Adnan Boynukara yazdı;
Siyasetin çeşitlendiği ve ittifak denklemlerinin netleştiği bu süreçte, tartışılan konulardan birisi de ‘Kürt Meselesi’. Farklı dinamiklerden etkilenmekle birlikte, HDP’nin 31 Mart yerel seçimlerinde oynamış olduğu rolün de bu tartışmada belirleyici olduğu açık. Siyasetsizliğin ve aritmetiğe esir olmanın etkili olduğu siyasi atmosferde, bunun kıymetli olduğunu ifade etmek gerekir. Ancak tartışmanın doğru bir zeminde ve düşünsel bütünlüğü olan kavramlarla yapıldığını söylemek zor. Bilerek ya da bilmeyerek farklı konular birbirine karıştırılıyor veya farklı başlıklar aynı bağlam içinde değerlendiriliyor. Bu durum ise hem kimi fay hatlarını tetikliyor hem de çözümsüzlüğü kalıcılaştırıyor.
Aslında gündeme getirilen ve tartışılan konu, ‘Kürt meselesi’ ve ‘PKK’nın yürüttüğü terör faaliyetleri’ olmak üzere iki ayrı başlığa sahip. Meseleyi doğru bir zeminde konuşmak ve var olan sorunları çözmek için oldukça girift, birbirinden etkilenen, birbirini besleyen bu iki kavramı ayrıştırmak önemli. Bu yapılmadan, her şey sadece Kürt Meselesi kavramı üzerinden konuşulduğunda birçok cevapsız soru ortaya çıkıyor. Mesela iki temel soruya değinmek gerekirse; (1) “Kürt Meselesi ifadesiyle neyi kast ediyorsunuz ve kavramsal çerçeveyi nasıl tanımlıyorsunuz?”, (2) “PKK’nın yürüttüğü terör faaliyetleri ile bu kavram arasındaki ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?” Şayet bu ayrıştırma yapılmıyor ve ilgili sorulara cevap verilmiyorsa, tartışmanın doğru bir zeminde yürüdüğünü söylemek mümkün değil. Hatta, tartışmadan kaçınıldığı ve kimi sorunların gizlenmek, örtülmek istendiği gündeme gelebilir.
Kürt Meselesi
Çok sık kullanıldığı için öncelikle Kürt meselesi kavramını somutlaştırmakta yarar var. Oldukça kısa ve genel tanımıyla Kürt meselesi; bireysel ve toplumsal haklar/talepler meselesidir. Temelde devletin demokratik işleyişi, cari hukukun uygulanması ve insanın doğuştan sahip olduğu haklarla ilgilidir. Bu yönüyle de ülkeye vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesi ilgilendiren genel demokratikleşme başlıklarından birisidir. Devletin demokratik dönüşümü tamamlandığında, demokratik işleyiş her alana hâkim olduğunda ve var olan hukuka riayet edildiğinde kendiliğinden çözülebilecek bir meseledir. Geçmiş yıllarda, mevzuatın demokratikleşmesi anlamında önemli düzenlemeler yapılmıştı. Ancak son dönemde mevzuatta ortaya çıkan kimi sorunlarla birlikte, problemin asıl nedeni, yönetim süreçlerine ilişkin siyasal tutumlar ve anlayışlardır. Yaşanan sorunlar büyük oranda, uygulama süreçlerinde ortaya çıkan sorunlu uygulamalar, kimi yöneticilerin ‘problemli’ yaklaşımları ve toplumsal psikolojinin yönetilmesiyle ilgilidir.
Siyasal İklimin Değişmesinde Ne Etkili Oldu?
Kürt Meselesine ilişkin olumsuzluğu derinleştiren siyasal iklimin, tek başına, siyaset kurumunun doğal bir tercihi olduğunu söylemek zor. Bu nedenle, siyasal iklimin ortaya çıkmasında etkili olan faktörleri hatırlamakta yarar var. Bu kapsamda; (1) FETÖ’nün yargı ve kolluk eliyle ülkeyi ‘esir’ alma girişimleri, (2) PKK talimatıyla yapılan ‘özyönetim’ ilanları, (3) PKK’nın terörü şehirlere indirme girişimi ve “kıra dayalı şehir gerillacılığına” (hendek olayları) ilişkin taktik adımları, (4) Örgütün, Temmuz 2015’de ilan ettiği ve “devrimci halk savaşı” olarak adlandırdığı terör saldırıları, (5) PKK ve IŞİD’in eşgüdümlü olarak ülkedeki fay hatlarını tetiklemeye yönelik terör saldırıları ve (6) 15 Temmuz darbe girişimi gibi başlıklar sayılabilir. Bu noktada, PKK ile IŞİD’in eşgüdümlü olarak, Türkiye’deki farklı fay hatlarını hedefleyen ve yüzlerce insanımızın hayatına mal olan terör saldırılarını unutmamak lazım.
