Kutuplaşma, kişilerin tercihlerinin uçlara doğru yönelmesidir. Her ülkede kutuplaştırmayı kolaylaştıran faktörler, kutuplaşmaya zemin hazırlayan bir takım fay hatları mevcuttur.
Az gelişmiş ülkelerdeki kutuplaşma düzeyi, ileri demokrasiye sahip gelişmiş toplumlara göre daha yüksektir.
Kutuplaşmanın artması, bir ülkenin siyasi yaşamı ve toplumu için kaygı verici sonuçlar barındırıyor. Halkta tehdit altında olma düşüncesini hâkim kılıyor.
Kutuplaşma; aynı zamanda azınlıklara, mültecilere yönelik tahammülsüzlüğü, toplumsal bölünmüşlüğü, nefret suçlarını ve siyasi şiddeti arttırıyor. Kutuplaşan toplumlarda normalleşmenin sağlanması da zor oluyor.
Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri olan kutuplaşma, gittikçe daha da derinleşiyor.
Türkiye’de daha önceki kutuplaşmalar, devlet ile toplumun bir kesimi arasındaydı. Devleti temsil eden laik kitle, dindarları ve Kürtleri öteki olarak görüyordu. Bugün ise laiklerin yerini dindarlar aldı, ötekiler ise Kürtler, Aleviler ve Laikler oldu. “Ötekisi olmayan toplum yoktur” tezi doğrulanmış oldu. Farklılıklara tahammül yok edildi.
Rejimin genlerinde var olan kutuplaşma, Ak Parti’nin ilk on yılında ciddi oranda yumuşamıştı. 2013’ten sonra başlayan savrulma, Ak Parti’yi tek parti zihniyetinin vasat bir taklitçisi haline getirdi. Milliyetçi/ulusalcı koalisyonun desteğiyle kutuplaşma yeniden tedavüle sokuldu. Zira kutuplaşma seçmen üzerinde bir koalisyon yaratıyor, oyları konsolide ediyor. Kimi zaman muhalefet de bundan memnun oluyor. İlave bir çaba sarf etmeden, kemikleşmiş oyunu elde tutuyor.
Tek parti dönemindeki iktidar, muhalif Serbest Fırka’yı ”komünistler, hainler, ayak takımı, mürteciler” diye suçlarken, günümüzde ise iktidardaki Cumhur İttifakı muhalif Millet İttifakı’nı “zillet ittifakı, terör sevici, bölücü örgütün uzantılarıyla kol kola” gibi suçlamalarla itham ediyor. Aradan yüz yıl geçmiş olmasına rağmen değişen bir şey yok. Aktörler değişti ancak senaryo aynı. Rahmetli Nur Vergin, ”totaliterlerin üslup ayniyeti”ne dikkat çekiyordu ve “dillerini müthiş öfkeli ve saldırgan” buluyordu.
Kutuplaşmanın siyasi fikirlerden çıkıp aidiyetlere, kimliklere indırgenmiş olması ayrışmayı derinleştirdiği gibi uzlaşmayı da imkansız kılmaktadır. İktidar gücünü elinde bulunduranların kendi kimliğine yakın gördüğü kişilere, sahip olduğu güç sayesinde pozitif ayrımcılık uygulaması, toplumdaki adalet duygusunu zedelemekte.
Kutuplaşma, çoğulculuğu ve birlikte yaşama iradesini tehdit ediyor. Kişilerin vatandaşlık haklarını yaşamalarına mani bir hal aldığı algısının oluşmasına neden oluyor. Siyasi kutuplaşma, beraberinde etnik ve mezhepsel kutuplaşmayı getiriyor.
Siyasetin gerginliği vatandaşa yansıyor. Siyasi hoşgörüsüzlük tavan yapmış durumda.
Türkiye’de sorunların ve kutuplaşmanın ana kaynağı siyaset kurumudur. Kutuplaşmanın başında da sonunda da siyaset vardır.
Siyasiler; söylemleriyle, hedef göstermeleriyle ve “biz”/“onlar” ayrımı yapmalarıyla, toplumdaki kutuplaşmaya doğrudan katkıda bulunuyorlar. İdeolojik zemindeki kutuplaşma, sosyolojik olarak ayrışmaya neden oluyor, “biz” duygusunu yok ediyor. Partiler, özellikle seçim dönemlerinde kendi tabanlarını bir arada tutmak için “çatışmacı” söylemleri tercih etmekteler.
Geçişkenliği zayıf toplumsal katmanlar, cemaatler ve tarikatlar şeklinde örgütlenen kimlikler, kendilerini siyaset yelpazesinin farklı noktalarında konumlamış durumdalar. Aykırı düşünenler, farklı tercihlerde bulunanlar ihanetle suçlanmaktadır. Bu, yelpazenin sağı için geçerli olduğu gibi solu için de geçerlidir.
Yapılan çeşitli araştırmalara göre insanların yüzde 67’si çocuklarının karşıt görüşlü birisiyle evlenmesini istemiyor. Yine karşıt görüştekilerle iş yapmak istemiyor. Kutuplaşma, çocukların arkadaşlıklarını bile etkilemiş durumda. Toplumun yüzde 48’i, başka parti taraftarlarının telefonlarının dinlenmesini onaylıyor. Bir siyasal parti çalışmalarını, kriminal olarak değerlendirebiliyor. Bu da kutuplaşmanın artık devletle toplum arasında olmasından ziyade, toplumun kendi arasına sıçradığını gösteriyor..