Biliyorsunuz, Kosova ciddi bir savaş süreci yaşadı 1998-1999 tarihleri arasında. Mart 1999’da NATO’nun 78 gün süren müdahalesi ile “bağımsız devlet inşası sürecine” girildi.
Kosova Ulusal Kurtuluş Ordusu (UÇK), 1993 yılında kuruldu ve 1998 yılına kadar Sırplarla “düşük yoğunluklu bir savaş” sürdürdü. Sonra NATO’nun da dahil olduğu sıcak savaş.
Savaş bu, insan normal zamanlarda baktığı gibi bakmaz; yasalara, yaptıklarına, savaş hukukuna, demokrasiye, insana, öldürmeye, mala mülke el koymaya… Ancak yine de bir hukuk vardır, “savaş hukuku” geçerli olur. Askerler dahil herkes bu “savaş hukukuna göre” hareket etmek zorundadır. Ele geçirdiğiniz asker esirler dahil, bu hukuka göre davranmalısınız.
Savaş bittikten sonra, durum normalleşir, savaş zamanı “ses çıkartılmayan konulara ilişkin”, defterler açılır, hesaplar bir bir görülmeye başlanır. Savaş zamanı sizi “alkışlayan ahali” de, sessizliğe bürünür. Askerler artık “o kadar da” kahraman gözükmez topluma. Mahkemeler “hukuk ölçüsü ile” bakar askerlere ve onların yaptıklarına. Ölçü hukuktur.
Savaşın kahramanları bu hakikatle yüzleştiklerinde, toplumun gözünde “kahraman olarak kalmak” için, savaş-gerginlik şartlarını mümkün olduğu ölçüde sürdürmeye çalışırlar. İsterler ki “ülke hep savaş hali hissiyatı içinde” kalsın, toplum onlara hep ihtiyaç duysun.
Kosova da bu süreci yaşadı. Düşük yoğunluklu çatışmalar ve daha sonraki sıcak savaş döneminde, savaş hukukuna aykırı birçok suç da işlendi. Bu suçu işleyenlerden bir kısmı da “gerçekten kahramandılar”. Ama “iki kaşıkla” yemeğe oturmuş olabilirler. Bir yandan “Sırplarla çatışırken”, diğer yandan “servet yığmaya” çalışmış olabilirler. “Savaşın Lordları”, böylece savaş sonrasının da zenginleri ve güçlüleri haline dönüşebilir.
İnsan ticareti, organ ticareti, sivillerin öldürülmesi, servetlere-mal ve mülklere zorla el konulması, politik cinayetler, kamu mallarının yağmalanması vb. suçlar böyle dönemlerde işlenir ve kahramanlık perdesi ile de gizlenir.
Kosova’da savaş zamanının önemli askeri görevlileri, elde ettikleri güce ve halk nezdindeki kahramanlığa göre, barış döneminin de önemli politik şahsiyetleri oldular ve savaş sonrası ülke yönetimine geldiler. Halen Kosova cumhurbaşkanı olan Haşim Taçi (Hashim Thaqi), bir önceki başbakan Ramuş Haradinay (Ramush Haradinaj), eski ulaştırma bakanı Fatmir Limay (Fatmir Limaj), eski istihbarat başkanı Kadri Veseli gibi, birçok politik önemli şahsiyet, zamanın ordusu UÇK’da önemli görevler yapan askerler.
UÇK’da; komutanlık ve etkili karar mercilerinde olan bu tür askerler hakkında, pek çok “savaş suçu işlediği” iddiası gündeme gelmiş durumda.
Bu iddialar, söz konusu politik şahsiyetlerin, “Uluslararası Ceza Mahkemesi-Hollanda’da” yargılanmasını gerektiriyor.
Önemli görevlerde olan Kosovalı politik şahsiyetlerin, bu durum karşısında davranış tercihlerinin de farklı olduğu görülüyor. Kimi ülkeyi, kimi şahsını kurtarmayı önceliyor.
Sözgelimi, mahkemeye çağırıldığında, Kosova’nın başbakanı olan Ramuş Haradinay, başbakanlıktan istifa ederek mahkemeye gitti.
Ramuş Haradinay “ülkemin değil, şahsımın yargılanmasını istiyorum, bu nedenle başbakanlıktan istifa ediyorum” anlamında sözler söyleyerek, ciddi bir duruş sergiledi.
“Bu örnek”, bir politik liderin, “ülkesi zarara uğramasın tercihine” iyi bir örnek oldu.
Kosova’da önümüzdeki günler daha birçok eski asker, yeni politikacının da mahkeme önüne çıkacağına dair gelişmelere gebe.
Mesela halen Kosova’nın cumhurbaşkanı olan Haşim Taçi’nin de, böyle bir suçlama ile karşı karşıya kalacağına dair önemli göstergeler var.
