Türkiyeli bir siyaset yapabilmek için bir Kürt partisi olarak siyaset yapman gerekir. Kendiyle barışık olmayan başkalarıyla da sağlıklı ilişki kuramaz. Kürtlerin partisi zaten tanım gereği Türkiye’nin partisidir. Ama Türkiyeliliğin Kürtlerin siyasi temsil ihtiyacını giderme garantisi yoktur. Şu anda milyonlarca Kürdün oylarından oluşan bir muhtaç Kürt beden, direniş fetişizmiyle mefluç bir sol ilericiliğin yanlış-bilincinin elinde öylece verimsizce sürükleniyor. Kürtlerin hayati enerjisi ne Kürtlere ne de Türkiye’ye yarıyor.
Kürt siyaseti ve Türkiye arasında paradoksal bir ilişki var. Kürt siyasetinde temsil tekeline sahip ve Türkiye’nin üçüncü büyük partisi konumundaki parti siyasette üç büyük güçten biri olması beklenirken uzun süredir sadece etkisiz eleman konumunda. Türkiyeli sayılan hacimli partilerin hiçbiri Kürtleri temsil ettiklerini düşündükleri bu siyasi partiye elini değdirip “kirlenmek” bile istemiyor.
Kürt sayılan parti vebalı muamelesi görüyor. Peki vebalı olmadığını bildiğimiz bu büyük partinin elleri neden armut topluyor? Mağdur olmak haklı olmanın garantisi midir? Mağduriyetin arkasına saklanıp beceriksizliğini sorgulamamak veya kendiyle yüzleşmeyi ertelemek kadim bir kifayetsizlik biçimidir.
Bu parti suç işlemediği halde (özgür olmadığı için) terörist yaftası yemekten kurtulamıyor. Arkasında geniş Kürt (ve kısmen Türk) halk(lar) desteği olmasına rağmen halkı yansıtmıyor. Daha ziyade ilerici bir aktivist grup, bir üniversite öğrenci grubu gibi hareket ediyor. Kazanmak ve başarmak yerine direnmek ve slogan atmayı seviyor. İktidar olmayı değil muhalefet olmayı romantize ediyor. Siyasette kütlevi bir ağırlık koyacağına gelen geçenin yumrukladığı bir kum torbası gibi kalmakta bir terslik görmüyor. Hacmi var ama yer kaplamıyor.
Bu partinin en büyük sorunu belki de bir silahlı örgütün suçunu işlemek değil vesayetinden çıkamamaktır denebilir. Ama Türkiye’nin iktidar partisinin terör örgütü saydığı o örgütle siyaset ve müzakere yapabildiği bir siyasal evrende Kürtleri temsil etmesi beklenen bu partinin siyasi başarısızlığını bununla açıklamak yeterli olmaz. Bu başarısızlığın arkasında başka nedenler aramak gerek.
Bu da bizi yazının başlığındaki soruya götürüyor: Kürtler neden Türkiye’yi kurtaramıyor? Soruyu belki şöyle sormalıyız: Kürtleri temsil iddiasındaki parti neden Türkiye siyasetinde bir ağırlık oluşturamıyor?
Sorunun varsayımındaki yanlışlık sorunun cevabını da bize veriyor: Ama parti Kürtleri temsil iddiasında değil. Bu parti kendisine Kürt partisi demekten utanıyor. Kendisine Kürt denilmesinden alınıyor, fena halde gocunuyor. Kürt partisi değil Türkiyeli bir partiyiz diyor. Türkiye’de evrensel bir siyaset yapmak için Kürt partisi olmamak gerektiğini varsayıyor. Yanılgısı ve çaresizliği burada yatıyor. Kürtlerin Türkiye’ye ait olmadığı kabulünün mağduru bir zihinsel arkaplandan geliyor: Türkiyeli olabilmeyi açıkça Kürt olmamakla mümkün görüyor. Sonuç: Kürt olamadığı için Türkiyeli olamayan bir parti.
Kürt olmamak için Türkiyelilik söylemine sarıldığı için en fazla “terörist” olabilen bir kimlik siyaseti. Kocaman bir fiyasko. Denecektir ki baskı var, nefes aldırmıyorlar. Tabii öyle ama siyaset edilgenlik ve mazeret makamı değil eylem (olmadı, iş) yapma makamıdır.
Peki bu işin doğrusu nedir, nasıl olmalı?
