Taha Akyol’un etkileyici bir hızı ve çalışkanlığı, her zaman yüksek bir motivasyonu vardır. Mesleğine ve bu bakımından kendisine büyük saygı duyar ve saygı uyandırır. Karar Gazetesi’nde yazmaya başladığı andan itibaren çevresinin ona dair duygularını özetleyecek en doğru tabidir, saygı.
Taha Bey’in zihni hep diri, hep işlektir. Pırıltısız boşluklar içermez.
Çalışkanlık, üretkenlik kadar onu tanımlayan şüphe yok ki kalitesidir.
Daha önce yazmıştım, vesile oldu, tekrar etmeliyim: O, gazeteci ve entelektüel sıfatını bu ülkede hakkeden nadir isimlerdendir.
Basının yaşadığı tüm türbülansa rağmen, ünlü sohbet programı, “Eğrisi Doğrusu”nu devam ettiriyor, günlük yorum yazılarını kaleme alıyor, Karar TV’de program yapıyor ve araştırmaya dayalı ciddi, önemli kitaplar yazıyor.
Bir süre önce çıkar son kitabı, “Kuvvetler Ayrılığı Olmayınca, Otoriter Demokrasi 1946-1960” başlığını taşıyor.
Bu dönem, Türkiye’nin en kritik evrelerinden biridir. Toplumsal çelişkilerin, kültürel karşılaşmaların siyasallaştığı, asker içi ilk hareketlenmelerin yaşandığı, tek partili sisteminden çok parti düzenine geçildiği, çok yönlü bir değişim dalgasının devreye girdiği, dış dinamiklerin ülkeyi gerçek anlamda yoğurduğu, buna rağmen monolitik zihniyetin siyaseti kuşattığı ve ülkenin ilk askeri darbesiyle karşılaştığı yıllar.
II. Dünya savaşı sonundan 1960 darbesine kadar giden bu 15 yılı belirleyen hususların önde gelenleri arasında, “kuvvetler ayrılığının yokluğu” ve yine Taha Akyol’un ifadesiyle “güç kirlenmesi” bulunur.
Nitekim kitabın meramını önsözde söyle anlatıyor Akyol:
“Elinizdeki kitabın özelliği, 1946-1960 dönemine anayasal sistem sorunu açısından bakmasıdır. Türkiye 1950’de çok partili hayata geçti, fakat otoriter siyasi kültürle ve tek parti anayasasıyla! Başta Celal Bayar olmak üzere DP iktidarı da kuvvetler birliğini savundu. Kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, bağımsız anaya mahkemesi ve hukukun üstünlüğü kültürü olmadan girilen bu dönemde olaylar nasıl gelişti? (...)1946-196 dönemine bir tarih laboratuvarı gibi bakarak yaptığım araştırmalarla bu kitap oluştu.”
Çarpıcı değil mi?
Demokrasinin emeklediği bu dönemin üzerinden 60 yıl geçmiş, o dönemde eksik demokrasinin en önemli unsuru kuvvetler birliği olmuş ve bunca yıl sonra Türkiye başladığı noktaya geri dönmüş.
Taha Akyol, bir bakıma, bize, bunu anlatıyor.
Kuvvetin tek elde toplanmasının, bunun ürettiği güç hastalığının, “tarihsel bir öyküsü”nden yola çıkarak, bedeline, risklerine dikkat çekiyor.
Bu ciddi çalışma layıkıyla düne dair, ama göndermesi bugüne, Akyol’un tüm son dönem çalışmalarında olduğu gibi.
Kuvvetler ayrılığından ayrı düştüğümüz, demokrasi basamaklarından aşağıya indiğimiz halin anlamını hatırlatıyor.
Kitap, bunun yanında bir dönemi tüm çıplağı, siyasetçileri, gelişmeleriyle resmediyor. Özellikle genç nesil için son derece öğretici. Birinci el kaynaklarla benzenmiş, kuvvetli ve akıcı. Ben iki günde yarısını geçtim bile, büyük bir keyif alarak, hatırlayarak, bağlantı kurarak.
Teşekkürler Taha Akyol.