Haşim Taçi’nin politik davranışlarını analiz ettiğimizde; Taçi’nin cumhurbaşkanlığı görevini muhafaza edebilmek için, “ülke politik durumunun” kendine uygun muhafazası amacıyla, zaman zaman yasalara aykırı uygulamalara girebildiği görülüyor. Anayasa mahkemesinin bazı kararlarını “anayasaya aykırı diyerek uygulamak istememesi” gibi.
Uluslararası camianın (AB ve ABD) çok arzu ettiği Sırbistan-Kosova “kalıcı barışına”,“Sırpları razı edebilmek için”, toprak değişimi görüntüsünde, Kosova’nın en stratejik arazisi olan Mitrovitza’yı Sırplara vermeyi öneren, “stratejik tavizleri” gündeme taşıyabilmesi gibi.
Mitrovitza bölgesi, şüphesiz Kosovalı Sırpların çoğunlukla yaşadığı bir bölge, ancak Kosova’nın Sancak Müslümanları ile irtibata geçebileceği “yegane” bölge ve Sancak’a ulaşım çıkışı. Mitrovitza Sırplara verildiğinde, Sancak Müslümanları tamamıyla Sırplar tarafından kuşatılmış olur. Bu stratejik öneme rağmen Taçi’nin bu önermede bulunması, ülke menfaatlerine aykırı.
Peki, Haşim Taçi neden böyle bir toprak değişimi “stratejik tavizi” vermek istiyor? Sebep açık. Sırpları barışa ancak böyle razı edebilecek. Sırpları barışa razı edebilirse de uluslararası çevrelerce “barışı sağlayan adam” olarak, prestije edilecek. Siyaseten varlığını sürdürebilecek.
Ancak, Kosova ve Sancak Müslümanları kaybedecek.
Sırbistan ile Kosova’nın kalıcı barışa ulaşması elbette çok önemli. Batı Balkanların stabiliteye kavuşmasında önemli adımlardan birisi, ama sadece birisi. Ortada Bosna gibi 1995’den bu yana çözülememiş bir sorun var. Mazlum Boşnaklar bir türlü yönetilebilir bir devlete kavuşamamış, dev gibi bir problem hala çözümsüz duruyor. Üstelik sıcak savaş riski oldukça güçlü.
Toprak vererek sağlanacak barış, öncelikle Boşnakların topraklarına Sırpların el atmasına da neden olacak. Ayrıca daha sonra da Balkanlarda birçok ülkenin diğerlerinden toprak taleplerinin ortaya çıkması ve sıcak çatışmaların başlamasına da.
Haşim Taçi’nin bunu görmemesi mümkün değil. Ancak “önce benim güvenliğim” anlayışı tercih edilirse, bu tür “kuşatılmış politik liderlerin” gözü makulü görmez, göz hep kaçış yollarında ve yöntemlerindedir. Kendisinin “politik güvenliğini”, ülke güvenliğinin önüne kolayca koyabilir.
Sırplara Mitrovitza’nın verilmesi teklifi, elbette Kosova muhalefetinden ve de halkından büyük tepki aldı. Birçok Balkan uzmanı da karşı çıktı. Merkel “toprak değişimlerinin Balkanlarda domino etkisi oluşturacağını ve güvenliği riske sokacağını” belirterek karşı çıktı.
Taçi bu teklifinin kabul görmemesi üzerine, durmadı ve “Rusya’ya göz kırpmaya başladı”. Sırpların arkasındaki en büyük güç olan ve Balkan barışını riske atacak bütün girişimlerin gerisindeki Putin ile çok sıcak bir görüşme gerçekleştirdi. Ayrıca Taçi “Kosova Rusya’nın düşmanı değildir. Putin’i Kosova’ya davet ediyorum” diyerek, Kosova’nın AB ve ABD eksenli dış politik stratejik ekseninde 180 derece değişikliğe neden olacak “Rus açılımına Kosova’nın kapılarını araladı”. Taçi’nin bu yaklaşımı, zaten güçlü olan Sırp Devleti’nin dengelenebilmesi için, adeta hayati gereklilik olan, Kosova’nın NATO-AB-ABD desteğini de bir anda sıfırlar.
Yani, “vatanı Sırplara teslim etmek-ihanet etmek” gibi bir şey.
Allah’tan Kosova muhalefeti ve halkı, bu konularda son derece uyanık ve çektiği acıların taze olması nedeniyle, süratle tepki verebilecek durumda. Bu nedenle Taçi başarılı olamadı.
Benim dikkate getirmek istediğim konu, her ülke için hayati önemde. Politik liderlerin, uluslararası ilişkilerde “kuşatılmamış olması”, ülkeniz üzerinde hesap yapanların, politik liderleri stratejik tavize zorlayabilecekleri“defektleri” bulunmaması gerekir.
Veya politik liderler öyle güçlü bir “ahlaka” sahip olmalı ki, ülke yerine kolaylıkla “kendilerini ateşe atmaktan” çekinmemeli.
Elbette halk da, “kuşatılmışlığı” algılayabilecek ve politik tercihlerini “kuşatılmış liderlerden” gecikmeden geri alabilecek politik şuurda olmalı.