Dikkatle izlediğim dizlerden birisiydi Borgen. Danimarka’nın ilk kadın başbakanının da “yolunu açan” bir dizi. Ama konuların yerelin içinde evrenseli barındırdığını söylemeliyim. 12 yıl aradan sonra çekilen yeni bölümleri ise daha büyük bir ilgiyle izledim. İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyeliği konusuyla birlikte diziye pür dikkat kesildim.
Danimarka, 2016’dan sonra mülteciler üzerinden gelişen Avrupa’daki aşırı sağ hareketleri izlerken de dikkatimi çeken bir ülke olmuştu. Bugün gelinen noktada ise Danimarka’da mültecilerin neredeyse tamamı ‘paralel toplumlar’ olarak adlandırılan 25 gettoda yaşıyor. Bunu sağ siyasetçiler Danimarka haritasındaki kara delikler olarak tanımlıyorlar. Düzensiz göçmenler için de ıssız bir ada olan Lindholm Tecrit adası haline getiriliyor… İsveç için söylenen “dünyanın kaynanası” unvanı Danimarka için de geçerli denebilir. 2015’te iktidara gelen sağ partilerle birlikte ataları Vikinglerin üstün ve güçlü ırk teorisi ülkenin bilinçaltından yeniden fışkırmış durumda.
Borgen Victory and Glory başlığı ile oynayan yeni serisi Kuzey Kutbu yakınlarında olan biteni anlamak açısından önemli. Anlaşılan o ki Rusya, Çin, ABD arasında yeni dünyanın güç merkezlerinden birisi de orası olacak. Çünkü buzlar eriyor, altından çıkan ve çıkacak olanlar çok kıymetli… Yeni deniz yollarının açılması bundan daha da önemli…
Filmde sık sık Nobel Edebiyat Ödül sahibi Knut Hamsun’a atıf yapılması da dikkat çekici. Bir bölüm onun “Doğa büyüktür ama insan daha büyüktür” cümlesiyle başlıyor. Olayların geçtiği Lafoten adasında yaşamış olan Knut Hamsun’un romanları kadar 1930’larda ırkçı partiye katılmasını, II. Dünya savaşında Norveç’in işgal edilmesi sırasında Almanları desteklemesini de dizinin arka planını anlamaya çalışırken dikkate almak gerekir.
Gelelim Borgen Victory and Glory’e... Dizi “Gelecek kadınların elinde” diyerek başlıyor. Borgen’in eski bölümlerinde hikaye edilen ilk kadın başbakan Birgitte Nyborg kurgu bir kahramandı ama dizinin ilk sezonunun yayınlanmasından bir yıl sonra, Helle Thorning-Schmidt Danimarka’nın ilk kadın başbakanı oldu. Danimarka’nın şimdiki başbakanı da bir kadın, Mette Frederiksen.
Ana hikayenin ötesinde dizi “genç ve kadın olmak” meselesinde oluşabilecek handikaplara dair izleyiciyi düşünmeye sevk ediyor. Her bölüme dair siyasi cümleler ise çok incelikle seçilmiş. “Engel ve fırsat arasında ince bir çizgi vardır, bilge insan ikisini de kullanmayı bilir”, “Her muharebe savaşılmadan kazanılır”, “Gücün istismar edilebilmesi gücün doğasında var”, Napolyon’a atıfla; “Çin’i bırakın uyusun uyanınca dünya titrer…” gibi.
…
Filmin konusu ve dünya siyasetine dair öngörüleri çok dikkatimi çekti. Hele de İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyesi olduğu bugünlerde. Danimarka NATO’nun kurucu ülkelerinden birisi. Faroe Adaları ve Grönland özerk yönetimleri Danimarka Krallığına bağlı.
Borgen’in önceki sezonlarında Grönland, bölgedeki gizli ABD üsleri ve CIA işlenen konular arasındaydı. Bu seride Kuzey Kutbu’nda buzların erimesiyle birlikte Arktik’te -ki burası Danimarka’nın görece kontrolünde olan bir bölgedir- bulunan petrol ile başlıyor. Grönland hükümeti bu petrol rezervi kendi kontrolünde olsun istiyor ve petrolü çıkarmak için Çin ile anlaşma yapmak istiyor. Film burada başlıyor. Amerika, Çin ve Rusya arasında çevreci Danimarka hükümeti bir çıkmazın içinde kalıyor. Bu adalar yarı özerk, Danimarka’nın ve dolayısıyla Amerika ve NATO’nun gözetiminde. Burada Çin’in ya da Rusların petrol çıkarması, teoride mümkün değil. Lakin olan olmuş, Çin, Rusya hem devlet hem de şirketleriyle bölgeye zaten çoktan girmişler.
Danimarka bir NATO ülkesi olarak Amerika’nın çıkarlarını ve sınırları ve korumak zorunda kalırken de iç siyaset kadın liderleriyle gerilimli hale gelir. Çin yeni İpek Yolu güzergâhını buraya uzatmıştır. Yeni İpek Yolu Danimarka’nın görece kontrolündeki adalardan Arktik’ten geçecektir. Çünkü buzlar eridiğinde Çin ile Amerika arası %40 kısalacak, ulaşım daha az maliyetli hale gelecek ancak tehdit unsurları daha da artacaktır. Bu nedenle Çin kuzeyi dolanarak bölgedeki kaynakları kontrol etmek istemekte ve hatta petrolün çıkarılmasını da bizzat Çin büyükelçisi takip etmektedir… Bu durumda Danimarka, Amerika ve Çin arasında kalır. Konuya ilişkin buldukları çözüm de tam bir arkadan dolanmacadır. İlginç değil mi?
NATO’nun İsveç ve Finlandiya üyeliğinin serencamını düşünerek diziyi izledim. Taşlar buradan bakınca daha çok yerine oturuyor. En çok vicdani retçiyi barındıran, liberal, barış ülkesi imajıyla dünyaya bambaşka bir imaj sunan Kuzey Avrupa’da Viking ruhu niye canlandırılıyor, bölgede sağ ve bildiğiniz ırkçı partiler niye yükseliyor? Avrupa’da mülteci karşıtlığında Danimarka niye başı çekiyor konusu daha iyi anlaşılıyor… Kuzey Kutbu’nda buzların altındakiler ve eriyen buzların açtığı yeni ticaret yollarının kavgası dünyanın yeni güç merkezini belirleyecek gibi görünüyor. Savaş karşıtı, liberalin en liberali Kuzey Avrupa artık sahiden militarist olmuş durumda.
Dünya bir seyirlik yer… İzlemek lazım.