Ben, onun deyimi ile “Seküler Kürt Selahaddin Demirtaş”ın ve kendini İslamcı kabul eden, ancak İslamcı mı, seküler mi yoksa türkçü kodlarla mı düşündüğünü bir türlü kestiremediğim, belki de üçünün de karması bir yaklaşımla görüşlerini dillendiren Türk kökenli bir din kardeşimizin Watsap gurubumuzdaki yazısını görünce, ben de bu yazıyı kaleme aldım.
Ve doğrusu, bana göre konuya yaklaşım biçimi açısından yerli yerine oturmayan bazı yaklaşımlarına rağmen “ Seküler Selahaddin Demirtaş”ın bu konuyu ele alış biçimi, çözüm önerileri ve Empatiye çağıran pozitif duruşu, Müslüman bir Kürt olarak, bana daha sıcak daha insancıl geldi. Zira konu Kürt meselesi idi. Yazısının Başlığı da Yeni Başlayanlar için Kürt Sorunu Nedir? İdi. Konu Kürtler olunca bütün toplumsal kavramları, yerli yerine bir türlü oturtamayan ama bağlamlarından koparmayı çok iyi beceren bazı dostlarımız, umarım bu sıcaklık ve insancıl algımı, Müslüman olduğum halde sırf ben ve Selahaddin, ikimiz de kürt diye beni, onun tarafını tutmakla itham etmek şeklinde, objektif düşünebilme yetisinden uzak bir yaklaşımla bir batağa düşmezler. Ben Selahaddin’in yazısına pek girmeyeceğim. Daha çok bu kardeşimizin konuyu ele alış tarzı üzerinde durmaya çalışacağım.
Onun zihin kodlarını nereden mi çıkarıyorum? Elbette kurduğu cümlelerinden. Aşağıdaki cümleler ona ait. ” Açıkçası bu konu hakkında bir kez daha yazmayı düşünmüyordum ancak yazının pozitif dili beni yazmaya ikna etti. Diğer taraftan bu yazının “seküler zihnin” çıkış noktası arayışı olarak göründüğünü de ifade etmeliyim. Osmanlı’nın ve hatta Selçuklu’nun ulusallık üzerinden bir birliğe odaklanmadığını ifade etmedi. Bölük pörçük, yıkık dökük bile olsa modern öncesi birçok toplum gibi Osmanlı ve öncülleri Müslümanlığın kardeşlik bağı üzerinden bir mensubiyet geliştirmişti. Demirtaş, bir seküler olarak haliyle böyle bir ideanın arkasında olamayacağı için birliği yine ulusallık üzerinden tarif ediyor. Sanırım bu konuda Amerika’nın kolonize edilmesi bir örnek olabilir. Bana kalırsa bu “Kürt sorununu” bir ulus sorunu kabul ederek çözümü aynı zaviyenin içinde aramaktan ileri geliyor.-bana kalırsa- Kürtlerin sorunlarını “ulus” üzerinden tanımlayan bu araçsal akıldan vazgeçmeliyiz. Kürt, Türk, Laz, Arap sorunu yoktur. Sorun hastalıklı ulus kimlik dayatmasıdır, insanlık için geçerli olan aidiyetlerin yeniden inanç eksenine dönmesi ile mümkün olacaktır…”
Bu kardeşimiz, bu cümleler ile hem Kürt sorununa bakış açısını ortaya koymuş. Hem de Selahaddin’in konuyu ele alış biçimini kendince eleştirmiş.
1.Kendini bir Müslüman olarak kabul eden bu din kardeşimizin, şu anda içinde yaşadığı ve adı Türk Ulus devleti olan ülkenin her bölgesinde, şehrinde ve karışında ton ve yaşanış biçimleri farklı olsa da, içinde yaşadığımız şu dakikalarda bile çok canlı bir şekilde yaşanmasına rağmen, “aslında Kürt Sorunu diye bir sorun yoktur.” Şeklinde kurduğu cümleleri ile bunu çok net olarak ifade ediyor. Söz konusu ettiği yazının pozitif dili olmasaydı, böyle bir yazıyı dahi yazma ihtiyacı duymayacaktı. Öyle ya olmayan bir meselenin nesini yazacaksınız?
Bu düşünüş tarzı çakır keyifli seküler bir Türk için son derece normal. Ama Müslümanlık iddiası olanlar için ne kadar doğru bir duruş acaba?
”Müminler ancak birbirlerinin kardeşidirler” (Hucurat suresi ayet:10) ”Müslümanların derdiyle dertlenmeyen, onlardan (yani Müslümanlardan) değildir.”(Keşfulhafa).Bir rivayette de, ”Müslümanların derdini dert edinmeyen, bizden (Müslümanlardan) değildir.” buyurmuşlardır.
