Prof. Dr. Ahmet Özer yazdı;
Gündüz gerçeğe gözünü kapatan dünyayı sadece kendine gece yapar
Bir türlü çözülemeyen Kürt sorunu kanamaya devam ediyor. Üstelik darbe girişimi sonrası sanki hiç yokmuş gibi davranılarak.
Oysa bugün içerde ve dışarda yaşadığımız pek çok konu bu sorundan kaynaklanıyor.
Yaşanan mafya-siyaset-devlet ilişkilerinden tutun da haksız hukuksuz işlere kadar birçok şey, bu sorunun kanamasından kaynaklanıyor.
Yoksulluk, işsizlik gibi ekonomik birçok sorun da gene bu sorunun ortaya çıkardığı bir neticedir.
Kürt sorunu çözülmeden demokrasi var olmaz. Demokratik bir ortamda ise mafyozi ilişkiler yaşayamaz, hak hukuk tecelli eder, bu kadar basit.
Bu gerçek bugün görmezden gelinerek yol alınmaya çalışılıyor. Güvenlik politikalarıyla, her gün şu kadar kişi öldürdük demekle bu sorun çözülemez.
Bunu söyleyenler ya tarih bilincinden yoksundurlar ya da aslında neyin ne olduğunu biliyorlar, ama başka birtakım şeyleri örtmek için böyle konuşuyorlar.
Nitekim vatan-millet-Sakarya hamaseti yapanların, beka beka diyenlerin aslında düşündükleri tek şeyin kendi kişisel bekaları olduğu ayan beyan ortaya çıkmadı mı?
Yazık günah. Bu yaklaşımlar sadece zaman kaybıdır. Çünkü gündüz gerçeğe gözünü kapayan gerçeği yok etmez, sadece gündüzü kendine gece yapar.
Peki, bu göz kapamaca nereye kadar sürecek ve kim sorumlu bundan?
Bu sorunun çözümünden hepimiz sorumluyuz
Tarihe karşı olan görevimizi yerine getirmek için sorunu bütün çıplaklığıyla tespit etmek; tanımlamak ona göre olanca cesaret ve kararlığımızla çözmek zorundayız.
İnanıyoruz ki Kürt sorununu çözecek parti ve onun öncü kadroları Türkiye'nin geçiş sürecindeki bu kavşak noktasına damgasını vuracak tarihe mal olacaklardır.
Bunu başarabilmek için can alıcı iki soruyu sormak ve buna doğru cevaplar vermekle süreç başlatılabilir:
Birinci soruya cevap şudur: Kürt nüfusunun büyük çoğunluğunun temel talepleri üç noktada özetlenebilir.
Eşitlik, idare siyaseti ve birlikteliğin gücü.
Yani Kürtler kendilerini yönetenlere "Demokrat olun", "Bize kendi kimliğinizi dayatmayın", "Bizi 'olsa da olur olmasa da' tarzında bir kardeş olarak değil ailenin bütünlüğü, refahı ve geleceği için mutlaka olması gereken bir unsur olarak görün" diyor.
Bu üç kabule tamam deniliyorsa o zaman da "Bunun gereğini yapın" diyor.
Şimdi bunlara sırayla bakalım.
Eşitlik ve dil meselesi sorunun turnusol kağıdıdır
Eşitlik denildiğinde, "Zaten eşit değiller mi?" sorusuyla karşılaşılıyor. Netleştirelim ve herkes bunu empati ile düşünsün. Kürtler diyor ki "hayır eşitlik yok". Var mi deniliyor, o zaman "Türk kardeşlerimiz Türk olarak hangi haklara sahipse bizde Kürt olarak aynı haklara sahip olmak istiyoruz, ne bir eksik ne bir fazla"
Örneğin anadil eğitimi, sadece hukuki değil, aynı zamanda insani ve vicdani bir hak değil mi?
