Kürt seçmenlerin ya da (Kürt meselesini temel siyasi hassasiyet kabul eden önde kesimin) oyları, bu oylar ve HDP arasındaki ilişki önümüzdeki seçimin ana meselelerinden birisi olacak.
Kamuoyu araştırmaları Cumhur ittifakı ile altılı masa etrafında toplanan partilerin toplam oylarını aşağı yukarı denk gösterirken, dengeyi bozan HDP oyları oluyor. Yüzde 11 ila 14 arasında değişen bir oy potansiyeli, HDP’yi seçim sonuçları bakımından belirleyici bir konumda tutuyor.
Buna karşın hem iktidar hem muhalefette genel eğilim peşinden koştukları bu oyları HDP’den ayrı telakki etmek üzerine kurulu. Bu istikamette HDP’ye aldıkları mesafe her geçen gün artıyor.
İktidar cenahına ilişkin söylentiler malum. Erdoğan’ın İmralı’ya yeni vaatlerle, seçim sonrasına uzanacak yeni bir “çözüm” önerisi getirdiği iddia ediliyor. Doğru ya da yanlış, mümkün ya da değil, bilmiyoruz. Ancak iktidarın hedefi ve niyeti belli, Kürt oylarını bölmek, mümkünse kendisine çekmek. Bu istikamette bir tür harekete geçecek.
Muhalefet tarafında, altılı masanın HDP’yle formel bir ilişki kurması git gide bir ihtimal olmaktan çıkıyor. Başta Mithat Sancar olmak üzere HDP’lilerin ve HDP’nin siyasi sistemin merkezinde yer alma, birleşik muhalefetin parçası olma, ortak demokrasi mücadelesine katılma ya da bu çerçevede iş birliği talepleri formel olarak karşılıksız kalmış durumda. Bundan sonrası için de pek ışık görünmüyor.
Altılı masa ortak ilkeler, geçiş süreci, iktidar paylaşımı modelleri üzerine çalışıyor. Bunlar, bir tür siyasi program ve seçim beyannamesini hazırlıkları anlamına geliyor. HDP, bu çalışmaların hiçbir kısmında yer almadı ve almayacak. İYİ Parti’nin keskin tavrı, cumhurbaşkanlığı adayının tespitinde de HDP’nin kamuoyu önünde, yüksek sesle ve bir siyasi parti olarak fikrinin alınmasını pek mümkün kılmayacaktır. Bu durumda, altılı muhalefet cumhurbaşkanı adayının HDP’ye yapacağı kişisel ziyaret ve isteyeceği kişisel destek talebi ve Kürt seçmenin Erdoğan karşısında kendisine oy vereceğinin ummak dışında adım atması da söz konusu olamayacaktır.
Bu durum öncelikli olarak Kürt meselesini temsil eden, ülkenin 3. büyük partisinin dışlandığı bir muhalif alan ve siyaset alanı inşasını ifade ediyor.
Türkiye’de sağdan sola, İslami kesime farklı eğilimlerin otoriter bir iktidar karşısında ilk kez birlikte hareket ettiklerini unutmayalım. Böyle bir dönemde bile, Kürt aktör ve temsili dışlanıyor, en azından marjinalleştiriliyor. Bu durum, iktidardan muhalefete kadar farklı vurgularla hakim siyasi tasavvur haline geliyor. Bu koşullarda seçimleri kim kazanırsa kazansın, en azından yürütme gücü ve Kürt sorunun ele alınması bakımında kurum, aktör, temsilci, muhatap anlamında anlamında “Kürtsüz” bir siyasi arena ufku görünüyor.
HDP bu durumda ne yapacaktır?
Objektif olarak bakıldığında bu partinin önünde üç yol var.
1- Kişisel olarak -pek ihtimal vermemekle birlikte- iktidarın pazarlıklarına açık durmak…
2- Muhalefetin biçtiği, bağımlı değişken rolüne ve Kürtsüz siyasi arena tasavvuruna Erdoğan’ın seçimleri kaybetmesi adına razı olmak…
3- HDP iddiaları ve beklentileriyle siyasi alanda yer tutmasına yönelmek, toplumsal temsil gücünü siyasi güce dönüştürmeye çalışmak…
HDP’ye yakın duran ihtimal sanırım üçüncüsüdür.
Bu ihtimalin yöntemi tektir: HDP’nin kuvvetli bir isimle ve seferberlikte, ilan edilmiş tutum belgesi çerçevesinde kendi cumhurbaşkanı adayı göstermesi. İlk turda alacağı anlamlı bir oyla, muhalefet cephesinin kendisini görmesini ve masaya oturmasını sağlamak…
Muhtemel gidiş budur.
Kaynak: farklı Bakış