Türkiye’nin cumhuriyet tarihinden bu yana en önemli iç meselelerinden birisi olan Kürt meselesinin ulusötesi alana intikal etmesi ilk olarak Almanya özelinde meydana geldi.
Bu duruma da diğer birçok toplumsal değişime sebebiyet verdiği gibi Almanya’ya yapılan göç serüveni öncülük etti.
1960’lı yıllarda Almanya’nın, büyüyen sanayisinde çalıştırmak üzere işçi ihtiyacını karşılamak için Türkiye, Yunansitan, Portekiz, İtalya gibi birçok ülkeden insana kapılarını açmasıyla başladı bu süreç.
Türkiye’den giden ilk işçi gruplarının ardından doğu ve güneydoğu illerinden işçi alımı hızla devam etti ve bu dönemde Almanya’ya hatırı sayılır bir Kürt işçi göçü oldu.
Özellikle 1966 Varto Depremi gibi münferit bazı hadiseler Kürtlerin Almanya’ya göç etmesine ivme kazandırmıştı.
1970’li yıllarda Almanya’daki ekonomik kriz her ne kadar yabancı işçi alımının durdurulmasına sebep olduysa da, turist olarak ya da illegal yollarla buraya gelen birçok göçmen yasal statü elde etti.
1973 yılında Aile Birleşimi Yasasının onaylanması ile Kürtler sadece dilleri ve geleneklerini getirmek ile kalmadı ve birçoğu akrabalarının da Almanya’ya gelmesini sağladı.
Öyle ki birçok göçmen henüz reşit olmayan yakın akrabalarını da Almanya’ya getirebilmek saikiyle kendi nüfuslarına geçirdiler ve ailelerin birleştirilmesi bu nüfusun varlığının korumasını sağladı.
Bu göç dalgasının kısa bir süre ardından Türkiye siyasi tarihinin en büyük olaylarından birisi olarak telakki edilebilecek 12 Eylül 1980 darbesi gerçekleşti.
Kenan Evren'in yönettiği bu askeri darbenin ardından, çoğulcu demokrasi anlayışı yerini tekrar çoğunlukçu demokrasiye bıraktı ve Türkiye’de yaşayan farklı etnisitelerin hak ve hürriyetlerine belki de hiç olmadığı kadar ciddi kısıtlamalar getirildi.
20 binden fazla sivil toplum kuruluşu kapatıldı, binlerce dergi ve film yasaklandı. Bu baskıcı askeri yönetim altında yaşamak istemeyen, içinde Kürtlerin de bulunduğu on binlerce Türk vatandaşı diğer ülkelere iltica talebinde bulundu.
Almanya ise bu anlamda Kürt sığınmacılar için önemli bir destinasyon haline geldi.
Sözkonusu sığınmacıların çoğu sol kanat örgütlerinin üyelerinden oluşuyordu.
1980-1989 yıllarında Kürtlerin de aralarında bulunduğu yaklaşık 120 bin insan Almanya'ya çeşitli diasporik ağlar üzerinden ya da bireysel olarak gelmiş ve iltica talebinde bulunmuştu.
Bu göç dalgası sonrasında malul olan yoğun Kürt nüfusu Almanya’da çeşitli dernekler ve çatı organizasyonlar kurmaya başladı. 1990'lı yıllara gelindiğinde ise Kürtler artık Almanya'da önemli bir nüfusa sahiptiler.
Kürtler Almanya'da mukim oldukları yıllarda dernekleşme çalışmaları başlatmışlardı.
1970´li yılların başlarında birçok Kürt derneği kurulmuş ve nihayetinde bu dernekler 1979'da Kürdistan İşçi Dernekleri Federasyonu (KOMKAR) isimli bir çatı örgüt etrafında toplanmışlardı (Almanya'da ilk defa isminde Kürdistan kelimesini ihtiva eden bir dernek resmen faaliyete geçmiş oldu).
1980'li yıllara gelindiğinde ise PKK terör örgütü ve ona yakın veya örgütün uzantısı olan dernekler faaliyetlerini hızlandırmaya başladılar.
Böylece Almanya'daki bu Kürt varlığı Almanya, Türkiye ve Kürtler üçlüsünü birbirine bağlayan basit bir göç hikayesinin ötesine geçmiş oldu.
PKK hızla örgütlenerek Almanya içinde kampanyalar düzenlemeye başladı. Kendi ayrılıkçı taraftar cephesini genişletmek üzere Almanya’da yaşayan Kürt topluluklarını kullanmaktan geri durmadı.
Bu fenomenin bir sonucu olarak Kürt meselesinin geleneksel tasvirine yeni boyutlar eklendi ve söz konusu olaylar silsilesi Almanya’nın neredeyse bir iç meselesine dönüştü.