Bu eşitliği, kimlik (ki insanın şerefidir) kabulünü, yönetim mekanizmasını demokratik bir biçimde yasal ve anayasal çerçeveye kavuşturun mesele biter.
Yani, yıllardır süren, katı merkeziyetçi, bürokratik, anti demokratik anlayışını özellikle ve öncelikle dil ve idare siyasetini değiştirin, diyorlar.
Kabul etmek lazım ki; bunlar yüzyıllarca birlikte yaşamış olan bir halk için doğal, haklı ve yaşamsal taleplerdir. Bunlar bölünmeye değil güçlü bir beraberliğin temelini atmaya götüren temel tespitlerdir.
Peki, Kürtler bugüne kadar neden bu sorunu çözemedi?
Çünkü Kürtlerin bugüne kadar oluşturdukları oluşumların bir ayağı, Türk ayağı, hep eksik oldu. O nedenle de bütün Kürt girişimleri sonuçta hep tökezledi.Sorunları hep kendi kendilerine anlatmaları bir işe yaramadı.
Aynı şekilde Türklerin de sorunu çözmeye yeltenen hareket ve stratejilerinin Kürt ayağı hep eksik kaldı. Bir adım daha ileriye giderek Kürtler yok sayıldı.
Yoklukla malul, ret ve inkara dayalı olarak sorun çözülmeye daha doğrusu üstü örtülmeye çalışıldı. Olmadı bastırılmaya.
Oysa dünyanın hiçbir yerinde bu tür hak ve talepler bastırılarak yok edilmemiştir. Baskı iki şeyi ortaya çıkarır, 1) teslimiyet 2) direniş. İkisi de birlikte yaşamın temelini dinamitler.
O halde şu can alıcı tespit şudur: Türkiye'de Kürt sorunu yalnız Kürtlerle çözülecek bir sorun değildir. Bu sorun ancak Kürtler ve Türklerle beraber çözülebilir.
Bu noktada yapılacak şey Türkler ve Kürtlerin yanlışlarından sıyrılması ve sorunun çözümü için aynı platformda yer alması, fedakârlık ve feragatte bulunarak ortak bir noktada buluşmasıdır.
Bu sorun var oldukça her iki halkın asla rahat edemeyeceği rahata eremeyeceği bilinmelidir.
Türkiye artık bir yol ayrımında
Ya sorunlarını çözerek, bütün gücüyle çağdaş, demokratik, hukuk devleti olmaya çalışacak ya da doğuya doğru aralık bıraktığı kapıya yönelerek üçüncü dünyada yer alan İslami devletlerin teokratik rengine bürünecektir..
Çatışma, değişim isteyenler ile istemeyenler arasında cereyan ediyor. Türkiye'nin vereceği kritik karar bu. Bu karar aynı zamanda değişimden yana olanlar ile olmayanların mücadelesi biçiminde cereyan edecektir.
Hiç kuşkusuz halkların yararına olan birinci seçenektir. Yani modern demokratik dünyanın eşitlerinden biri olmaktır.
Bu yol benimsendiği takdirde o zaman buna göre kurumları oluşturmak, kuralları geliştirmek gereği vardır.
Yani sözde kardeşlik eşitliği ve o arada kardeşliği sağlayamaz, ama hukuk eşitliği ve kardeşliği sağlayabilir.
Gerçek bir demokrasi ile işleyen kurumları olan; insan haklarına saygılı, hukukun üstünlüğünü tesis eden; farklılıkları teke indirgeme politikalarını terk etmiş, farklılıkları zenginlik olarak gören; halka her yönde kendilerini geliştirme olanaklarını sağlayan yeni bir yapılanma ve yeni bir anayasa gerekir.
Modern demokratik dünyanın işleyişine ve anlaşmalarına uyan yeni gerçek bir demokratik modeldir bu.. Böyle bir model ancak Türkiye'nin sorunlarını çözmesine yardım edebilir..
Ve ancak sorunlarını çözmüş bir Türkiye çağ atlayabilir.