Hepimiz çocukluğumuzun belli bir döneminde “kör ebe” oyunu oynamışızdır. Ebe kör bırakılmışlığından dolayı sağının ve solunun olmadığını ya da sağının ve solunun anlamsız ve geçersiz olduğunu belirtmek için onları “sağım solum söbe” diyerek etkisizleştirir.
Kör bırakılmış ebe bunu yapmazsa onu öldürmek için başının ucunda pusuda bekleyen (sağcı) ve Sol (cu) oyuncular onu öldürecektir.
Körlüğü esaret, ebenin gözünü açmasını da özgürlükle ilintilendirdiğimiz zaman karşımıza çok karmaşık olmayan ama yabancılaşmış benliğimize “hadi sende” dedirtecek acı bir tat bırakır.
Körlükten-görmeye geçmek çok radikal bir girişimdir. Direkt alışkanlıklarımızı, dostluklarımızı, yakınlıklarınızı, bizim ile gönüllü oynayan oyuncuları hedef alan bir radikal bir eylemdir “sobeleme”
Varlığın evi olan dilimizi kaybettiğimizden dolayı, bir türlü anlamlı bir ev kuramıyoruz. Merkez kavramı çoğu yerde ev gibi kullanılır. Bulundukları yeri merkez kavramı ile ifade ediyor, merkeze göre kendilerini konumlandırıyorlar. Merkezilik bir meşruiyet, bey ’at, varlık ve anlamlılık ifadesidir. Ancak siz başkasının varlık evinde kendinizi üretmeye başladığınızda onun kelimeleri ile kendinizi tartmaya, ölçmeye, anlamlandırmaya, sınıflandırmaya ve konumlandırmaya başlarsınız.
CHP bir merkez partisidir derken aslında onun merkezle olan ilişkisine vurgu yapılır; merkez sol. Ya da AKP merkez sağa yerleşmiştir derken de merkezle olan ilişkisinden bir yere yerleştirilir. CHP ve AKP’yi merkez yapan nedir. Birbirlerinin kafataslarında kanlarını içecek kadar birbirlerine karşı nefret dolu olan bu siyasi anlayışları bir elmanın iki yarısı yapan şey nedir.
Bu anlamda ideolojik hiçbir anlam ifade etmeyen jakoben, muhafazakar, sağcı CHP devlete biat etmek ve onu merkeze almakla merkez sol olma payesi alır. Yine kimlik ve kişiliğinden soyutlandıkça ve devlete, egemen sisteme yamandıkça merkez sağ olur, AKP.
Yani Türkler, Türk siyasal aklı kendisi için meşruiyet ve makbuliyet ayarı olarak devleti almış, görev bölümünü de ona göre yapmıştır. Kızıl elma olduktan sonra onun dilimlere veya merkez iki dilime ayrılmasında da bir beis yoktur.
Türkün dilini kullandığından Türkçe düşünen Kürt’te merkezinin neresi olduğunu bilmeden tıpkı bir Türk gibi olmayan merkezi üzerinden kendisine merkez sağ ve merkez sol arar. Esasın ağırlığı altında kalmamak için işin fantezisine kaçar.
Kullandığı dil ve oynadığı rol kafasını karıştırır. Hem “gözü bağlanmış ebe”dir, hem de sağda ve solda pusuda bekleyebileceği düşündürülür.
Varlıksal olurunu ortaya koymadan, sağı-solu sobelemeden tıpkı bir Türk gibi merkez sağ veya merkez sola yerleşmeye çalışır.
Olmayanı yapmanın imkânsız olmasından dolayı da bunu asla başaramaz, başaramayacaktır da.
Çünkü kendi dili, tarihi ve gerçekliğinden koparılmıştır.
Uzağa gitmeden Kürdün sağının, solunun ve merkezinin neresi olduğunu çok rahatlıkla ortaya koyabilir, ebeleri çift kişilikten kurtarabiliriz.
Kürdün sağının ve solunun yalpalayan, arayan, kavga eden, bu kavga için her uzatılan eli tutan yakın tarihine ve bu tarihlerdeki aktörlerine baktığımızda aslında “kürdün merkezinin temelde sağı ve solu sobeleyen” bir gerçek üzerine kurulduğunu göreceğiz.
