Eğitimci yazar İsmail Özcan yazdı;
Son yıllarda, özellikle Kur’an’da tarihsellik (bazı Kur’an ayetlerinin zaman üstü değil, sadece indiği dönemin sorunlarına çözüm oluşturmakla sınırlı bulunduğu görüşü) konusu gündeme geldiğinden beri Kur’an’ın Allah kelamı olup-olmadığı tartışmalarının da yoğunlaştığı görülmektedir. Kur’an’da tarihsellik kabul edilince, evrenselliği su götürür gibi bir düşünce bu süreçte kendisine zemin bulmuştur.
Bu yazıda, tarihsellik olgusu kabul edilse de edilmese de bunun Kur’an’ın Allah kelamı oluşuna bir engel oluşturmayacağını, çünkü birçok ayetin zamana meydan okuyan şekilde insanların bilemeyeceği, anlayamayacağı bilgiler içerdiğini ifade etmeye çalışacağım. Kur’an-ı Kerim, bugüne kadar gönderilmiş ilahi kitaplar içinde gerçekten mukayese edilemez farklara, ayrıcalıklara sahiptir. Arapça’nın bir şaheseri oluşundan, mucizeliğine; indirildiği zamanın şairlerine ve hatiplerine meydan okuması gibi en baştan beri dile getirilen klasik meziyetlerine hiç girmeden, günümüzde ulaşılan bilimsel gerçeklerle hiç çelişmemesi bilakis onların da önünde gitmesi üzerine, günümüz bilim insanları tarafından ortaya konan görüş ve düşüncelere yer vereceğim.
Kimsenin Bilemeyeceği Şeyler
Okuduğum son kitaptan başlayacağım. Prof. Dr. Sinan Canan’ın “Kimsenin Bilemeyeceği Şeyler” adlı kitabından. Canan, lisansını biyoloji dalında yapmış, akademik basamakları aynı dalda tırmanmış, yurt dışında da yıllarca çalışmalarda bulunmuş, son yıllarda birçok TV programına katılmış, ilgili çevrelerde iyi tanınan bir bilim insanıdır. Ben, Canan’ın söz konusu kitabının adına bakarak “bilimin bilinemez olarak kabul ettiği şeyler”den bahsettiğini sanmıştım. Kimsenin bilemeyeceği bu şeylerin neler olabileceğini öğrenmek için kitabı dikkatle okumaya başladım. Gerçekten bilimin araştırdığı, çözdüğü, açıklığa kavuşturduğu birçok ilgi çekici konuyu çok güzel anlatıyordu. Kimsenin bilemeyeceği bu şeyler, Kur’an’ın Lokman suresinin 34. Ayetinde sözü edilen şu beş şeydi: “Hiç şüpheniz olmasın ki kıyametin gelip çatacağı vakti yalnız Allah bilir. Yağmuru O yağdırır. Ana karnındaki ceninlerin tüm özelliklerini, dünyaya gelip gelemeyeceklerini, kabiliyetlerini, cinsiyetlerini, hayat serüvenlerini yine O bilir. Hiç kimse yarın ne elde edeceğini, neyle karşılaşacağını bilemez. Yine hiç kimse nerede öleceğini bilemez. Ama Allah her şeyi eksiksiz bilir ve her şeyden haberdardır.”
Bu konulara dair bugün “Ben bilirim!” diyebilen var mı?
