Ali Fikri Işık yazdı;
Terry Eagleton “Edebiyat Kuramına Giriş” adlı kitabında, İngiliz Edebiyatı’nın, organik toplumsal kültürün biçimlenmesinde oynadığını rolü anlatırken şöyle yazıyordu: 1920’lerin sonunda ve 1930’larda Cambridge’te belli türden bir İngiliz Edebiyatı öğrencisi olmak, sanayi kapitalizminin en bayağılaştırıcı özelliklerine karşı girişilen bu diri polemik saldırıya katılmak demekti. İngiliz Edebiyatı öğrencisi olmanın sadece değerli değil, aynı zamanda hayal edilebilecek en önemli yaşam biçimi olduğunu -XX. yüzyıl toplumunun XVII. Yüzyıl İngiltere’sinin “organik” cemaatine geri dönmesine karınca kararınca katkıda bulunduğunu, uygarlığın en ilerici kesiminde yer aldığını- bilmek memnuniyet verici bir duyguydu. Cambridge’e mütevazi bir tavırla sadece birkaç şiir, bir-iki roman okurum diye gelenler yanılgılarının hemen farkına varıyorlardı; İngiliz Edebiyatı herhangi bir disiplin değildi, bütün disiplinlerin merkezinde yer alıyordu, hukuk, bilim, siyaset, felsefe ve tarihten kıyas kabul etmeyecek şekilde üstündü.”
Eagleton’dan bu satırları okurken içimin acıdığını, şimdi bile hatırlıyorum. Kitaptan bu dip notu, kusmuk defterime kaydettiğim tarih, 2004 Haziran ayıydı. Demek ki kader bu referansı bu yazıya nasip etmiş!
Kim ne söylerse söylesin, “organik Kürt kültürünün” merkezini artık Kürt edebiyatının temsil ettiğine inanıyorum. Akademilerden büyüyüp serpilen, Kurmanci disiplinlerden söz etme imkanına sahip olmadığımıza göre, Kürt edebiyatını diğer Kurmanci disiplinlerin merkezi olarak da ifade etmekte hiçbir sakınca görmüyorum.
Kürt dili, kendi kendisini temsil eden meşru ve yasal bir hukuk içinde, egemen bir dil olma özelliği taşımadığı içinde, edebiyat ürünlerinin baskın niteliği alegoriktir. Söz konusu alegori diğer bütün disiplinlere de sirayet eder. Dünyanın dilsel tarihinin evrimine baktığımız zaman da gördüğümüz en önemli semptom, edebiyatın olgunlaşmadan, akademinin gelişme imkânı bulamadığı tespitidir.
Ve yine kim ne derse desin Kürt Edebiyatı, kendi tarihinin en olgun dönemini yaşıyor. Kurgu, karakterler, hikayelerin olay örgüleri, anlatım teknikleri ve son tahlilde bir dünya inşa etme becerisi evrensel düzeydedir. Roman, hikâye ve şiir olarak, dünyanın bütün dillerinde Kürtçe konuşabilme becerisi ve potansiyeline sahiptirler.
Durum buyken, bu muhteşem edebiyat karşısında oluşan sessizlik ve ölü toprağı anlamak mümkün olmuyor.
Unutmayalım, dil sadece, basitçe bir iletişim aracı değildir; dil aynı zamanda düşünce üretebileceğimiz tek ve alternatifsiz düşünce üretme trenimizdir. Kürtçe adına düşünce üreten en geniş form ise hiç kuşkuya yer yok ki, edebiyattır. Deyim yerindeyse çağdaş aklımızın en etkileyici metinlerin bu edebiyatta yer alıyor. Bir ulusun kendi aklına bu kadar yabancılaşması, akıl alır gibi değil. Bir ulusun kendi aklını teşvik etmesinde bu kadar tereddüt göstermesi, hiç samimi değil.
Bugünler de neredeyse herkes Kürt dili bayraktarlığına soyunmuş durumda. Bu doğru bir tavırdır ve enerjik biçimde de desteklenmelidir. Ama dil konusundaki en büyük samimiyet o dilin ürünlerini teşvik etme samimiyetinden başka bir şey olamaz
Basitçe soruyorum neden Kürt Edebiyatı ödüllerini dağıtan bir kurum yok? Bu dil bu kadarlık bir özen ve yatırımı hak etmiyor mu? Bir dili geliştirmekte ödül, en etkileyici yoldur.
Söz gelimi İstanbul Kürtleri, böyle bir kurumlaşma için adım atacak imkanlara sahip değil mi? İstanbul’da edebiyat ve sanat ödüllerini dağıtacak bir yapılanma, Kürt diline, Kürt edebiyatına ve Kürt sanatına yapılacak en büyük hizmettir. Bunu yapmak mümkündür.
*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar k24 medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.