Bunların tümü, etkileri farklı olmakla birlikte, yeni bir siyasal iklimin ortaya çıkmasına neden olan faktörler. Buna rağmen bu durumun arızi olduğunu söylemek mümkün, dolayısıyla da ülkedeki siyasal iklim ve kimi dış faktörlerden etkilenen yönetim perspektifiyle ilgili olduğu için aşılması zor değil. Tehdit olarak değerlendirilen konular gündemden çıkarsa, arızi durumu aşmak kolaylaşır.
PKK’nın Terör Faaliyetleri
Siyasi partilerin ve aktörlerin tartışmalarda ‘yok saydıkları’ veya ‘örttükleri’, ancak üzerinde kafa yorulması gereken ana konu, PKK’nın yürüttüğü terör faaliyetleridir. Yani; vatandaşların can-mal güvenliğini ve devletin hakimiyetini doğrudan tehdit eden faaliyetlerdir. Bu nedenle tartışılması ve konuşulması gereken ana mesele, terörün nasıl sonlandırılacağı meselesidir. Bu konuda fikir ve görüş beyan edilmiyorsa, Kürt Meselesi’ne ilişkin kurulan cümlelerin somut bir karşılığı olduğunu söylemek güç. Soru şu; 37 yıldır devam eden terörü sonlandırmak için nasıl bir yöntem öneriliyor, terörü sorun olmaktan çıkarmak için ne yapılacağı düşünülüyor? Yürütülen tartışmaları dikkate aldığımızda ise bu tür somut soruların konuşulduğunu ve bunlara somut cevaplar verildiğini söyleyecek bir veri yok. Verinin olmaması, konunun yeniden güvenlik bürokrasisine havale edilmesi anlamına gelir ki, buradan da sağlıklı bir çıkış bulmak çok zor. Dolayısıyla; Kürt Meselesi başlığında oldukça ileri cümleler kurulurken, terörü sonlandırma konusunda ne düşünüldüğünün, nasıl bir yöntem önerildiğinin açıklanmaması ciddiye alınması gereken bir sorun olarak ortadadır.
Kavramsallaştırma ve Ayrıştırma Neden Yapılmıyor?
Olan biteni en iyi izlemesi ve fikir beyan etmesi beklenen siyaset kurumunun, bahsettiğimiz iki kavramı birbirine karıştırmasının normal olmadığı açık. O zaman ayrıştırmanın neden yapılmadığı ve tartışmanın neden tek bir alana yönlendirildiğinin üzerinde durmakta yarar var. Çünkü asıl önemli olan, örgütün yürüttüğü terör faaliyetlerinin sonlandırılması konusunda neyin söylendiği veya önerildiğidir. Siyaset kurumunun bu tutumu sergilemesinin nedenini iki ayrı başlık üzerinden değerlendirmek mümkün.
İlki; siyaset kurumundaki kimi aktörlerin, kendi pozisyonlarını sıkıntıya sokmamak için bu kavramları bilinçli olarak ayrıştırmadıkları ve kolay olan üzerinden görüş belirtmeyi tercih etmeleridir. Bu çok yaygın bir durum. Herkesin kolay olanı seçip, genel geçer ifadeler kullandığı bir konuda söylenen sözleri tutarlı ve sorun çözücü yaklaşım olarak değerlendirmek zor. Çünkü hem fikri takip hem de söylenen sözlerin karşılığının olup olmadığını sorgulayan bir mekanizma yok. Sergilenen tutum günü kurtarabilir ama geleceğe ilişkin bir şey ifade etmez.