Önce bir Kürt sağcısının! Öncülerine ve öncülerinin merkezine bakmakta fayda var. Bir Kürt sağcısı için en büyük sağcılar Barzanilerdir, Şeyhtirler, alimdirler, Molladır. Sonra Kadı Muhammet’tir, Şeyh Sait’tir ve bu liste uzadıkça uzar.
Parti olarak en sağcı parti KD’dir, mesela.
Oysa KDP-I’yi kurduran SSCB’dir. Yani komünistlerdir, soldur. Yine Komünistlerin kurduğu örgütlü gücünün ciddi anlamda SSCB ile bağlantılı olduğu halde Mahabat Kürt Cumhuriyetinin başına getirilen kişi Kadı Muhammet’tir, Sağ’dır. En azından bizim zorla okumaya çalıştığımız şekli budur.
Yine Barzanilerin en meşhuru Molla Mustafa Barzani Mahabat’taki büyük yenilgiden sonra 11 yıl Rusya da kalmış, bazı rivayetlere göre Rus üniforması giyip, askeri ve siyasi eğitim almıştır. Yine aynı M. Mustafa Barzani ABD ile birlikte çalışmış, bu iş birliğini ilerletmek için defalarca ABD başkanlarına mektuplar yazmış, yardım taleplerinde bulunmuştur.
Yine Şeyh Said Kıyamının aktörlerine baktığımız ve dünya ile kurdukları ilişkileri göz önüne aldığımızda sağın ve solun Kürt için sobelenmiş bir gerçek olduğunu görmekteyiz.
Yine HDP kitlesinin sağ! siyasetinin sol! olması bundandır. HDP’de Kürt vekiller her gün “sol” ile ilgili farkındalık yaratmaya çalışır ama kimse onları sol olarak bilmez; mesela Tayyip Temel Kürt’tür istediği kadar “sol insanlıkta ısrardır” desin. Ama Sol okuması yine Türklük üzerindendir “Türk Solu” üzerindendir”. Çünkü HDP’nin merkez hissiyatını “sol” değil başka bir şey tanımlar. HDP’nin sol ile tanımlanması Kürtler üzerinden değil, Türk solu üzerindendir.
Yine Hüda Par’ı tartışmaya açan sağcılığı veya İslamcılığı değil Kürdün merkezine göre nerede durduğu sorusuna verdiği cevaptır.
PAK, HAK-PAR, PSK kadroları sol olan, sağ siyaset sahibi partilerdir.
PİA sağ! (Muhafazakâr, Demokrat, Kürdî) olan ama sol-liberal! Siyaset yapan partilerdendir.
Sağını ve solunu bu kadar karıştırmış, bir türlü anlamlandıramamış ulus azdır.
Bu Kürdün merkez anlayışı ortada olduğu halde hakkıyla tanımlayamamasında saklıdır.
Kürt siyasi aktörler tarih ve toplumun onlara biçtiği merkezde oldukları halde, anlamsız bir şekilde kendilerine gerçek olmayan konumlandırmalar ararlar.
Alinasyon kendisine yabancılaşmadır. Her gün yaşadığınızı, saniyesi saniyesine iliklerinize kadar sizi etkisi altına alan hissiyatınızı yok sayarak kendinizi tanımlayamazsınız. Sizi tanımlayacak bir vasat yaratamazsınız.
Ama gündelikçi Kürde rağmen tarih ve toplum Kürdün merkezini çizmiştir.
Kürt’ün yüzyıllık merkezi, merkez tanımlaması ne sağ’dır, ne de sol; ÖZGÜRLÜKTÜR.
Kürt halkı özgürlüğü merkez kabul eder, siyasi partiler bu özgürlük mücadelesi üzerinden sağcılık veya solculuk yaparlar.
“Kürt Sağının Tarihe Geri Dönüşü” söylemi de sağcılıktan değil, özgürlük söyleminin Türk solu karşısında kendisini konumlandırmasından gelir.
Ebe gözlerini açmadan can güvenliğini aldı.
“Sağım Solum Söbe” dedi.
Önce yaşamak…
HABER AZAD