"Bilginin anlamı, bilgiyle yapabileceğimiz şeydedir" diyordu August Comte. Demek ki, bir şey yapmak istediğimizde bilgi, yaptığımız şey kadar anlam kazanır. Ne eksik ne fazla. Sonuçta bilgi yaptığımız şeyle, o şeyi temsilen son anlamına kavuşuyorsa, burada sonucu belirleyen olgu, yaptığımız şeyin sonunda ortaya çıkan anlamdır. Mesela Kürtler ne istiyor sorusu, bu bakımdan bir şey yapmak isteyenlerin talebi olarak anlaşılır. Öyle ya eğer bir şey yapılmayacaksa, bu bilgi neden talep edilsin ki? Kürtler ne istiyor sorusu her şeyden önce bir bilinmez olana işaret ettiği için, evvel emirde bilginin bilinir kılınması lazım gelir. Ama "Kürtler" ve "ne istiyorlar" kelimelerini yan yana getirdiğinizde, bir derdinizin olduğu, bir niyet taşıdığınız da kendiliğinden ortaya çıkar.
Bu noktada söz konusu sorunun derdini ya da niyetini biraz kurcalamakta fayda var. Bu soru ve arkasından gelecek bilgi neden talep ediliyor ve bu bilgiyle ne yapılacak? Bu sorunun gerçek yanıtı, bu soruyu neden sorduğunuza bağlıdır. Söz gelimi bu soruyu, adalet, hakikat, ahlak ve etik adına mı soruyoruz? Yani bu sorunu hakikat ve adalet terazisi içinde mi çözmek istiyoruz ya da bizim canımızı sıktığı, bize bela olduğu kadarıyla mı çözme derdindeyiz?
Bir sorunu, ayağımıza dolandığı kadarıyla çözmeye çalıştığımızda, bu o sorunu kendimiz için çözme çabası içinde olduğumuz anlamına gelir. Sorunu bir sorun olduğu için değil, kendisi için değil, nihai ve kesin çözümü içinde değil, sadece, bir parça nefes almak için çözmüş oluruz. Daha doğrusu, dostlar alışverişte görsün misali, öylesine bir çaba içinde olmuş oluruz. Mesela Kürt meselesinde güç kullanımına dayalı bütün askeri çözüm girişimleri bu mahiyettedir.
Öte yandan Kürt meselesini bir anayasal temsil, dilsel ve eğitim özgürlüğü meselesi olarak algılıyorsak, o zaman bir parça adalet, hakikat, ahlak ve etik dairesinde davranıyoruz demektir. Çünkü meselenin özü Kürt ve Türk ilişkilerinin nasıl olacağında düğümlenen bir meseledir. Oluşturulacak bir sivil anayasa, başlangıç ilkelerinde Kürtlere atıfta bulunacak mı? Kürtleri anayasal olarak kurucu aktörler arasına dahil edecek mi? Bu soru çok önemlidir. Çünkü Kürt meselesini anayasal şemsiyenin altına almadan, çözmek mümkün değildir. Çözdüm diyenler yanılırlar. O zaman demek ki Kürt meselesi her şeyden önce bir anayasal meseledir.
Kürtçe de tıpkı Türkçe gibi resmi dil olarak kabul edilecek mi? Birincil merkezi dil Türkçe olur. Buna hiçbir Kürt itiraz etmez. Ama Kürtçe de her yerde kamusal resmi ikinci dil olarak itibar görmelidir. Çünkü Kürt olma enerjisinin temel ikmal merkezi Kürtçedir. Kürtçe olmadan Kürt meselesi asla ve kata çözülmüş sayılmaz.
Ana dilde eğitim bir insan hakkıdır. Evrensel bir haktır. Her çocuk anadiliyle eğitim görmelidir. Bu bir bilimsel gerçektir. Bu gerçeğin yasal statü kazandığı uluslararası belgelerde Türkiye’nin de altında imzası vardır. Eğitimin özgürce yapılması ve eğitimdeki eşit fırsatlar, Kürt meselesinin kesin çözümlerinden biridir.
Eğer bilginin esas anlamı yapabileceğimiz o şeydeyse, o zaman bilgiyi talep etmeden önce ya da bilgiyi üretmeden önce o bilgiyle ne yapacağımıza dair bir fikrimizin olması, ön koşuldur. Bu bakımdan duyulara çarpan sezgisel bilgi, duyularımıza çarpan önsel bir nesnenin anlam bilgisi olmak zorunda. Çünkü aynı Comte “her bilgi kendi nesnesinin bilgisidir” diyordu.
Kürtler ne istiyor sorusunun muhatabı ve nesnesi Kürtlerdir ve Kürtler anayasal eşitlik, dilsel özgürlük ve eğitimde fırsat eşitliği istiyor.
ANKARA EKSPRESİ