Türkiyeli bir siyaset yapabilmek için bir Kürt partisi olarak siyaset yapman gerekir. Kendiyle barışık olmayan başkalarıyla da sağlıklı ilişki kuramaz. Kürtlerin partisi zaten tanım gereği Türkiye’nin partisidir. Ama Türkiyeliliğin Kürtlerin siyasi temsil ihtiyacını giderme garantisi yoktur.
Şu anda milyonlarca Kürdün oylarından oluşan bir muhtaç Kürt beden, direniş fetişizmiyle mefluç bir sol ilericiliğin yanlış-bilincinin elinde öylece verimsizce sürükleniyor. Kürtlerin hayati enerjisi ne Kürtlere ne de Türkiye’ye yarıyor.
Kürt partisi demografik vakıa ve demokratik temsil açısından kaçınılmaz ve gereklidir. Kürtler Türkiye’de demokrasiye muhtaç oldukları için zaten bir süredir demokrasinin taşıyıcılığını yapıyorlar. Kürtler Türkiye’de iktidarları belirleyecek olan üç büyük güçten biridir. Yani iktidar tahtına oturacakların başına geçecek tacın yolu yakın gelecekte Kürtlerin elinden geçecek.
Kürtler Türk soluyla ittifak yapmalı mı? Kürtler ile Türkiye’nin ve tüm dünyanın solu doğal müttefiktirler. Dünyanın her yerinde sol bir toplumun vicdanını ve adalet arayışını temsil eder. Sağ ise nefsini ve tahakkümünü. Sol ve namuslu bir Türk(iye) solu Kürtleri desteklemeye kendi iç nedenleri ile mecburdur. Bunun için Kürtlerin ayrıca sola dilencilik etmesine, borçluluk hissetmesine gerek yoktur.
Sorun, örtüşen çıkarlar ve hedeflerde değil. Sorun, Kürtlerin sola liderlik yapmak yerine, temsil ve söylem kabiliyeti zayıf bir sola Kürt siyasetinin çocukça bir anlayışla Kürtleri asker yazdırmasıdır. Solun gündemi iyi niyetli olsa da Kürdün ihtiyaç ve öncelikler gündeminin yerini tutamıyor. Türkiye solu Kürtlere imam değil cemaat olduğunda ancak bu iki taraf için de faydalı bir ilişki olur. Şu anda atın önüne sürülen araba ne ata yol veriyor ne de arabaya çekiyor.
Bunları söylerken sola düşmanca değil dostane bakan biri olarak yazıyorum. Bugün Kürtler Türkiye solunun etik ve politik ödevidir ama sol Kürtlerin etik ve politik ödevi değildir ya da Kürtlerin öncelikleri solunkilere indirgenemez. Kürtlerin daha birincil ve varoluşsal ihtiyaçları karşılanmadan, öncelenmeden solun Kürtlere yapacağı katkı bütün insanlığa yapacağı katkının Kürtlerin payına düşenidir. Solun kendisinin bile etkili olabilmesi için Kürtlerin ihtiyaçlarının öncelenmesi gerekir.
Türkiye’de Kürtler Kürt olamadığı için sol da dişe dokunur bir sol olamıyor. Sonuç: Milyonlarca Kürdün oyunu alıp temsil tekeline sahip olan parti, ki Türkiye’nin üçüncü büyük partisidir, en fazla slogan atabiliyor ve Kürtlerin ihtiyaçlarını gündem yapmaktan insanlık adına utanıyor. Kendine faydası olmayan Kürtlerin Türkiye’ye de faydası olmuyor. Devlet ve iktidar da Kürt temsiliyetini biçtiği zaman doğal olarak kimsenin kılı kıpırdamıyor.
Mücahit Bilici kimdir?
City University of New York, John Jay College’da Sosyoloji bölümü öğretim üyesidir. Üniversiteye kadarki eğitimini doğduğu Silvan, Diyarbekir’de, lisans eğitimini Boğaziçi Üniversitesi sosyoloji bölümünde, doktorasını University of Michigan, Ann Arbor’da tamamladı. Daha önce Taraf, Yeni Yüzyıl, OT Dergi gibi süreli yayınlarda bir süre köşe yazarlığı da yapan Bilici’nin İngilizce yayınlanmış kitap ve makalelerinin dışında Türkçe yayınlanmış kitaplarından bazıları şunlardır: İslamda Savaş Bitmiştir (Avesta, 2016) ve Hamal Kürt: Türk İslamı ve Kürt Sorunu (Avesta, 2017).