Bir fotoğraf üstünden fırtına koparılıyor da Trump´ın koca iftirasına dönüp bakılmıyor bile.
Osaka´daki Erdoğan-Trump Zirvesi´nden heyetler arası görüşme fotoğrafı ne ilgi çekti, ne ilgi...
Amerikan tarafı elinde kalem-kağıt tutarken Türk tarafı boş ellerle turist gibi oturuyormuş. Aradaki 7 fark, hemen fark edildi.
´Ağzı açık seyre mi gelmişler, bu ne ciddiyetsizlik´ kıyaslamalarına, üç gün sonra bir karşı fotoğrafla cevap verdi iktidar. Bu kez Türk heyetinin üyeleri de harıl harıl not alırken görülüyor.
İlk fotoğrafı dile dolayan muhalifleri ofsayta düşürmenin heyecanı, yeri göğü tuttu haliyle dün. Eleştirenleri yalancı çıkarmanın coşkusuyla büyük tatmin yaşadı iktidar tribünleri. Ne tatmin hem de, hazdan dört köşe oldular. Bütün gün kontra ataklarla tadını çıkardılar aldıkları rövanşın.
´Madem öyle, niye baştan servis etmediniz de üç gün beklediniz, muhalefeti tongaya düşürmek için miydi geç müdahale, ama bu siyasi trollemeye girer, bilerek mi yanıltıyorsunuz´ soruları, durdurmadı karşı atağı.
Gırgıra vurmuş muhatapların keyfini iki soru mu kaçıracak! Alaycılardan, geçmişte sokuşturdukları tüm muzır lafların acısını çıkarma fırsatı yakalanmış, kaçar mı!
Eğlensinler, üstüne de gitsinler, lafım yok. Olur böyle kanırtmalı iğnelemeler. Hele bizimki gibi siyasetin kaba popülizm üzerinden yürüdüğü memleketlerde, uygun sembolü bulan gole koşar, bu kadar tepinme çok değil.
Oval Ofis´te lakaytça kanepeye dayanmış Başkan Clinton karşısında, ilikli ceketiyle gayet saygılı ayakta duran rahmetli Ecevit´in fotoğrafını hatırlayın. ´Hazır olda dinledi´ diye az mı kullanıldı?
Ya da Obama´nın, elde beyzbol sopası Erdoğan´la telefonda konuştuğu kare. Masa altından sopa gösterdiğine, kasten servis edildiğine, gözdağı mesajı için bu pozu kestiğine yorulup istismar edilmedi mi?
Fotoğraflardan anlam çıkarıp köpürtmeye karşılıklı bayılıyoruz, kabul edelim yok birbirimizden farkımız.
Fakat işaret okumaya harcadığımız mesainin binde birini bari açıktan verilen mesajlara da ayırmamız gerekmiyor mu?
Trump´ın Osaka´daki basın toplantısında saçtığı inciler, yenilir yutulur değildi. Öyle heyetler arası görüşmenin başındaki rahatsız edici takılmaları gibi, zevzekliğine verilerek geçiştirilecek gibi de değil.
Hadi orada şakayla karışık iltifat etti, istiskal etme niyeti yoktu, sadece lafını bilemedi...
Ağzından çıkan şu sözleri de mi kulağı duymadı:
"İşin açıkçası herkesin bildiği gibi Erdoğan´ın Kürtlerle bir problemi var. Sınırda 65 bin kişilik bir ordusu vardı ve IŞİD´e karşı bize yardım eden Kürtleri haritadan silecekti. Onu aradım ve bunu yapmamasını rica ettim. Sanırım Kürtler onun veya Türkiye´nin doğal düşmanı. Ve o bunu yapmadı. Sınırda dizilmişlerdi ve bizimle birlikte IŞİD´i yenenleri haritadan sileceklerdi. Dedim ki ´bunu yapamazsın, bunu yapamazsın´ ve o bunu yapmadı. O yüzden bir ilişkimiz var..."
Yok mu, buradaki maksadı aşan anlatım bozukluklarına, çizmeyi aşan ifade çarpıklıklarına yapılacak bir düzeltme?
Terörle mücadele dediğimize ´Kürt düşmanlığı´ diyor, katliam imasında bulunuyor. Bir lafıyla operasyonları durdurduğunu iddia ediyor.
Bu ağır iftira ve ithamlar yalanlanmayacak mı? ´Lafını bil´ de mi denmeyecek? Fotoğraf tartışması kadar bile kıymet-i harbiyesi yok mu yani?