özgürlük arayışı ambalajında gerçekleştirilen bir işgal hareketidir.
Hareketin önemli unsurları şunlardır:
- İnsanın tanımını bedene ve cinsel kimliğe indirgemek, ruhaniyeti bitirmek.
- Kendisiyle aşırı meşgul edilen, aşırı bireyselleştirilmiş insanları toplumdan, tarihten ve kolektif hafızadan koparmak.
- İnsanlığın en mahrem ve muhterem alanı olanı cinselliği sınırsızlaştırarak kutsal algısını bozmak. Kutsalsız, sabitesiz, kolay güdülebilir güruhlar yaratmak.
- Kadın-Erkek ayrımını ortadan kaldırmak suretiyle insan zihninin ayırt etme melekesini bozmak. Böylece bütün ahlaki ölçütleri zayıflatmak, zamanla yok etmek.
LGBT aktivistleri bu hedefleri sağlamak için propaganda yollarının tamamını ustaca kullanırlar. Mesela hak mücadelelerinde en önde onlar bayrak sallarlar. Toplumdaki yerleşik değerlere eklemlenerek meşruiyet kazanmaya çalışırlar. Gençlerin özgürlük ve heyecan arzularını kamçılayarak onlara renkli bir yaşam vaat ederler. Marjinal gruplara has bir dayanışma ile üyelerinin sosyal kabul ihtiyaçlarını tatmin ederler. Medyada ve sosyal medyada ince-kaba bilinçaltı müdahaleleri yaparlar. Kendileriyle aynı görüşte olmayanları şeytanlaştırmaya çalışırlar. Ve saire…
Propagandaya kapılanların çoğu arka plandaki kirli eli, küresel şeytanlığın “nötr insan” vizyonunu sezmez bile. Samimidir. Sınırları kaldırdığını, sevgisini genişlettiğini, tabuları yıkarak daha özgür bir insan olduğunu düşünür. Toplumu da özgürleştirmeyi umar. Gerçekte ise endoktrine edilmiş bir sürüye katılmıştır. LGBT’nin içyüzüne uyanamaz, uyansa bile yeterince alet olmuştur, iğfal olmuştur.
Özetlemek gerekirse; çıkış noktası itibariyle LGBT aktivizmi bir psikolojik harp silahıdır. Daha büyük bir projenin, yeni dünya düzenine uygun yeni insan tipolojisini yaratma projesinin bir ayağıdır.
Yirmi birinci yüzyılda tarihteki siyaset kalıplarının tamamen değiştiğini gözlemliyoruz. Eskisi gibi bir cihan devleti mefkuresi yok. Devlet kalıplarına sığmayan küresel ağ ideali var. Bu ağın kurulması ve yırtılmaması için toplumların bütünlüğünü sağlayan algı ve değerlerin eritilmesi gerekiyor.
Bu sebepledir ki tarihin hiçbir döneminde görülmeyen LGBT propagandacılığı bugün bütün ülkelerde gündem belirleyebiliyor. Aşama aşama mevzi kazanıyor. Kitleler LGBT’yi duya duya kanıksıyor, ister istemez normalleştiriyor. Propagandalar çağdaşlık ve medeniyet ambalajları içinde sunulduğu için insanların üzerinde psikolojik baskı oluşturuluyor. LGBT’ye hoş bakmayan milyonlar çağdışı ve medeniyetsiz addedilmemek için sükuta gömülüyor. Sesini çıkartanlar organize bir cazgırlıkla bastırılıyor.
Bu tablo karşısında bizim temel görüşümüz şudur: Herkesin mahremiyeti kutsaldır. Kimsenin evinde, otel odasında, özel alanında ne yaptığı araştırılamaz. Hukuken de dinen de özel hayat casusluğu yasaktır. Dolayısıyla özel alanda kalan her tercih hukukun koruması altındadır.
Özel yaşama ait birtakım tercihlerin göze sokularak normalleştirilmesini hedefleyen LGBT aktivizmi ise toplumsal dokuya saldırıdır. Her boyutta, her platformda yasaklanmalıdır.
Eyleme Özgürlüğü – Yayma Özgürlüğü Farkı
Bir eylemin kendisinin serbest olması yayılmasının serbest olmasını gerektirmez. Örneğin, alkol almak serbesttir. Alkol reklamları yasaktır. Sigara içmek serbesttir. Fakat sigara reklamı yasaktır.
Avrupa’da camilerde namaz kılmak serbesttir. Fakat namaz çağrısı olan ezan yasaktır. Makul olan da budur. Çünkü hukukun temeli toplumsal meşruiyettir. Toplumun kendi gerçekleri belirleyici olmalıdır. Yabancı bir toplumun idealleri değil... Avrupa’da ezan ancak sınırlı bölgelerde serbest bırakılabilir. Aksi halde toplumun çoğunluğuyla kavgalı bir özgürlük algısı benimsenmiş olur. Türkiye’de de LGBT aktivizminin serbest olması toplumla kavgalı bir hukuk politikası anlamına gelmektedir.
