Erbil Suikastı´nı ne Türkiye, ne Irak Kürdistan Bölgesi (IKB) tarafları gündemde tutuyor. Cinayetin failleri yakalandı ancak eyleme dair hiçbir güvenlik kamerası görüntüsü paylaşılmadı, yakalanan şüphelilerin sorgularının seyri hakkında da bilgi verilmedi. Sanki taraflar olayın üzerinin bir sis perdesiyle örtülmesi hususunda uzlaşmış gibiler.
Mesut Barzani yaptığı açıklamada, üçüncü tarafları aralarındaki meseleleri IKB´ye taşımamaya davet etti. Bu ?üçüncü taraflar? Türkiye ile PKK mi, Türkiye ile İran mı? Yoksa bu cinayet IKB içi bir örtük iktidar çekişmesinin kazara veya taammüden dışavurumu da, hedef şaşırtılmak mı isteniyor? Bilemiyoruz ve gidişata bakılırsa, Ankara işin aslını öğrenebilecekse de, bizlere pek malum olacağa benzemiyor.
Ankara, ?kuşlardan kargayı tanırım? biçiminde özetlenebilecek bir taktikle, S-400 alımına yanıt olarak ABD´den gelecek yaptırımlardan kaçınmak için münhasıran Başkan Trump´a oynadı. Açık sözlülükle öngörülerimde yanıldığımı teslim etmeliyim, hakikaten ABD´den F-35 programından çıkarılma dışında henüz herhangi bir yaptırım konusunda belirti yok. ABD´nin yaklaşımı, Türkiye´yi bir bölgesel işbirliği ortağı olarak yitirmemek ve iflâsa zorlamamak biçiminde basitleştirilebilir.
Buna karşılık Ankara da, bazı cılız yakınmalarda bulunsa da, sanki F-35´ten ?kurtulmaktan? mutlu. Bu durumu kendime, teknik olmaktan ziyade politik nedenlerden ötürü, Türk Hava Kuvvetleri´nin ulusal hava savunma stratejisinin ana ekseni olmaktan çıkarılma iradesiyle açıklayabiliyorum. Yeni mimaride TSK´nin gözbebeği olagelmiş pilotlar ve (diyelim) F-16´lar yerine, Rus yapımı ikinci sınıf çekici kamyonları dahi yerlileştirilmemiş S-400 bataryaları ve Bayraktar ürünü İHA´lar revaçta olacak gibi duruyor.
Tam bu hengâmede ABD Suriye Özel Temsilcisi Jeffrey Ankara´ya geldi. O gelmeden, iki ülke dışişleri bakanları Pompeo ve Çavuşoğlu telefonda konuştular. Pompeo, ABD´nin Suriye´de IŞİD´e karşı mücadelesine katkı veren oluşumları korumak sorumluluğunu söz konusu görüşmede anımsatmış. Bu oluşumların başlıcasının YPG/YPJ olduğunu yinelemeye sanırım gerek yok. Esasen, Jeffrey´nin kendi de Aspen´den ?güvenli bölge? konusunda uzlaşı zemini bulunamadığını belirtti. Eşanlı olarak CENTCOM Org. McKenzie de Fırat´ın Doğusu´nda SDG denetimindeki bölgeye gitti.
Oysa Kobane´nin karşısı Suruç´ta ve Tel Abyad/Gre Spi´nin karşısı Akçakale´de askeri yığınağın sürdüğünü biliyoruz. Üstelik, siz bu yazıyı okuduğunuzda Başkan Trump, Cumhuriyetçi senatörlerle Türkiye´ye mali yaptırımlar konusunu ele almış olacak. ABD´de seçim dönemine girilirken kim kimi ikna eder, kim kimin desteğine muhtaç? Muhtemelen Jeffrey de o zamana dek Ankara´dan ayrılmış olur. Acaba Trump´ın masasına senatörlerle görüşmesi öncesinde Jeffrey´nin temaslarına dair bir servis notu konulur mu? Doğrusu hiç sanmam ama bilmem de.
Görünüşe göre ABD, Türkiye´yle ilgili meseleleri yalıtılmış kompartımanlara ayırmayı yeğliyor. Tüm sorunları tek sepete koyup, bir ?büyük çözüm? kovalamadığı gibi, dosyaların birbirlerine bulaşmasını da istemiyor. Ankara´daki görevine taze başlayan kıdemli diplomat Büyükelçi Satterfield´in maharetini o dosyaları teker teker ele alışında göreceğiz. Ayrıca Satterfield´in Jeffrey´ye bir ?karşı ağırlık? oluşturup oluşturmayacağını izlemek de ilginç olacak. Hangisi hangisinin görev alanını daraltır, görev süresini kısaltır, göreceğiz.
Tüm bunları alt alta yazdım. Hani tanınmış bir hokkabaz var, habire başkalarının sözünü kesip, aptala yatarak ?yani nereye varcaksınız? diye sorar. Kendi kendime aldığım karar uyarınca, önümüzdeki aylar boyunca yapacağım gibi, sözü yine ?Kartaca yıkılmalı? misali, yeni anayasa platformunda buluşacak geniş demokrasi cephesine ve olası çözüm müzakerelerine bağlayacağım.
Alan da bir bakıma umuda elverişli: CHP İstanbul Başkanı Kaftancıoğlu´nun yapıcı ifadeleri, yine CHP´nin (alelusul) yeni bir ?Kürt Raporu? üzerinde çalıştığına dair amadenize de farklı kaynaklardan ulaşan duyumlar, HDP´nin de ?kurucu parti? CHP ile çözüm konusunda işbirliğine eğilimli duruşu, herhalde TBMM´nin tatil döneminin siyaseten boş geçmeyeceğinin göstergeleri olmalı. Hatta INTERPOL´un Salih Müslim´in kırmızı bültenini iptal etmesini de bu kaleme ekleyebiliriz.
Ne olursa olsun, hangi tanıdık kurukafalar sessiz otuz iki diş sırıtışlarıyla bildik gölgelerin arasından belirirlerse belirsinler, muhalefetin başat ödevi iktidarın yanında esas duruşa geçmek değil, onun savrulmalarını, ülkeye verdiği zararları teşhir etmek olmalı. Kürt siyasetinin iç ve dış ayaklarında da, Libya ve Suriye gibi iç savaş ortaklığı serüvenlerinde de, S-400 alımı ısrarı ve sonuçlarında da, Doğu Akdeniz diplomasisinde de, açık uçlu, siyasi hedefi belirsiz ve maliyeti yüksek askeri harekâtlarda da.