Ben hiç bir konuda olay ve olgulara tekfirci bir yaklaşım ile bakmam. Sadece bir Müslüman olarak o olgunun kitabi, akli ve vicdani boyutunu gözler önüne sererim. Yorumu temiz akıl, vicdan ve izanlara bırakırım.
2.Kürt Sorunu ve diğer Ulus sorunları, Osmanlı, Selçuklu ve daha eski zamanlarda yoktu. İnsanlar, inanç eksenli bir kardeşlik içre yaşıyorlardı. Modern zamanların Seküler Ulus yaklaşımı bu sorunları ortaya çıkarmıştır. İşte bu yaklaşım, bana göre, klasik İslamcı zihin dünyasının dünü, bu günü, modern dünyayı okuma biçiminin ne kadar sorunlu ve arızalı olduğunun çok somut bir göstergesidir.
Bu cümlelerde doğru olan tek bir tespit, insanlığın büyük imparatorluklardan, küçük ulus prototipine geçiş yaptığı yani, Ulus devlet tipinin modern zamanlara ait bir gerçeklik olduğu hakikatidir. Evet, Ulus devlet modeli 1789 Fransız ihtilalinden sonra ortaya çıkmıştır. Bu doğru, ancak geriye kalan diğer iddialar, ne yazık ki havada kalıyor.
Sadece İslam tarihinden birkaç örnekle konuyu toparlayalım. Hz. Peygamberin çok kısa süren örnekliği dışında, Müslümanların, özellikle siyaset ve yönetim mekanizmalarında, ne kadar ari, ne kadar temiz bir din kardeşliği ile hareket ettiklerini, hangi güzel örnekliklerle ortaya koyabileceğiz? Mesela dört Halifeden Üçünün öldürülmesini hangi kardeşlik ile izah edebileceğiz? Hz. Ali ile Hz. Ayşe ve Muaviye arasındaki kanlı savaşları. Hz. Peygamberin torunlarına karşı yapılan vahşi suikast ve katliamları, özellikle Kerbela Faciasını nasıl bir kardeşlikle izah edebileceğiz? Onlardan sonra ardı sıra gelen Emevi, Abbasi, Fatımi, Memluki, Eyyubi, Selçuklu, Osmanlılar ve diğerleri kendi içlerinde ve diğerlerine karşı nasıl bir kardeşlik hukuku ile yaşadılar? Bu uzun tarih serüveninde çok çok az iyi örnekleri müstesna tutarak, yaşanan envai çeşit toplu ve bireysel katliamlar, bize nasıl bir kardeşlik hukuku formatını gözler önüne sergiliyor acaba? Din kardeşlerimiz bize objektif, doğru bilgilerle anlatabilseler çok müstefit olmuş oluruz…
3-Amerikan Kolonyalist Sömürge örneği, kendilerinin de belirttikleri gibi, Ulus devlet çözümleri için en berbat bir örnektir. Bir defa bilenler bilir, Amerika diye bir millet veya Ulus yoktur. Barbar İngiliz ve Avrupa zenginlik avcıları ve maceraperestlerin, oradaki pek çok kadim uygarlığı ve milletleri yok ederek kurmuş oldukları bir devletler federasyonudur.1959’dan bu yana 50 Eyalettir…
Bu olumsuz örnek yerine bu topraklarda bir AB formatı şemsiyesi altında Türk, Kürt, Arap, Fars… Diğer milletlerin barışçıl bir ruh ve vicdan ile kendi meşru hakları ile yaşaya bilecekleri, kimsenin kimseye zülüm etmediği, edemediği, yeni bir yaşam modeli kurulabilir. Bu formatı hayata uyarlamamızın önünde barışçıl bir insanlıktan yana olanların hiçbir engel çıkarmamaları gerekir. Çıkacak bir engel ise barbarlık, ötekileştirme, ırkçılık, akılsızlık ve çıkarlarından başka bir şey düşünemeyen vicdansızlıktan beslenen Kötülüğün Prenslerinden başka bir şey olmasa gerek.
4- Dün akşam bu gurupta Suriye meselesini konuştuk. Acıları ve tahribatları yarıştırmayı hiç insani bulamıyorum ama bazen insan mecburiyetten bazı şeyleri dile getirmekten kendini alıkoyamıyor. Konuşurken aklıma Suriye meselesi mi eski ve tahribatı hem bulunduğu alanda, hem yaşadığımız ülkede daha çok çok, yoksa Kürt Meselesi mi?