Evrensel Hukuk – Kültürel Hukuk Farkı
Hukukta adalet, düzen, norm, yaptırım gibi evrensel kavramlar vardır. Fakat evrensel hukuk adı altında dünyaya pazarlanan formüller, Türkiye gibi ülkelere yutturulan zokadan öte bir şey değildir.
Gerçekte hukuk daima şu ya da bu kültür içinde üretilir. Ezik toplumlar da başkalarının kültürü içinde üretilen hukuku standart bilerek alır. Almazsa kendisini geri kalmış hisseder. Onun için “Türkiye sömürge gibidir” tespitiyle başladık.
Verilen lobi ve finans desteklerinin sonucunda bir toplumda LGBT artık normal görülüyorsa orada LGBT dışavurumları serbest bırakılabilir. Kendilerinin bileceği iştir. Bize “Geçmiş olsun” demek düşer. Fakat bir toplumda LGBT yaygın olarak normal görülmüyorsa LGBT dışavurumlarının serbest olması “Buyurun bizim toplumumuzu istediğiniz biçime sokun. Tek kurşun atmadan iç dünyamızı ele geçirin” iznini vermektir.
Peki Ya Eşitlik?
Dünyanın hemen tamamında olduğu gibi Türkiye’de de kamusal alanda cinsel dışavurumlar hoş karşılanmaz. Heteroseksüel de olsa hoş karşılanmaz. Herkes kıyafetiyle (sosyal rolüyle) sosyalleşir. LGBT aktivistleri ise çıplak sosyalleşmek istiyor. Onlara “Üstünüzü giyinin” demek eşitliğe aykırı değildir. LGBT aktivistlerinin amacı eşit olmak değil, imtiyazlı olmaktır. Onlara imtiyaz verilmemelidir. Nasıl erotik, pornografik yayınlar kısıtlanıyorsa pornografik bir çığlık suretinde toplumsal hayatı yırtmaya çalışan LGBT aktivizmine de müsaade edilmemelidir.
Peki Ya İfade Özgürlüğü?
LGBT aktivistleri ifade özgürlüğü ile yetinmezler. İfade özgürlüğünü yok etme gayesini taşırlar. Kendilerini kabul ettirdikleri bütün ülkelerde “LGBT’yi yanlış buluyorum” deme özgürlüğünü tamamen ortadan kaldırdılar. Bugün Avrupa ülkelerinde kiliselerde ve camilerde homoseksüelliği eleştiren ifadeler tabudur. Dindarlar sürekli tazyik altındadır. LGBT’nin içeriği şöyle dursun, aktivizmiyle ilgili bile yorum yaptığınızda “homofobik” damgasını vururlar. Sizi işinizden ederler, hatta cezalandırırlar.
LGBT’ye ifade özgürlüğü tanınırsa zamanla LGBT’yi nahoş görme özgürlüğü yok olacaktır. Çünkü LGBT aktivizminin hedefi bireysel özgürlük değil, kitlesel istiladır. LGBT aktivizmine yol vermeden önce LGBT’nin gelecek projeksiyonunu bilmek gerekir.
LGBT Aktivistlerinin Ufkunda Ne Var?
Bu iş önce LGB harfleriyle başladı. Yani sadece eşcinsel olanlar. Sonra T geldi. Şimdi bazıları buna interseksin İ harfini ekliyor. Halbuki interseks (eski dilde hünsa) tamamen doğuştan ve fiziksel bir özellik olup, diğerleri gibi psikolojik kökenli değil. Amaç kitleyi genişletmek… Sonra bir de Q harfi eklendi. Anlamı “cinsel kimliğini arayan” (Questioning). Bir de üstüne A geldi. Anlamı aseksüel. Nihayet en sona + koyma modası oldu. Anlamı “varlığını bizim gibi seks üzerinden tanımlayan herkes”.
Demek ki LGBT dünya görüşü şu: İnsanın kendisini seksle tanımlaması. İnançla, vatandaşlıkla, milliyetle, toprakla, kainatla değil… Bedensel arayış ve hazlarla, bireysel komplekslerle… Hedonistlerin mottosu olan “İnsan her şeyin ölçütüdür” felsefesinin yeniden dirilişi söz konusu…
Peki insan her şeyin ölçütü ise ve hiçbir değer sabitesi yoksa… Şimdi biraz düşünelim, başka neler meşrulaştırılabilir? Mesela ensest yani aile içi cinsel ilişki? Elbette. İnsanın annesine, kardeşine aşık olup, onu arzulamasından daha tabii ve güzel ne olabilir? Ben demiyorum bunu. LGBT aktivistlerinin başarıya ulaştığı Avrupa ülkelerinde gündem bu gibi konular artık.
