Laiklik-Ateizm

Milat Gazetesi´nden Cenap Şirin yazdı: Laiklik-Ateizm?

Laiklik-Ateizm

Bizdeki laik kesimin en büyük ve tarihi yanılgılarından biri ?laiklik? ile ?ateizm?i  karıştırmalarıdır.

Laiklik, devletin hiçbir inançtan yana taraf olmaması, bütün inançlara eşit uzaklıkta durmasıdır.

Tıp fakültesinde okuduğum 70´li yıllar, köktenci, laiklik yıllar idi.

Hocalarımız derslerde -tabii ki- insan bedenini anlatıyorlardı.

İnsan bedeni olağanüstü, mucizevi sistemlerle donatılmış, dizayn edilmiştir. Konu böyle mucizevi bir noktaya her geldiğinde hocalarımızın tamama yakını, olayı ?tabiat?a, ?doğa?ya bağlarlardı.

Titizlikle ?Allah? demekten kaçınırlardı.

Böyle yapmakla galiba  ?laik?liğe uymuş(!) oluyorlardı.

Ancak şöyle bir durum vardı;  Allah´ı tanımamak, yani ?ateizm? de bir inançtı, bu inancın bir devlet kurumunda sözcülüğünü, taraftarlığını  yapmak da laikliğe aykırı olmalıydı.

Sınıfımızın kahir ekseriyeti Müslümandı, bu öğrencilerin inançlarına bir saldırı idi.

Devletin imkanları kullanılarak,  inançları olan ?ateizm?i yayma ve yaygınlaştırma çalışmasıydı.

Bu da düpedüz laikliği ihlaldi.

Laiklik gereği böyle yapmaları gerektiğini zannediyorlardı.

O devirde Sovyetler birliği dimdik(!) ayaktaydı.

Bizde Kemalist ve Sosyalist kesimler arasında aşırı geçirgenlik vardır.

O günlerde Kemalistlerimiz, Sovyetler ile moralize oluyorlardı.

Marksizm´in diyalektik görüşü gereği insanlığın ?son durağı?, siyasi ve ekonomik olarak ?komünizm?, inanç olarak da ?ateizm?di.

Bu görüş, o zamanlar,  Kemalistler için de bir dogma idi.

?Allah? yerine ?Doğa?yı ikame edenler, güya, son durağa herkesten evvel vararak, akıllılık yaptıklarını sanıyorlardı.

Halbuki 5-8 sene sonra Gorbaçov ?maç bitti? düdüğünü çalacak, komünizm hüsranla sonlanacak, tarihe gömülecekti.

Bizim Kemalistler bu nedenle Gorbaçov´u hiç sevmez hatta nefret ederler.

Bilime kendilerini adamış bu insanlarımızın, ilmi birikimleri, 5 yıl sonrasını bile görmelerine yetmiyordu.  

1917 Bolşevik devriminden sonra Komünistler, Sovyetlerde ?ateizm? politikası başlattılar, bütün dinlere savaş açtılar.

Sovyetler, halkın inançlarını yok etmek için uyguladığı devlet politikalarının yanı sıra, halkı da bu uğurda örgütledi.

İşgal altındaki Müslüman ülkelerde, bu sivil toplum kuruluşları, her ülkede, ?Militan Allahsızlar Birliği?, ?Militan Hüdasızlar Birliği?, ?Militan Dinsizler Birliği? gibi değişik isimlerle faaliyet gösterdiler.

?Militan Allahsızlar Birliği?nin üye sayısı 1920´lerde birkaç yüz iken 1940´larda yüz binlere ulaştı.

Sovyet araştırmacı S. Dorjenov´un kayıtlarına göre; Och üniversitesinden, ?Allah´ a ve peygambere inanmayan, dini bir mecburiyet tanımayan, dini bayramlara iştirak etmeyen? Kırgız bir Profesör, Müslüman sayılmamaktan şikayetçidir.

Yine, Moskova ?Asya Halkları Enstitüsü?nden Tacik iki profesör ise Allahsız oldukları halde ?domuz eti yemedikleri? ve ?Tacik? oldukları için ?Müslüman olduklarını?iddia etmişlerdir.

Bizde de, Üniversite çevrelerinde durum Sovyetlerden kıl payı farklı idi.

Bizdeki ?Din Alerjisi?- ?İslam Alerjisi?nin kökleri, Osmanlı dönemine dayanır. Zannedilenin aksine ?Cumhuriyet?le başlamaz.

?Ateizm? ve ?Pozitivizm? yapışık ikizlerdir.

 Pozitivizm, Osmanlı´ya ?Jön Türkler?le girmiştir.

Paris´te Aguste Comte´in  pozitivizm müzesine dönüştürülen evinde, dünyanın en ünlü pozitivistlerinden kırkının resmi asıldır. Bu resimlerden biri İttihat Terakki Partisi´nin 3 yıl meclis başkanlığını yapmış Ahmet Rıza´ya aittir.

 Ahmet Rıza, Paris´ten kız kardeşine gönderdiği mektuplarda, kardeşini ?namaz? ve ?İslam?dan uzaklaşmaya zorlamıştır.

Einstein, ?Quantum Fiziği? ile pozitivizmi 20. asrın başlarında tedavülden kaldırdığı, ve imha ettiği halde, bizim eğitim sistemimizde ve üniversite camiasında halâ derinden derine, Agust Comte müritliği, bir kesimde, bütün canlılığı ile sürüp gidiyor.

Laiklik, ateizm, pozitivizm kavramları hâla tam kavranamadığından, insanlarımız laiklik gereği olarak, ateist-pozitivist olmaları gerektiğini zannediyorlar.

TRT ve diğer TV kanallarında  bazen ?Belgesel?lere takılıyorum. Hala ısrarla ?Allah? demekten kaçınıp, ?tabiat?, ?doğa? demeyi sürdürüyorlar.

Yeri geldiğinde ?Allah? demeyip, ?Tabiat? ,?Doğa? demekle tarafsız olunduğu zannediliyorsa, bilinsin ki, tarafsız-laik olunmuyor.