Hâlbuki ülkenin ihtiyacı, geleceği kurgulayacak çözümler bulmak ve bunları tutarlı bir mantıksal çerçeve içinde dile getirmektir. Kimi siyasetçilerin kendi pozisyonlarını tahkim etmek için Kürt Meselesi konusundaki fikirlerini paylaşıp, iktidarı PKK’nın yürüttüğü terör faaliyetlerini sonlandırmaya yönelik girişimler üzerinden mahkûm etmeye çalışmaları önemli bir handikaptır. Neredeyse gelenekselleşmiş bu tutumun sürdürülmesi hem çelişkidir hem de sorunun derinleşmesine hizmet etmektedir. Bunun sorgulanması gerekir.
Bahsettiğimiz ayrıştırmanın yapılmamasının nedenlerinden diğeri ise yeni sistemin doğal sonucu olarak ortaya çıkmış olan ittifak denklemleri meselesidir. Birçok siyasetçi ve parti, içinde oldukları ittifak denkleminin zarar görmemesi için bahsettiğimiz kavramları ‘bilinçli’ olarak karıştırmaktadır. İttifak kaygısı, terörle mücadele ve terörü bitirmek için başka yollar mümkün mü arayışının gözden kaçırılmasına neden oluyor.
Bilerek veya Bilmeyerek PKK Tezlerine Destek Olmak
Öncelikle şunu ifade edelim; PKK’nın, yürüttüğü terör faaliyetlerini, Kürt Meselesi’nin varlığıyla gerekçelendirdiği ve terörü de bu meseleyi çözmenin enstrümanı olarak kullandığını biliyoruz. Örgüt bilinçli olarak bu iki konuyu iç içe değerlendiriyor. Örgütün kurduğu tuzağa düşmemek ve tezlerine destek veriyor pozisyonunda kalmamak için bahsettiğimiz ayrımın yapılmasında, iki konunun ayrı ayrı değerlendirilmesinde yarar var. Ayrıca çözüm konusu konuşulurken farklılığa dikkat edilmez ve iç içe geçmiş olan konular doğru tanımlanmazsa, sağlıklı bir adım atmak da zorlaşır. Bahsettiğimiz türden bir hataya düşmemek için siyasetin; terörün sonlandırılması konusunda, anlamlı ve tutarlı siyasal tezler geliştirmesi gerekir. Siyaseten ‘riskli’ bulunduğu için olsa gerek, birçok siyasi parti benzer reaksiyoner tutumları tercih ediyor. Reaksiyoner yaklaşımlar ile sorunu çözmenin ise mümkün olmadığı ortada.
Kürt Meselesi ile PKK’nın yürüttüğü terör faaliyetleri konusunun ayrıştırılması, örgütün toplumsal zeminini büyük ölçüde etkileyecektir. Bu tür bir ayrım yapılmadığında bireysel ve toplumsal haklar ötelenebiliyor. Ne zaman ki terör olayları artıyor, bireysel ve toplumsal haklar üzerinde siyasi tasarruf da artıyor. Haklar yok sayılabiliyor. Haklar ile terör faaliyetleri arasında ilişki kurulduğu için bunların karşılanması terörün sonlanmasına endekslenebiliyor. Bu ise bilerek ya da bilmeyerek PKK tezlerine destek vermek ve örgütün üzerine oturduğu toplumsal zemini güçlendirmek sonucunu ortaya çıkarıyor. Bunun doğru olduğunu söylemek ise mümkün değil.
Engelleyici Dinamikler
Doğru olmadığını değerlendirdiğimiz bu tutumun temel nedeni ise devlet aygıtına ve siyasi partilere egemen olan kadroların zihni yapılarıdır. Olumsuzluğu besleyen üç faktörden bahsetmek mümkün. (1) Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, olan biten her şeyi Kürt Meselesi kavramı çerçevesinde konuşmak. Bu ise bireysel hakların ve demokratikleşmenin ötelenmesi anlamına geliyor. Daha da olumsuz olanı, bu hakların karşılanmasının, PKK’nın yürüttüğü terör faaliyetlerinin sonlanmasıyla ilişkilendirilmesidir. (2) Bireysel ve toplumsal haklar konusunda atılan en ufak bir adımın, PKK’ya taviz olarak değerlendirilmesi ve siyasetin bu gerekçe üzerinden bloke edilmesi. (3) Kürt Meselesi’nin çözülmesinin ve PKK’nın yürüttüğü terör faaliyetlerinin sonlandırılmasının topluma, ülkeye, devlete, bölgeye ve dünyaya kazandıracakları konusunda bir öngörüye sahip olunmaması.