Başka? Pedofili? Elbette. Çocukların sevgi dolu kollarda cinselliği tatmasından daha yüce ne olabilir? Evet, bunu savunanlar, hatta yaşayanlar var Avrupa’da…
Kısacası LGBT aktivizmi aşama aşama ilerlemektedir. Bir aşamada başarılı olursa sonraki aşamalara geçilecektir. Hayvanları, bitkileri, hatta objeleri seks nesnesi olarak gören, kafayı seksle bozmuş nesiller istiyorsanız LGBT aktivizmi serbest olmalı. Bu sözlerimiz abartı değildir. Olgulara atıftır.
LGBT İstilacılığına Bir Örnek
Şahsi tecrübelerimden bir örnek vermek isterim. Doktoramı yaptığım, Londra Üniversitesi bünyesindeki SOAS bir insanın kendisini keşfedip gerçekleştirmesi için dünya yüzündeki en özel mekanlardan biridir. Biz mescide giderdik, pencereyi açınca içeri marihuana kokusu dolardı. Mescidin yanı kantindi ve kantinde alkol de uyuşturucu da ama resmen ama fiilen serbestti. Her öğle arası Hindu tanrısı Krişna adına bedava yemek dağıtılırdı. Bir yanda İsrail protestoları yapılır, diğer yanda Kuzey Iraklı gençler peşmerge kıyafetiyle halay çekerdi. CHP Londra teşkilatının bir toplantısını da SOAS’ta yaptığını hatırlıyorum çünkü ben de katılmıştım. Hippilerle diplomatların iç içe dolaştığı, sıra dışı, sahiden demokratik ve liberal bir ortam vardı.
Ve tabii LGBT aktivistleri… Bunlar herkesten farklı davranıyor; kendileri olmakla yetinmeyip, her şeyi biçimlendirmeye çalışıyorlardı. Tuvaletleri değiştirerek işe başladılar. Kadın-Erkek şeklinde tuvaletlerin olması cinsiyetçiymiş, ayrımcılıkmış… Neyse ki tuvaletleri kapatamadılar ama sonunda cinsiyetsiz tuvaletler açtırdılar. Hocaların ve öğrencilerin olağan cümlelerinden cinsiyetçi anlamlar çıkartarak demokratik iletişimin içini boşalttılar. Herkes kendi halinde kendi özgürlüğünün tadını çıkartırken insanları taciz ede ede en sonunda SOAS’ın tepesine kendi bayraklarını diktiler. Mecazi anlamda söylemiyorum: SOAS’ın ana binasının tepesinde devasa LGBT bayrağı sallandırmaya başladılar. Hiç kimseye itiraz etme, tartışma yürütme şansı da tanımadılar. İtiraz edecek gibi olanların ne ilkelliğini ne homofobikliğini bırakıyorlar. Dinlemiyorlar bile. Kendilerinden farklı düşünen hiç kimsenin duygu ve düşüncelerine saygı duymuyorlar. Toplumsal atmosferi umursamak şöyle dursun, yıkılması gereken bir kale olarak görüyorlar. Herkese psikolojik şiddet uyguluyorlar. Evet, tarihin en ajite edici sivil-despotik örgütüyle karşı karşıyayız.
Bu örgütün mensupları asla kendi hayatını yaşamakla kalmaz. Evlenmek ister çünkü ailenin tanımını bozmak ister. Evlat edinmek ister çünkü insan algısını bozmak ister. Zaten bu gibi kampanyaları sayesindedir ki LGBT aktivizminin gizli destekli postmodern bir işgal hareketi olduğunu görebiliyoruz.
Avrupa Birliği Hayalimiz Ne Olacak? AİHM İçtihatları Ne Olacak?
Çokları LGBT’nin Avrupa Birliğinin organik hayat tarzı olduğunu zannediyor. Halbuki LGBT Avrupa’ya enjekte edilmiş bir dünya görüşüdür. Batı Avrupa’da toplum bireyci ve apolitik insanlardan oluştuğu için kitlelerin beynini yıkamak daha kolaydır. Avrupa LGBT gibi kültürel dönüşüm projeleri için daima kolay lokma olmuştur. İnsanlar uyumlu olmak üzerine iyi eğitim aldıkları için genelde yumuşak başlıdır. Kendilerine yapılan telkinleri uslu uslu kabul ederler. Avrupa’da LGBT’nin hızla kabul görmesinin sebebi budur. Zaten dini, milli ve manevi altyapısı boşalmış bir toplum vardır. Üstüne ne dökülürse o rengi almaya hazırdır. Brüksel’de Avrupa Parlamentosu’nun etrafındaki yaya geçitleri dahi LGBT’nin istismar ederek kirlettiği gökkuşağı renklerine boyanmıştır. LGBT bu şekilde her yere imzasını atabilir. Çünkü LGBT örgütleri asabiyete sahiptir. Diğer insanlar gibi dağınık değildir. İbn-i Haldun’u hatırlayalım: Asabiyeti olan küçük topluluklar asabiyeti olmayan büyük topluluklara söz geçirir.
