Türkiye, Birinci Cihan Harbi’nden bu yana bu kadar problemi aynı anda yaşamamıştır. Bir asırdır karşı karşıya kaldığımız her bir problemin birkaç katı kadar problemlerle yüz yüzedir ülkemiz.
Bu durum; Türkiye’nin yanlışları yüzünden mi olmuş, yoksa dünya yeni bir düzenlemeye mi gidiyor, burada Türkiye’ye yeni bir yer biçilmek mi isteniyor, idareciler/Türkiye buna razı olmuyor dünya küresel güçleri baskı yaparak dize getirmek istiyorlar da onun için mi bütün bunlar oluyor.
Ortada bir problem varsa, ki vardır, bunu etraflıca irdelemek ve sebeplerine inmek gerekecektir. 1950’den bu yana Türkiye’nin içinde bulunduğu ve karşı olduğu tarafların nerden nereye geldiklerine bakmadan anlamak mümkün değildir.
İki kutuplu dünya oluştuğunda Türkiye bilmecburi -Rusya’ya karşı kendini korumak ve ülke bütünlüğünü muhafaza etmek için- batı ittifakına dahil oldu. Hür dünya denilen Batı bloku -NATO- içinde yerini aldı.
1950’li yıllarda kurulan düzen 1990’lı yıllarda yıkıldı ve yeni bir dünya sistemi kurulmaya çalışılıyor, bu yeni düzenin ne olduğu henüz net ortaya çıkmış değil. Her ülke kendi gücü nisbetinde yeni yapılanmada yer almak ve etkin olmak istiyor. Eski bütün ittifaklar bozulduğu için kim kimin yanında kim kime karşı karışık. Ne sosyalist-komünist blok ortaklığı kalmış ne de batı bloku olan NATO ittifakı kalmış, kağıt üzerinde var gibi görünse de fiiliyatı yok hükmündedir. NATO ve benzeri uluslararası kuruluşlar ABD’nin keyfi uygulamaların dışına çıkamıyor.
1990’lı yılların başında kısmen inisiyatifi kaybeden Rusya toparlanıp atağa geçti ve eski peyklerine aldırmadan yeni yeni ataklarda bulunuyor. Sıcak denizlere inmiş durumda ve Ortadoğu’da söz sahibi olmaya başladı. Sadece Ortadoğu’da değil, Doğu Avrupa’da, Türkî cumhuriyetlerde, Hint alt kıtasında, Afrika’da etkin siyaset güdüyor. Zaman zaman İran’la gerektiğinde Türkiye ile ortak siyaset yapmayı da ihmal etmiyor. Tabii Türkiye için Rusya ile iş tutmak daima riskleri beraberinde taşıyor, güvenli bir liman değil.
ABD artık Türkiye gibi eski müttefiklerine ihtiyaç duymuyor, yerel ve noktasal ittifaklara girerek gücünü göstermekten çekinmiyor. Fason çalışıyor, parça başı iş yürütüyor, hangi ülkeye saldıracaksa ona göre bir partner buluyor, onunla ittifak kuruyor. Aslında buna ittifak da denilmez geçici bir menfaat için herhangi bir devletle o da olmazsa bir terör örgütü ile iş tutarak işini/siyasetini yürütüyor. Kendince neticeye varınca yaptığı işbirliğini hemen unutuyor yeni hamlesi için yeni bir ittifaka veya bir maşaya yaslanıyor. Bu işbirliğinin geçici ve anlık olduğunu hem ABD hem de onunla iş tutan onun maşalığını yapan devlet(!) veya örgüt de biliyor.
ABD’yi küresel çapta sıkıştıracak bir büyük güç olmadığından bu kadar rahat ve pervasız davranıyor. Yarın ABD’yi korkutacak siyasetine engel olacak bir küresel güç ortaya çıkarsa tekrar eski müttefiklerini hatırlayabilir ama artık eski güven kalmamış bundan böyle hiçbir devlet başka devlete eskisi gibi bel bağlamaz. Belki de asıl olan buydu yani hiçbir devlete tek başına bel bağlamamaktı da Türkiye bunu geç anladı veya yeni böyle bir ortam oluştu.
Diğer ülkeler, AB ülkelerinin de her birinin ayrı ayrı hesabı var.
İki cihan harbinden yenik çıkan ve toparlanıp büyük bir güç elde eden Almanya ise geç kalmışlığın telaşıyla sağa sola saldırıyor, en çok da Türkiye’ye saldırıyor. Her iki savaşta kaybettiklerini elde etmenin gayreti içinde ve Türkiye üzerinden bunu sağlamak istiyor.
Türkiye ile iş tutarak değil de Türkiye’yi parçalayarak ve acze düşürüp kendine ram ederek emellerini gerçekleştirmek istiyor. Eğer Türkiye’yi dize getirirse halkı Müslüman olan diğer ülkeleri istediği yere çekmek daha kolay ve rahat olarak görüyor. Almanya işbirliği siyasetini beceremiyor, üste çıkıp karşı tarafı ezerek yok ederek hakimiyetini sürdürmek istiyor, ortak ve beraber kazanma onun için yeterli değil. Bunu yaparken dobra dobra ve aleni yapıyor. Güç yetirdiği ülkelere böyle davranan Almanya, kendinden daha güçlü ülkelere boyun eğmeyi de zül saymıyor. Şu an ABD’nin Almanya topraklarında çokça üssü bulunuyor, Alman milli ruhu belki de Hitler ruhu demek lazım ne hikmetse hiç incinmiyor.
Sanki Almanya Türkiye üzerinden AB’de nezdinde liderliğini pekiştirmek sevdasında. AB liderliğini sağladıktan sonra belki ABD’ye karşı milli kimliğine sahiplenebilecek imkanı elde etmiş olacak.
Türkiye’yi şu an çok sıkıştıracak konu Kürdistan’ın kuruluşudur. Kurulamazsa bile gündeme getirilişi bile Türkiye için bir sıkıntı ve dış siyaset açısından bir karşı koz olarak kullanılacak.
FETÖ örgütü başlı başına bir bela, ülkeyi çökertme noktasına getirmiş bir sinsi ve kaypak örgüt nereye doğru evirileceği meçhul… komşularıyla nizalı ve kavgalı.
….
Bunlara bir çok problem daha ilave edilebilir. Bütün bu problemlerin ana ekseni, ülke Batı ittifak rayından kayma gösterdiği için de olmuş olabilir mi? Bu konu da müphem, öyle deniliyor.
Türkiye batıdan yüzünü doğuya çevirmiş değil, gene batı ittifakı içinde fakat batı ne istiyor, Türkiye’ye nasıl bir rol biçiyor, onun biçtiği role Türkiye razı olacak mı? Bütün bunlar soru olarak önümüzde duruyor.
Medeniyet Vakfı Bülteni