Bu toprakların yakın tarihini ve sosyolojisini çok iyi bilen akıl ve vicdan sahipleri çok net olarak görürler ki, Kürtlerin,Kürdistanın hak ve hukukunun inkârı meselesi, hem yaptığı tahribat hem hinterlant hem tarihsel arka plan olarak Suriye meselesini dörde, beşe katlar. Ben her iki meselesinin yol açtığı bütün tahribatları burada sergileyemeyeceğim. Merak edenler, biraz zahmete katlanıp kendileri araştırabilirler. Ben sadece bir iki örnek vermekle yetineceğim: Hani bu ülkeyi Kürtler ve Türkler, birlikte gâvurlara karşı savaşarak kurmuşlar ya. Ve Kürt meselesini her konuşan Türk cenahı 1000 yıllık kale gibi su geçirmez bir kardeşliğimiz var diyorlar ya. Birincisi Kurtuluş savaşından hemen sonra Piran, Ağrı, Bitlis, Koçgiri, Zilan Dersim,.. ve daha ismini sayamadığımız pek çok katliam kimlere karşı yapıldı? Son elli yıldır kimler birbirlerini öldürüp duruyorlar. Bu katliam ve kavgaların toplamında ne kadar insan hayatlarını kaybettiler? Bunlar kimler acaba? Kimlerin 3-4 bin köyü boşaltıldı, yakıldı, yıkıldı? Hangi milletten 3-4 milyon insan yerini yurdunu, köyünü, bağını, bahçesini terk edip kasabalarda, büyük şehirlerde açlık ve sefalete, işsizliğe, atalete mahkûm edildiler acaba?
İkincisi bütün bu yaşananlara ilaveten Kürtlerin yüz yıldır yaşadıkları onca katliam, hapis, sürgün ve talanlara rağmen, bu ülkede kendilerine karşı savaşılan o gâvurların hepsinin Anadilleri ve Anaokulu, ilk, Orta, lise ve Üniversiteleri serbest ama cephe ve mevzi arkadaşları, Kürt din kardeşlerinin Anadilleri yasak. Haram.
Eh bu durumda ister istemez insan soruyor. Dostlar bu kardeşlik masalı Kardeşliğin hangi türü ve çeşidine giriyor acaba? Sadece bu ülkedeki nüfusları 30 milyon, dışarda kalan parçalar ile birlikte ise 60 milyonu geçtiği söylenen. Analarının ak sütleri kadar helal Anadilleri, bu ülkede 100 yıldır beşikten mezara kadar her türlü yasak ve asimilasyon çarkına asılarak yok oluşa mahkûm edilen. Anadilleri ile çocukları için bir kreş dahi açamayan. Yaşamlarının pek çok evrelerini, yasaklayıcı yasalar gereği, kendi Anadilleri ile yaşayamayan. Palyatif, bazı göz boyamaya matuf kıytırık uygulamalar ile Anadilleri, uzun bir sürece yayılı kalıcı bir ölüme bırakılan. Anadilleri TBMM’de, Mahkemelerde ve daha pek çok kurumda hala X ve Bilinmeyen bir dil statüsünde olan. Bu ülke için Askerlik yapan, Vergi veren, her türlü yasaya mecburen uyan ama Kürt olduklarını söylemeleri dahi kanunen yasak olan bir Kürt kardeşliği mi?..
Wel hasıl daha neleri anlatalım? Minareyi çalanlar artık ona uygun bir kılıf da bulamıyor. Sırıtıyor. Çünkü artık mızrak çuvala sığmıyor…
5.Ben burada yine sayıları çok az olan iyileri istisna tutacağım, bizim İslamcı-Büyük Türkiyeci ve İslamcı olmayan Turancı cenah, nasıl komik bir açmazın içinde olduklarını görebiliyorlar mı acaba? Bir yandan bütün yönleri ile ceberut bir ulus Devlet inşası olan Türkiye ve Türkiyeliliği mutlak kutsal bir forma büründürerek yücelteceksiniz. Savunacaksınız. Öbür yandan ise Ulus devlet ölüm, yıkım, kan ve gözyaşı, felaket getiriyor, miadını artık doldurdu, bu artık savunulamaz ilkel bir milliyetçiliktir, Batı Emperyalizminin kötü bir oyunudur, diye bu formu tu kaka edeceksiniz. Ama içinde yaşadığınız ülkenin nasıl bir emperyal gücün en merkezi bir karakolu olduğunu, gözlerden ırak edeceksiniz.
(Bu arada gözleriniz aydın artık buna ciddi ciddi inan neo solak ucube solcu ve ümmetçi olduklarını sanan Kürtlerimiz de var) …
Öte yandan bu yetmezmiş gibi çok versiyonlu pek çok ecek, acak içeren, gerçekleşmesi hayal ötesinden bile zor bir “Ümmet” projesini özellikle kimi saf, dindar Kürtlerimizin kulaklarına üfüreceksiniz. Ama kusura bakmayın aradığınız o ebleh insan tipine artık ulaşılamıyor. Onları kuran firma, son ekonomik krizlerden dolayı iflas etti… Işıldayan gözlerin parlaklığına dayanamadı…
Dostlar eğer samimi iseniz sizlere bir teklifim var. Lütfen gerçekçi olalım. Allah, kullanıp felaha erelim diye bizlere bir akıl vermiş. Gelin o aklı hepimizin barış içre erişebileceği bir felah için kullanalım.
