Tarih: 24.10.2022 13:33

Las Patronas

Facebook Twitter Linked-in

27 yıl önce Meksika’nın Guadalupe kasabasında yaşayan iki kız kardeş marketten alışveriş yaptılar ve bir an önce evlerine dönebilmek için demiryolunun kıyısında bekliyorlardı. Az sonra yüreklere işleyen bir ses duyuldu ve yolun öteki ucunda, sırtındaki ağır yükü güçlükle taşıyan bir tren göründü. Tren yaklaştığında vagondan sarkan bir göçmen yüzünü genç kızlara çevirdi “açız” diye bağırdı. İki genç kadın trenin açlıkla burun buruna gelmiş göçmenleri taşıdığını biliyorlardı ve hiç tereddüt etmeden ellerindeki yiyecek torbalarını göçmenlere doğru fırlattılar. Onların bu hassasiyeti insanlar üzerinde o kadar derin tesir bırakmıştı ki kız kardeşler 2013 yılında Meksika’da insan hakları ödülüne layık görüldü. İki kız kardeşin bu tavrı geleneksel bir rutine dönüştü ve bu rutin hâlâ devam ediyor.

Yoksulluk ve iç çatışmalar nedeniyle Honduras, Guatemala, El Salvador ve Nikaragua gibi ülkelerden kaçıp, iş bulmak ümidiyle ABD’ye ulaşmaya çalışan göçmenler kendilerini taşıyan trenle ve yardımsever kardeşlerle sembolleşti. Ölümü göze alıp kendilerine yeni bir hayat arayan göçmenlerin sınır yolcuğu büyük tehlikeleri içinde barındırıyordu. Göçmenler bu çileli yollarda Meksikalı uyuşturucu kartelleri tarafından kaçırılıyor, soyuluyor ve organ mafyasının eline düşüyorlardı. Fakat bütün bunlara rağmen o tren o tehlikeli yollardan geçmeye devam ediyordu.

İki kız kardeşin başlattığı Las Patronas (yardımsever kadın grubu) kurulduğu günden beri ekmeğe ulaşabilmek için yük trenleri ile ülkelerinden kaçan yolculara aynı yöntemle yardımlarını sürdürüyorlar. Las Patronas adlı yardım kuruluşu göçmenler için kurdukları aşevinde her gün yüzlerce paket yemek hazırlıyor ve demir yolunun kenarında bekliyorlar. Gönüllü çalışanlar günün belli vakitlerinde geçen trene yaklaşarak ellerindeki yiyecek torbalarını vagonların üzerinden ellerini uzatmış vaziyette bekleyen göçmenlere fırlatıyorlar. Kadınlar hazırladıkları yemek paketini hemen her gün aynı vakitte alıp binlerce kilometre yürüyor ve göçmenlere ulaştırıyorlar.

Yük trenine atlayıp kendilerine yeni bir hayat arayan göçmenlerle, onlara yiyecek uzatan kadınlar arasında hiç kimsenin göremediği, fark edemediği bir bağ kurulmuş. Göçmenler yolun o noktasına geldiklerinde kız kardeşlerinin kedilerine yiyecek ikram edeceğini biliyorlar ve hiç tanımadıkları bu kişilerle kurdukları sevgi bağlarını koruyorlar.

Bilim adamları insanın şu özellikleri ile diğer canlı türlerinden ayrıldığını ileri sürüyorlar: Akıl, irade,  düşünme ve konuşma... Bu özelliklere insanın iyiliğe olan meyyali de mutlaka eklenmelidir zira bilinçli olarak iyilik yapma içgüdüsü sadece insana has bir özellik. Yoksa yoldan geçen iki kadının ellerindeki yiyecek poşetlerini yük treninden uzanıp “açız” diyen bir adama fırlatmalarını ne ile açıklayabilirsiniz ki!

Kapitalist sistem iyiliği, paylaşımı ahmaklık olarak görüp bireyleri çıkarcılığa, rekabete sürükledi. Ancak insanın tabiatıyla uyumlu olmayan bu davranışlar ruhsal sorunları tetikledi ve insanlar kendilerini iyi hissedebilmek için çare aramaya başladılar. Bugün ruh hekimleri depresyon hastalarına iyilik yapmayı tavsiye ediyorlar ve bunun antideprasan etkisinin olduğunu ileri sürüyorlar. İnsanlar sistemin bütün kalıplarını kırarak iyiliğe yöneliyor ve sevgilerini yük treninin vagonlarına kadar ulaştırıyorlar. İnsanın iyiliğe olan meyli kurulan bütün tuzakları, oluşturulan bütün barikatları ve yapılan bütün telkinleri kırıp merhamete ulaşıyor…




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —