Rus asıllı Fransız filozof ve siyasetçi Alexandre Kojève, teorisine göre, “Otorite, varlığını borçlu olduğu şeye karşı duyulan itaatten beslenir. “Efendi” nin otoritesinin kaynağı ise “Risk” tir. Bu otorite ise efendiyi reddettikten sonra ne olacağı riskini göze alamamaktan beslenir.” Modern dönemlerde yaşanan teknolojik devrimler, kültürel etkileşimler, toplumsal ve iktisadi altüst oluşlar dahi otoritenin etkisini azaltamamıştır.
Otoritenin etkisi karşı gücün oluşmasıyla dengelenebilir. Fransız psikanalist ve psikiyatrist Mendel’e göre İnsanlar, “otoriteyi temsil eden kişilerin karakterlerinden tiksinti ile bahsetmesine ve onların maksatlarında kötülükler sezmesine rağmen, aslında o kimselerin önünde eğilmeye devam etmektedir.”derken ne kadar da haklı değil mi? İnsanın otoriteyle çatışma yaşamak istememesi ve uyumlu görünmek istemesi, otoriteye itaatini, menfaat ve çıkarlarını korumak endişesinden mi kaynaklanıyor? Aynı soruyu ülke liderleri için sormak da mümkün.
Güç Yoğunlaşması yaşayan otoriter liderler baskı uygulayarak politikalarını yürütmeye çalışır. Üstenci, buyurgan bir dil kullananmaktan çekinmez. Emreder ve itaat edilmesini bekler. İtaat edilmesi doğal bir hakkıymış gibi toplumu manipüle etmekten de geri durmaz. Güçlünün haklılığını kabul ettirme yoluna gitmekten çekinmez. İnsan hakları, uluslararası hukuk, Birleşmiş Milletler kararları göz ardı edilirken çok da umursamaz. Donald Trump tam da bunu yapıyor. Yapılan işe ve yönteme baktığınızda bir kabadayının kural tanımaz haydutluğu olduğu görülür.
Dünyanın yeni kabadayısı Donald Trump’tan başkası değil. Bir yandan “Kanada’ya” göz dikerken diğer yandan “Gröland” ve “Panama Kanalı” bizim olacak diyebiliyor. “Meksika Körfezinin” adını değiştirerek “Amerika Körfezi” olacak diyerek bu ülkeleri tehdit etmede sınır tanımıyor. Aynı zamanda Ortadoğu’da hamleler geliştirerek, ülkelerin içişlerine karışıyor. İran’a, Suriye’ye, Irak’a, Lübnan’a, Ürdün’e, Mısır’a kolaylıkla ayar vermekte bir beis görmüyor. Trump birinci ağızdan Çin’i, Rusya’yı, Arap ülkelerini, Kanada’yı Avrupa ülkelerini tehdit ediyor. Bu ülkelerin ticaret mallarına ya ambargo uyguluyor, ya da ticari mallarına ek gümrük vergisi getiren kararnamelere imza atabiliyor. Adeta dünya jandarmalığına soyunmuş durumda. Eskiden de ABD dünya jandarmalığı yapıyordu. Ancak, bu dönemde olduğu kadar küstah ve pervasız politik bir dil tercih edilmiyordu.
ABD’nin İsrail’e her dönemde desteği olmuştur. Trump’un damadı Jared Corey Kushner’in Yahudi ve Netenyahu’ya yakın olduğu biliniyor. Gaze’nin boşaltılması fikri Kushner’e ait. Kushner’in Trump’un I. Döneminde Gazze’yi boşaltma fikrini dile getirdiği ancak, gündem oluşturmadığı biliniyor. Bu dönemde İsrail’in ABD’nin de desteğiyle Gazze’yi bombalayarak yerle bir etmesi, emlak zengini olan Trump’un iştahını kabartmışa benziyor. Trump’ın amacı, Gazze’nin enkazını 4-5 yılda kaldırarak Lüks konutlar, Kuleler, Oteller, AVM’ler, Eğlence merkezleri inşa etmek. Gazze’nin Akdenize sahil olması stratejik bir noktada bulunması ayrıca İsrail için bir güvenli bölge haline gelmesi yönünden büyük önem taşımaktadır.