Bu saatten sonra tarihi ve insanların yaşayış biçimlerini birebir 1400 yıl öncesi bir formata götüremeyiz. İstesek de buna hiçbir şekilde gücümüz yetmez. Şu anda dünyada 200, islam coğrafyasında ise 50 civarında milli Devlet kurulmuş durumda. Bunların her birinin kendi nüfus ve ekonomik durumlarına göre bir milli Orduları, güvenlik teşkilatları, Askeri uçak, Savaş silahları… Vs. var.
Bütün bunları ortadan kaldırmak, onun yerine “tek Ümmet, tek Devlet” inşasına göz diken, böyle bir hayali olan bir akıl, insanlığı bir bütün olarak bir kan gölünün içine çekmekten başka bir şey yapamaz. Bu normal bir akıl işi olamaz Koca bir kâinatı, içindeki insan, canlı ve diğer bütün varlıkları Adalet ve merhameti ile yaratan yüce Allah’ın böyle bir şeyden hoşnut olacağını düşünmek bile abesle iştigaldir.
Bu niyet, Allahtan çok Şer ve kötülükten beslenen, kötücül şeytana hizmet etmek, onu memnun etmektir. Bu vahşi pratik yerine şunu yapabiliriz. Yeryüzünde yaşayan her millet ve kavmin bir beşeri coğrafyası vardır. Eğer gerçekten de dürüst, adil ve barışçıl bir dünya istiyorsak hangi milletin hangi coğrafyada hak sahibi olduğunu ve oranın gerçek isminin de ne olduğunu çok iyi biliyoruz.
Gelin herkesi üzerinde yaşadıkları coğrafyaları üzerinde hak sahibi yapalım. Dillerini, Kültürlerini, Dinlerini, inançlarını, meşru örflerini serbestçe, özgürce yaşamalarına imkân verelim. Herkese Hak, Adalet, Eşitlik ve Özgürlük şiarı ile Barbarlığın, savaşların, toprak işgallerinin. Kan ve gözyaşının önünü ebediyen tıkayalım.
Silahlanma ve Savaş pratiklerini bütünüyle ortadan kaldıralım. Savaşa ve silaha gedecek paraları insanların sağlığına, huzura, mutluluğa, refaha, alt yapıya, hukuk ve kültürün… Gelişimi için harcayalım. Madem mülk Allah’ındır, diyoruz ve hepimiz er ya da geç bir gün mutlaka öleceğimizi biliyoruz. O halde insanlığın utanç duyması gereken şu korkunç zengin fakir-ayrımını ortadan kaldıralım. Sultanın. Ağanın, Paşanın, Başkanın ve kölelerinin, nedim ve nedimelerinin olmadığı, herkesin eşit hukuku ve değerleri ile insan kabul edildiği, kardeş olduğu bir dünya kuralım. Irkçılık ve ötekileştirmeyi ve insanın utanç duyduğu bütün suçları utanç ve ayıplı suçlar kapsamına alalım. Sınırları sembolik bir hale getirelim. Bunun için de şu anda en uygun çatı ve format AB formatıdır. Bu formatı kendi değerlerimize göre uyarlayıp hukukumuzu ve dini ve toplumsal yaşamımızı barışçıl bir ruh hile yeniden formüle edelim. Bundan ne kaybedeceğiz? Bi Kurdî, ez bawerim em tiştikî wenda nakin. Kürtçesi ile,ben inanıyorum ki hiçbir şey kaybetmeyiz…
Sözü burada noktalama niyetine. “Seküler Kürt Selahaddin “in, Türkiyelilik şakasını hiç ciddiye almadan, konumuzu onun şu kıymetli cümleleri ile bitirelim.
“Gocunmadan, hiç bıkmadan ve usanmadan anlatmaya devam ederiz. Siz de anlamaya gayret edin lütfen. Çünkü Kürt sorunu aslında sizin de sorununuz.” Anlama ve anlaşılma çabasını karşılıklı sürdürmek diyalogu bir noktada başlatır. Anlatan anlatmaktan, dinleyen anlamaktan vazgeçtiğinde ya propaganda yapmaya başlarız veya gettolarımıza geri çekiliriz.”
Bi silavê Xwedê. Allahın selamı ile…
Kaynak: farklı bakış