Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezinin düzenlediği 26. Uluslararası Müslüman Topluluklar Birliği Kongresi 14-15 Kasım 2017 tarihlerinde İstanbul´da yapıldı.
Bu yıl 26.´sı gerçekleştirilen Uluslararası Müslüman Topluluklar Birliği Kongresi, ?Küresel Krizler, İslam Dünyası ve Batı? teması ile gerçekleştirildi.
İslam dünyasından 81 ülkeden 172 katılımcının iştirakiyle gerçekleştirilen kongrede, dünyada insanlığın geleceğini tehdit eden küresel krizler, söz konusu krizlerin nedenleri, krizlerin İslam dünyasına etkileri ve mevcut krizlerin çözümüne ilişkin çözüm önerileri ile ilgili müzakereler gerçekleştirildi.
Yapılan müzakereler ve sunumlar neticesinde ortaya çıkan tespit ve öneriler, toplantının sonuç bildirgesi çerçevesinde aşağıda maddeler halinde ifade edilmiştir.
* * *
Bugün dünyanın dört bir yanında özellikle de İslam coğrafyasında yaşanan savaşlar sonucunda milyonlarca insan hayatını kaybetmekte, mülteci durumuna düşmektedir. Bugün hâlihazırda 65 milyon insan mülteci durumundadır. 250 milyon çocuk savaş ve çatışma ortamının içinde bulunmaktadır. Son 10 yılda 2,5 milyondan fazla çocuk bu çatışmalarda hayatını kaybetmiştir.
Sömürü esasına dayalı mevcut iktisadi sistem sürekli olarak küresel bazda finansal ve ekonomik krizlere neden olmaktadır. İnsanlığı olumsuz etkileyen, ülkelerin ekonomik iflasına neden olan, krizler doğuran mevcut iktisadi sistem sürdürülebilir değildir.
Mevcut iktisadi sistemde çok büyük gelir dağılımı adaletsizliği söz konusudur. Zira dünyanın en zengin yüzde birlik kesiminin serveti, geri kalan yüzde 99´luk kesimin servetinin toplamına eşittir. Dünyanın en zengin 62 kişisinin varlıkları son 5 yılda 500 milyar dolardan 1,76 trilyon dolara çıkmış durumdadır. Buna karşın 1,5 milyara yakın insan günlük 1 doların altında bir kazançla hayatını idame ettirmeye çalışmaktadır. İnsanlığın saadeti için bu gelir dağılımı adaletsizliğinin mutlaka ortadan kaldırılması gerekmektedir.
Hâlihazırda dünyada milyonlarca insan gıda ve içecek su bulamamaktan dolayı ağır hastalıklar ve ölüm riski ile karşı karşıya kalmaktadır. Yapılan çalışmalar önümüzdeki birkaç yıldan itibaren küresel anlamda daha büyük çaplı içilebilir su ve temiz gıda krizinin ortaya çıkacağına işaret etmektedir.
Ayrıca nesilleri ifsat eden uyuşturucu, alkol, eşcinsellik ve benzeri ahlaki ve toplumsal hastalıklar yaygınlaştırılmaktadır. Yayınlanan raporlara göre, dünyada uyuşturucu sorunu olan insan sayısı 250 milyonu aşmıştır.
Bugün insanlığı tehdit eden krizlerin temeli İkinci Dünya Savaşı´ndan sonra gerçekleştirilen Yalta Konferansı sonucunda kurulan Yeni Dünya Düzeni´ne dayanmaktadır.
İkinci Dünya Savaşı´ndan sonra küresel sorunların çözümüne yönelik olarak oluşturulduğu ifade edilen kurumlar (Birleşmiş Milletler, NATO, IMF vb.), kuruluş esasları ve uygulamaları bakımından kuvveti üstün tutan bir zihniyeti temel aldıkları için sorunları çözmek bir yana daha da derinleşmesine neden olmuştur.