Ülkeler arası politikalarda son yıllara kadar diplomatik bir dil kullanılırdı. İnsan hakları, demokrasi gibi bazı değerlere ikiyüzlülükle de olsa temas edilirdi. Ülkelerin içişlerine müdahale edilse bile, açıktan ve aleni bir şekilde yapılmazdı. Trump bütün bu teamülleri yerle bir etti. Aleni bir şekilde ülkeleri tehdit ederek istediğini yapmaya çalışıyor. Söylemleriyle ve uygulamaya koyduğu kararnameleriyle dünyayı ahmak yerine koyan politik kararlar alıyor. Bütün ülkeler bu tavır karşısında nasıl davranacaklarına ilişkin politika belirlemeye çalışırken, Trump hamle üstüne hamle yapıyor.
Trump’ın Gazze’yi Boşaltma ve yeniden imar etme açıklaması uluslararası tepkilere yol açsa da, asıl üzerinde durulması gereken husus pervasızlığı. Tam Amerika’yı yansıtan bir davranış ortaya koyan Trump, medeni bir devlet başkanı ağırlığıyla değil, pagan dönemlerin haydut lider ağzıyla yaptığı bir açıklama olmuştur. Kurallar ve teamüllerle yönetilen dünya düzeni 2. Dünya savaşından sonra ABD tarafından benimsenen ve önemsenen bir durum olarak ikiyüzlülükle dünyaya lanse ediliyordu. Trump bu ikiyüzlü, ikircikli siyaseti küstahlığa vardırarak, baskı ve sindirme politikasına dönüştürdü.
Gazze Şeridi’ni yeniden inşa etmeyi ve bölgeyi “temizleyerek” yeni bir düzene sokmayı öneren açıklamasıyla Trump, ülkelere gözdağı verirken pervasızlıkta sınır tanımıyor. Gröland, Panama Kanalını almak istediğini açık açık ifade ederek uluslararası siyasette teamülleri yerle bir etmiştir. Açık açık ülkeleri tehdit etmeyi bir maharet sayan Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Yetanyahu’yu davet ederek, İsrail – Gazze savaşında tavrını beklediği gibi İsrail’den yana koymuştur. Aleni ve açık bir şekilde Lübnan ve Mısır’ı tehdit ederek, Filistinli mültecileri onlara göndereceğini söyleyebiliyor. Şimdilik Mısır ve Lübnan bu karara karşı kabul edilemez bir karar olarak açıklama yapsalar da süreç belirsizliğini koruyor.
Filistin ve Lübnan’da uygulanan Siyonist soykırımcılık, modern haçlı uygarlığının ve sömürgeciliğinin yeni bir versiyonu olarak dünyanın gözlerinin önünde devreye sokuldu. İsrail ve destekçisi ABD, İngiltere tarafından destek verilen İsrail, Hiroşima’ya atılan atom bombasının birkaç katı bombalarla bir buçuk yıldan bu yana Gazze’de, vahşeti bütün boyutlarıyla ortaya koydu. İnsanlığın dünyası, bu dönemde, batı uygarlığının çok derin bir kriz ve ahlâksızlığına bir kez daha şahit oldu. Dünyada derin bir sessizlik sürüyor. Filistin ve Lübnan’da uygulanan soykırıma sessiz kalan islâm ülkeleri, Gazze’nin boşaltılmasına ses çıkarabilecek mi? Dünya ülkelerinden cılız sesler çıkmasına rağmen nasıl bir tavır ortaya koyacakları merak ediliyor. Trump, Gazze’yi boşaltma konusunda başarılı olursa, sonraki hamlelerine karşı durulabilecek mi?
Gazze’lilerin mülteci olarak ülkelerinden sürülmeleri yalnızca siyasi bir hareket değil, aynı zamanda uluslararası hukukun ihlalidir. İnsan hakları ihlalidir. Filistin halkının kendi topraklarından sürülerek tehcir edilmeleri ve topraklarının ABD ve İsrail tarafından bölüşülmesi, işgal edilmesi tam bir haydutluk örneğidir.
Sonuç olarak, Trump’ın önerisi, sadece Gazze’nin yeniden imarıyla ilgili bir mesele değil, aynı zamanda uluslararası insan hakları, adalet ve barış anlayışına yönelik ciddi bir tehdit olarak değerlendirilmelidir.
Saygılarımla…
Kaynak: Başkent Postası