Almanya bu anlamda PKK’nın yürüttüğü mücadelede kısa bir süre içinde "ikinci cephe" haline gelmişti. 1
PKK’nın Avrupa’da sahneye çıktığı yıllar
Almanya İç İstihbaratı Anayasayı Koruma Dairesi, 1983 yılında henüz PKK’dan bahsetmemekteydi (hatta dönemin raporlarında Kürtler için ayrı bir başlık bile bulunmamaktadır).
Fakat çok geçmeden PKK, 1984 yılında gerçekleştirdiği bir örgüt içi infazı dolayısıyla Almanya’nın radarına girdi ve ilk kez bu olayla söz konusu raporlara dahil oldu.
Hessen Eyaleti'nin 1984 yılı Anayasayı Koruma Dairesi Raporu örgüt üyesi Zülfü Gök’ün yine bir Kürt tarafından öldürüldüğünü konu etmekte ve aynı rapor yine İsveç’te de benzeri bir örgüt içi infaza dikkat çekmekteydi.
Öte yandan bu raporlarda PKK henüz bir terör örgütü olarak sınıflandırılmamakta ve defaatle eylemlerinin içe yönelik olduğu vurgusu yapılmaktaydı.
1985 yılına gelindiğinde PKK Almanya’da protesto ve mobilizasyon faaliyetlerine yoğun şekilde başlamıştı ve bu tarihten itibaren PKK Almanya İç İstihbaratı Federal Anayasayı Koruma Dairesi'nin (Bundesverfassungschutz) nihayet yörüngesine girmiş ve daire PKK’yı izleme kararı almıştı.
1985 yılı Anayasayı Koruma Dairesi raporlarında Kürtler için artık yeni bir alt başlık açılmış ve böylece PKK’nın eylemlerine ve hedeflerine yer verilmişti.
Aynı raporlarda Avrupa genelinde İsveç, Danimarka, İsviçre ve Fransa'daki eski PKK yöneticileri ile birlikte PKK’ya muhalif kişilere karşı yapılan infazlara da yer verilmekteydi.
Nihayet 1986 yılı Hessen Eyaleti Anayasayı Koruma Dairesi raporunda PKK’nın bir terör örgütü olduğu zikredilse de, örgüt henüz bir yasağa veya müeyyideye tabi tutulmamıştı.
1987 yılı Hessen eyaleti raporlarında ise PKK’nın yalnızca terörizme varan örgüt eylemlerinden bahsedilmekteydi.
Yine dikkatlere sunmakta fayda gördüğümüz, aynı raporda zikredilen ilginç bir olay PKK’nın o dönemde Almanya’da nasıl bir konfora sahip olduğunun da önemli bir göstergesidir:
27 Temmuz 1987 günü Alman Polisi eski bir PKK yöneticisinin kaçırıldığı/alıkonulduğu şüphesi dolayısıyla Köln’de PKK taraftarlarına ait 5 eve baskın yapmıştı.
Baskında sahte pasaport yapmak üzere kullanılan materyal ve enstürmanlara ve farklı para birimlerinde 700 bin mark paraya el konuldu.
Ayrıca 4 Ağustos günü Almanya genelinde yine terör şüphesiyle PKK üst düzey yöneticilerinin evlerine baskınlar düzenlendi.
Bu baskınlar sonucunda, özellikle de el konulan 700 bin mark para dolayısıyla Avrupa genelinde PKK’nın eylemleri artmaya başladı. Gelinen nokta oldukça ürperticiydi.
Olayın hemen akabinde Bern ve Viyana Alman konsoloslukları PKK tarafından işgal edildi. Avrupa'da birçok şehirde Lufthansa büroları ve Alman Radyo ve TV temsilciliklerinde eylemler yapıldı, buralara baskınlar düzenlendi.
Aynı şekilde Almanya içinde de TV kanallarına yapılan baskınları, 7 Ağustos’ta Gießen Belediye Başkanının ofisinin basılması olayı takip etti.
Yine aynı gün İsveç’te yasayan PKK sözcüsü Avukat Hüseyin Yıldırım, Bonn’da yaptığı basın açıklamasında “Kürt halkı, ele konulan bu parayı, gerekirse zorla parça parça geri alacak” ifadelerini kullanmaktan çekinmedi.
Savcılık Anayasal Kurumları tehdit gerekçesiyle Yıldırım aleyhinde bir soruşturma başlatsa da hadisenin ardından çok kısa bir süre sonra el konulan para tekrar örgüte iade edildi. 2
Bir sonraki yazıda PKK’nın Almanya’da artan faaliyetleri ve yasaklanma sürecini ele alacağız.
1 Claus Leggewie 1996 “How Turks became Kurds, not Germans”
2 Hessen Verfassungsschutzbericht 1987 sayfa 52