KÜRT SİYASAL AKLI ve DEVLET

Kürt siyasal aklının siyasal birliktelik üretemeyip, bir anlamda çok merkezli olmasının altında belki de Kürtlerin kültürel algıları var.

KÜRT SİYASAL AKLI ve DEVLET

Yusuf Yavuzyılmaz yazdı;

"Kürtlerin siyasal bir ittifak sağlayamamasının altında yatan sosyolojik etkenler nelerdir” sorusu üzerinde durulmaya değer bir sorudur. Bu güne kadar soru üzerinde yüzlerce açıklama yapıldı; yapılmaya da devam ediyor.

Bu açıklamalardan biri olan, “Kürtlerin milli bir kimlik oluşturmasını ve ardından devletleşmesini dine bağlılıkları engelledi" şeklindeki sol/ materyalist yorum gerçekçi değildir. Kürtlerin devlet kuramamalarında çok değişik sosyolojik faktörlerin etkisi olsa gerek. Öte yandan din, Kürtlerin dışındaki diğer etnik grupların devlet olmasını engellememiştir. Bu nedenle olayı sadece din üzerinden anlamlandırmak mümkün değildir. Öyle görülüyor ki, Kürtlerin devlet olmasını engelleyen Kürt siyasal aklının yapısıdır ve bu yapı ayrıntılı incelemelidir. Kürt siyasal aklının, Kürtlerin siyasal bir birliği öngören bir siyaseti neden üretemediği sorusu önemlidir. Öyle görülüyor ki, bu sadece din ile izah edilecek bir sorun değildir. Kaldı ki, İslam siyasal aklının ortay çıktığı andan itibaren bir devlet organizasyonu ürettiği sabittir.

Kuşku yok ki, dinin öngördüğü siyasal organizasyonun ulus devlet örgütlenmesinden farklıdır. Ancak buna rağmen halkları Müslüman olan toplulukların hemen hepsi ulus devlet üretmişlerdir. Din, ulus devletin parametreleri ile uyuşmadığı halde İslam ülkelerinin tamamı ulus devlet formundadır.

Burada üzerinde durulması gereken soru, diğer ulusların devlet kurmasına engel olmayan/olamayan dinin, neden sadece Kürtlerin devlet kurmasına engel olduğudur. Öyle görülüyor ki, başka parametrelerin olması gerekir. Kaldı ki, İslam inancı, Aziz Peygamberin mücadelesi dikkate alındığında devlet kurmayı yasaklayan bir siyasal anlayış önermemektedir. Üstelik İslam belli bir siyasal model önermemiş, sistemin değerleri üzerinde durmuştur. Bu değerler temel alınarak oluşturulacak model ümmetin içtihadına bırakılmıştır.

Kürt siyasal aklındaki sol/sosyalist ideolojinin hakimiyeti ve dinin bu parametreler ile okunması sonucu etkin olan siyasal akıl, dinin Kürtlerin devletleşmesinin önünde engel olduğu tezinin işlemiştir.

Öte yandan, imparatorluklar, ulus kimliğini aşan yapılanmalar olduğu için, ulus devlet anlayışından söz edilemez. Ulusal devletler, imparatorlukların çözülmesinden sonra oluşmuştur. İşte bu çözülme sırasında diğer halklarda oluşan milliyetçilik akımının Kürtlerde neden oluşmadığının sosyolojik sebepleri olmalıdır. Ulus devlet kurabilmek için ulusal bir kimliğe ihtiyaç vardır. Kuşkusuz bu kimliğin alt yapısını oluşturan ideoloji de milliyetçiliktir. Osmanlı sonrası Türk milliyetçiliği inşa edilerek ardından Türk devleti kurulmuştur.

Aslında bütün milliyetçilikler aynı zeminden hareket ederler. Türk milliyetçiliği gelişimini tamamladığı zaman diliminde, Kürt milliyetçiliği gerekli gelişimi sağlayamamıştır. Daha açıkçası Türkiye Cumhuriyetine giden yolda oluşan Türk milliyetçiliği düşüncesi Kürtlerde bir asır sonra etkili olmaya başlamıştır.