Kur’an ve Bilim
Sözünü edeceğim ikinci kitap, Fransız tıp profesörü Maurice Bucaille’ın “Kitab-ı Mukaddes Kur’an ve Bilim” adlı kitabıdır. Bu kitap Kur’an-bilim ilişkisine dair bugüne kadar yazılmış en ciddi ve en kapsamlı kitaptır. Kimsenin bilemeyeceği şeyleri bildiren ayette “Yağmuru Allah yağdırır” ifadesi geçiyordu. Maurice Bucaille da işte yer, yağmur ve su olayı ile ilgili şunları söylüyor: “Birçok ayette suyun önemi ve yerde suyun bulunmasının pratik sonucu, yerin verimliliği gözler önüne serilir. Çağdaş bilimin en iyi ispatlanmış verilerine göre, su yönünden zengin olmak bakımından güneş sisteminde biricik gezegen olan dünyanın bu niteliği sık sık vurgulanır. Susuz bir dünya ay gibi ölü bir yıldız olurdu. Kur’an yerin tabii olaylarını anlatırken birinci sırayı suya verir. Suyun deveranı onda dikkati çekecek bir doğrulukla tasvir olunur. ‘İçtiğiniz suyu düşündünüz mü? Onu siz mi buluttan indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz? Dileseydik onu tuzlu yapardık.’ (Vakıa suresi: 68-70.) Tabiatta tatlı olan suyu Allah’ın dilemiş olsaydı tuzlu ve acı yapacağını bildirmek ilahi kudreti anlatma tarzlarından biridir. İnsanın buluttan yağmur indiremeyeceğine dair meydan okuma da yine aynı mutlak kudreti hatırlatmanın başka bir yoludur. Çağımızda insanlığın sun’i olarak yağmur yağdırma imkânı Kur’an’ın bildirdiğine aykırı olabilir mi? Durum böyle değildir. Bir yağmur bulutu özelliklerini ortaya koymayan yahut henüz uygun bir gelişme derecesine varmamış olan bir buluttan hiçbir surette yağmur indirilemez. Eğer durum böyle olsaydı pratikte kuraklığın ortadan kalkması gerekirdi. Güzel havaya ve yağmura hâkim olmak bir hayal olarak kalmaya devam ediyor. Hz. Muhammed’in yaşadığı çağın bilimsel bakımdan durumu sebebiyle Kur’an’da bilimsel yönü olan açıklamaların insan eseri olduğunu kabul etmek mümkün değildir. Bundan dolayı Kur’an’ı vahyin ifadesi olarak kabul etmek zorunludur.”
Eşsiz Mucize
Son referansımız Gary Miller’ın “Eşsiz Mucize Kur’an” adlı kitabıdır. İşte bu kitaptan kısa bir alıntı: “1990’lı yıllarda müspet bilim alanında çalışan Suudi Arabistanlı bir grup ilim adamı Kur’an’da embriyoloji (insanın ana rahmindeki gelişimi) üzerine tüm ayetleri topladılar ve ardından, ‘İşte Kur’an’ın söyledikleri ortada! Bunlar doğru mu, değil mi?’ diye bir bilene sormak istediler. Bunun için Kanada’nın Toronto Üniversitesinden Prof. Keith Moore’a müracaat ettiler. Keith Moore, embriyoloji üzerine kitaplar yazmış, bu alanda dünyaca tanınmış bir bilim adamıydı. Suudi bilim adamları kendisini Başkent Riyad’a davet edip ona, ‘İşte Kur’an’ın senin alanınla ilgili söyledikleri. Bunlar doğru mu, bu konuda bizi aydınlat’ dediler. Keith Moore, Kur’an-ı Kerim’de gördükleri karşısında öylesine şaşırdı ki, yazmış olduğu ders kitabındaki bazı bilgileri değiştirmek zorunda kaldı. Kur’an’daki bilgiler ışığında “Biz Doğmadan Önce” adlı kitabının ikinci baskısına birinci baskıda bulunmayan bazı bilgiler ekledi. Kur’an’daki bulgular üzerine de şunları söyledi: Kur’an’daki bu bilgiler, Kur’an’ın sürekli olarak zamanın önünde gittiğini, Kur’an’a inananların da başkalarının bilmediğini bildiğini gösteriyor.”
Kur’an’ın Allah kelamı olduğuyla ilgili olarak akıl ve bilimin itiraz edemeyeceği başka birçok ayet belge olarak gösterilebilir. Allah kelamı olmadığı iddiasını akıl ve bilim yoluyla kanıtlamak ise mümkün değildir.
Kaynak:Yeni Şafak Gazetesi