Türkiye sosyolojik ve politik olarak Avrupa’dan farklıdır; LGBT aktivizmini yasaklamak suretiyle LGBT işgalinden yakasını kurtarabilir. Eğer LGBT konusunda robotlaştırılmış Avrupa siyasileri Türkiye’nin özgün pozisyonunu kabul etmezlerse bizi kendileri gibi küresel lobilere diz çökmeye zorluyorlar demektir. Böyle bir zorlamayı kabullenecek ölçüde Avrupa Birliği düşkünlüğümüzün olduğunu zannetmiyorum.
Avrupa Konseyine ve AİHM’e gelince… Türkiye’de siyasi irade pervasız LGBT aktivizmine çözüm üretmeye niyet etsin, AİHM’in çelişkili kararlarından malzeme bularak hukuki düzenlemelerin altyapısını oluşturmak bizim işimiz.
Kadın Hakları ve Diğer Konular
Ülkemizin kültürel saldırı altında olduğu cephelerden bir diğeri de kadın hakları… Feminist aktivistlerin de hedefi, kadın-erkek çatışmalarını köpürterek cinsiyet farklılıklarını ortadan kaldırmak. Onun için feminizm ve LGBT faaliyetlerini kol kola görüyoruz. Maalesef kadın hakları konusunda karnemiz gerçekten zayıf olduğu için LGBT etkinliği çoğu zaman sinsice kadın hakları kapısından içeri sokulmaktadır. Gündem kadınla başlatılıp, LGBT ile bitirilmektedir. Bunun tipik örneği İstanbul Sözleşmesi denilen tuzaklı metindir.
Biz ülkece geleneksel roller ile modern hayat arasında bocalıyoruz. Bu bocalamamızdan istifade eden dış güdümlü aktivistler araya bizimle hiç alakası olmayan ölçütler, çözümler sıkıştırıyor. Ve sorunlarımız daha da büyüyor.
Türkiye’de kadın-erkek ilişkilerini rahatlatmamız lazım. Bu illa ki gayrimeşruluğa yol vermek demek değildir. Vakıa biz meşru olanı çok dar algılıyoruz. Kadim toplumu kafamızda idealleştiriyoruz. Realitelere yeterince gözümüzü açmıyoruz. Mesela Türkiye’de eşcinselliğin artmasında evliliklerin gecikmesinin ve kadın-erkek ilişkilerinin zorlaşmasının hiç mi rolü yok? Ben olduğunu düşünüyorum.
Bunlar elbette çalakalem tartışılacak konular değil. Demek istediğim şu: Bizim, kendi aklımızla toplumsal olgularımızı okuyup, yine kendi aklımızla realist çözümler üretmemiz gerekiyor. Yoksa çözülmeye yüz tutan Avrupa’nın dadılığı altında daha uzun süre deneme-yanılma tahtası olarak kalırız.
Sözü Bağlarken…
Herkes gibi LGBT bireylerin de özel alanları hukukun koruması altındadır. Fakat hukuk, her eylemin açıktan işlenmesini, yaygınlaştırılmasını korumaz. Evrensel hukuk masalından uyanıp, toplumsal meşruiyet gözlüğüyle hukuku okumak gerekir.
Türkiye’de LGBT aktivizminin meşruiyeti yoktur. Tıpkı bazı ülkelerde ezanın, peçenin meşruiyeti olmadığı gibi… Bunda bozulacak bir durum göremiyorum. Herkes kendi şartlarına göre hukuk yapar, yapmalıdır. Ülkemizde LGBT aktivizminin legal statüde kalması milletin aklına ve maneviyatına hakarettir.
LGBT aktivizmi özünde bir hak ve özgürlük hareketi değildir; ahlaki mutasyon çabasıdır. Yerleşik kültürü geliştirmez. Yok eder. İnsanın fıtratını, tanımını, ayarlarını bozar. Bütün kutsalları, değerleri etkisiz kılarak insanı zavallılaştırır.
LGBT aktivizmi spontane ve masum bir akım da değildir. Halkların zihinleri üzerinden işgal edilerek yeni dünya düzenine yem edilmesine yönelik bir projedir.
LGBT aktivizminin yasaklanmasında hepimize görev düşmektedir.