Türk ve Kürt milliyetçiliği için İslam, bu ideolojileri destekleyecek şekilde araçsallaştırılmaktadır. Bu ideolojiye mensup olan entelektüeller zamanla İslamcılıktan ayrıldıklarını, İslamcılığın yetersiz kaldığını ve daha derinde aslında İslam'ın milli bilincin oluşmasını engellediğini iddia ederler. Bu analiz gerçekten doğrudur. Çünkü İslam ve İslamcılık içinde ulus devlet formunu oturtmak zordur. Bu yüzden Ziya Gökalp'in Türk milliyetçiliğini inşa etmek için kullandığı terminolojiyi Kürtçeye tercüme etmek gerekir. Ziya Gökalp ve Yusuf Akçura, İslamcılığın artık çözüm olamayacağını söyleyerek milli devlete ve milliyetçiliğe evrilmişlerdir. Bu evrilmede din engelleyici bir faktör olmamış, hatta milli devletleri onaylayacak bir yoruma gidilmiştir.

Bu süreçte kurulan Türkiye Cumhuriyetinin ideolojisi, milliyetçilik ve laiklik olmuştur.

Kürtler de devlet kurmak istiyorsa, Türk milliyetçileri gibi aynı süreçten geçmek zorundalar. Milliyetçilik bilir ki, teorik olarak İslam, kavramsal sistemi dolayısıyla ulus devlete ve onun ideolojisine cevaz vermez. Bu yüzden Türk ve Kürt milliyetçileri doğal olarak Kur'an' a seçmeci yaklaşmak ve semantik müdahaleden geçirerek okumak zorundadırlar.

Ulus devletin tarihin vazgeçilmez idesi olduğu düşüncesinin tarihsel olduğu açıktır. Bu iddia, milli devletlerin kuruluş nosyonu olarak tarih sahnesine çıkmıştır.

 

Peki, bütün kavimler Kur'an kavramlarına semantik müdahaleler yaparak kendi ulus devletlerini kurdukları bir ortamda Kürtler neden bundan istisna olsun? Bu soru son derece tutarlı ve ahlaki bir sorudur. Bundan dolayı Kürt entelektüelleri devlet kurmak istiyorlar ise İslam'ın evrenselliğini üzerinden değil, diğer halklar gibi milliyetçiliği temel almak ve eşitlik üzerinden yürümek zorundalar.

İslam'ın bu yürüyüşü onaylayıp onaylamadığı çok belirleyici değildir. Sorun kurulan ulus devletlerin demokratikleşme potansiyeli ufkuyla da yakından alakalıdır.

Batılı ulus devletleri izleyen İslam devletleri, Batılı devletlerin demokrasi ve hukuk yönünde attıkları adımları atamadılar. Bu yüzden kurulan ulus devletler kendi kültürleriyle mücadele eden otoriter yapılara dönüştü.

Bakalım Kürtler hem devletlerini kurup, hem de ulus devletin kurucu ideolojisi olacak Kürt milliyetçiliğini nasıl uygulayacaklar. Kim bilir belki de yepyeni bir model ortaya çıkar.

Türk ve Kürt siyasal aklının paradigması önemli ölçüde örtüştüğüne göre çok iyimser olmamak, dahası ihtiyatlı olmakta fayda var. Çünkü milliyetçilik, kuruluş döneminde barışçıl, iktidar olduktan sonra faşizme evrilmeye elverişlidir.

Zaten devlet kurmuş milliyetçilikle kuruluş dönem milliyetçiliği karşılaştırmak çok anlamlı değildir. Onun için Türk ve Kürt milliyetçiliği eşdeğer siyasal akımlar değildir.

Kürt siyasal aklının siyasal birliktelik üretemeyip, bir anlamda çok merkezli olmasının altında belki de Kürtlerin kültürel algıları var. Ahmed-i Hani’nin dediği gibi;

“Ne kadar mertliğe düşkünse onlar

O kadar minnetten nefret duyarlar.

Erdemi, Erliği; bu tabiatı

Bırakmaz üstüne alsın minneti.

Birbirine karşıt, hasımlar ancak

Odur ki, arada yoktur ittifak.”

Öyle görülüyor ki, bütün tartışmalar bizi şu sorunun eşiğine getirdi: “Türkiye gibi Türk ve Kürt nüfusunun iç içe geçtiği/ heterojenleştiği bir toplumda ulus devlet modeli gerçekçi bir model midir?”