Zihniyet diye adlandırdığımız algı, anlamlandırma ve davranışımızı bir bütün olarak çerçeveleyen paradigmaları fark etmek, çeşitli paradigmalar arasındaki farklılıkları kavramak aslında hiç de zor değil. Ne var ki hepimiz kendi paradigmamız içinde hayata baktığımız ve bunu çocukluğumuzdan bu yana normalleştirdiğimiz için, sahip olduğumuz zihniyetin doğal olarak doğru yaklaşım olduğunu düşünüyor, kendimize dışarıdan bakamıyoruz.
Söz konusu zihniyetleri daha anlaşılır kılmak adına, basit önermeleri ele almak yardımcı olabiliyor. Örneğin bir kitabın duvar panolarına yansıyan reklam cümlesi bazen iyi bir çıkış noktası? Biz de Hanefi Avcı´nın yeni çıkan ?Fırat´ın Doğusu? adlı kitabının sunumuna bakacağız. Duvar panolarındaki cümle şuydu: ?Bugün yaşadıklarımızın asıl sebebi Cumhuriyet´in kurulmasıyla birlikte benimsenen yeni değerlerin yıllarca Fırat´ın doğusuna geçirilmemiş olmasıdır.?
Dört prototip zihniyet konumunun bu mesele karşısında birbirinden farklı yaklaşımları olacaktır? Önce bu yaklaşımları iki kısma ayıralım: Bir yanda otoriter ve ataerkil, diğer yanda relativist ve demokrat zihniyetler? İlk gruba göre, menşei farklı olsa da bir işin ?doğrusu´ zaten mevcut olup mesele onun nasıl hayata geçirileceğidir. İkinci grup için ise ?doğru´, iki zihniyette farklı nedenlerle de olsa, belirsizdir?
***
Avcı´nın cümlesini ele alarak bakarsak, otoriter zihniyetin önermesi şöyle olacaktır: Cumhuriyet´in kurulması, kuranların tarih içinde gelişen maddi gerçekliği doğru anladıklarını gösterir. Dolayısıyla onların doğrularının tüm halk için doğruyu teşkil ettiğinden kuşku duyulamaz. Bu nedenle Kürt meselesinin çözümü, Cumhuriyet değer ve normlarının bizzat Kürtlerin iyiliği için Kürtlere, gereğinde zor kullanılarak, benimsetilmesini gerektirir.
Aynı konuda ataerkil zihniyetin önermesi ise şu minvalde gidecektir: Kürtler de insanlık aleminin parçası olarak bu topraklarda var olma hakkına sahiptir. Ancak beşeri doğal hiyerarşide yerlerini bilmeleri ve haklarına rıza göstermeleri gerekir. Kürt meselesinin çözümü Kürtlerin söz konusu rızayı göstererek, onlara sunulan hayat koşullarını benimsemesinden geçer. Aksi halde hadlerini aşmış olacakları için yaşananlardan sorumlu olacaklarını bilmeleri gerekir.
Diğer cenahta yer alan iki zihniyetten relativizmin bakışına gelirsek? Biz kendimiz için neyin doğru olduğunu bilebiliriz ama Kürtler için bunu bilemeyiz. Diğer taraftan ülkenin huzuru ve Kürt meselesinin çözümü her iki tarafın da memnun olmasını gerektirir. Dolayısıyla karşılıklı olarak değer ve normlarımızın ne denli uyuştuğuna bakmak, eğer uyum varsa bu ortak noktayı kurumsallaştırmak, uyum yoksa göreceli bir ayrışmayı kabul etmek durumundayız.
Nihayet demokrat zihniyet için ise durum şudur: Nasıl yaşamak istediğimiz veya yaşamak zorunda olduğumuz sorusunun cevabı her an değişmekte olup kimsenin uhdesinde değildir. Bu nedenle Kürt meselesinin çözümü, değişen koşullardan bağımsız olarak, birlikte yaşama isteğinin varlığına muhtaçtır. Eğer bu istek iki tarafta da mevcutsa, birbirini anlama ve ortak bir bakış üretme uğruna iletişim kurmak, karşı tarafın değer ve normlarını rencide etmemek üzere sorumluluk almak ve çözümü bu çerçevede aramak zorundayız.
***
Tabi ki hiçbir kişi, kurum veya kültür tek bir zihniyete sahip değil? Hepimiz bu zihniyetleri, hayata adaptasyon sürecimiz içinde kendimize has bileşimler halinde eklemliyor ve yeniden kurguluyoruz.
Avcı´nın duvar panosundaki cümlesine dönersek, şunu sorabiliriz? Acaba Avcı niçin ?geçirilmemiş´ demiş de, ?geçmemiş´ dememiş? Belki zihninde bunu yapacak bir özne, yani devlet olduğu ve o devletin doğruyu bildiğini varsaydığı için. Ancak o tek kelime Kürt meselesinin niçin çözülememiş olduğunu zaten söylüyor. Siz kendi değerlerinizi ?geçirmeye´ çalıştıkça da çözüm zor gibi? Belki artık bu zihniyeti sorgulayıp, bu değerler niçin ?geçmemiş´ demeyi de aşarak, ortak değerler niçin ?oluşmamış´ diye sormak lazım.