Son 300 yıldır maddi gücü elinde bulunduran Batı Medeniyeti maddi menfaatlerini gerekçe göstererek savaşlar başlatmakta, işgaller gerçekleştirmekte ve çatışmaları körüklemektedir. Bugün yaşanan savaşların ve çatışmaların nedenleri araştırılırsa temel nedenin Batı´nın menfaat anlayışı olduğu görülecektir. Aynı şekilde Siyonist anlayış Arz-ı Mev´ud hedefini gerçekleştirmek için her türlü savaş, işgal ve katliamı meşru görmektedir.
Bugün savaş, çatışma ve krizlerin genel anlamda İslam dünyasını hedef almasının temel nedeni Siyonizm ve Batı´nın menfaatlerini elde etme ve hedeflerini gerçekleştirme konusunda en büyük engel olarak İslam´ı ve Müslümanları görmeleridir.
Bugün Ortadoğu´da yaşanan sorunların temeli 100 yıl önce İngiltere tarafından ilan edilen ve daha sonra ABD, Fransa ve İtalya tarafından desteklenen Balfour Deklarasyonu´na dayanmaktadır. Balfour Deklarasyonu, 1897 yılında yapılan Siyonist Kongre´de alınan kararların siyasi zemine taşınmasını sağlamıştır. Bu deklarasyon ile başlayan süreç, İsrail´in İslam coğrafyasının kalbine hançer gibi saplanması ile sonuçlanmış ve o günden sonra Ortadoğu´da hiçbir zaman huzur ortamı sağlanamamıştır.
Askeri işgallerin ağır maliyetleri nedeniyle İslam ülkeleri işgal yerine mezhepsel, ırksal ve siyasi ayrılıkları körüklenerek birbirine düşürülmektedir. Son 30 yılda öldürülen Müslümanların çok büyük bir bölümü Müslümanların kendi aralarında yaşadığı çatışmalar ve Batı tarafından finanse edilen örgütler tarafından gerçekleştirilmiştir.
Batı, İslamofobiyi artırmak ve işgale zemin hazırlamak üzere terör yapılarını desteklemektedir. Bu türde örgütlerin Batı tarafından finanse edildiğini gösteren çok sayıda delil ve bilgi mevcuttur.
İslam ülkelerine yönelik saldırılar sadece işgalle kalmamış, kültür emperyalizmi ile değerlerinden koparılmış, ümmetin ve insanlığın sorunlarına duyarsız nesillerin yetişmesine sebep olmuştur. Bu durum İslam ümmetinin ayağa kalkmasının önündeki en büyük engellerden birini teşkil etmektedir.
Batı´nın İslam ve Müslümanlar aleyhine çalışmalar yürüttüğü muhakkaktır. Ancak Müslümanlar olarak bizlerin de büyük hatalarımız vardır. Müslümanların mezheplere, meşreplere, ırklara, coğrafyalara mensubiyeti İslam´a mensubiyetin önüne geçirmeleri, kendileri gibi olmayanları tekfir etmeleri, tekfir ettikleri kardeşleriyle savaşmaları, Allah´ın (cc) emrettiği İslam Birliği´nin oluşmasına engel olmuştur. Birlik olacak şekilde irade ortaya konulamaması Müslümanların gücünün bölünmesine ve küresel sömürünün hedefi olmaları sonucunun ortaya çıkmasına yol açmaktadır.
Müslümanlar sadece bölünmüşlük sorunu ile değil geri kalmışlık sorunu ile de karşı karşıyadır. Müslümanların içerisine sürüklendiği atalet ve tembellik İslam dünyasının mevcut potansiyelinin değerlendirilememesine, İslam ülkelerinin ekonomik açıdan geri kalmışlığına neden olmuştur. Müslüman ülkelerin kendileri tarafından kullanılmayan ekonomik potansiyelleri ülke yönetimlerinin hataları sebebiyle Batı tarafından sömürülmektedir.
Müslümanların İslam inancının gereklerini hayatlarına tatbik etmemeleri İslam coğrafyasının insan hakları, adalet, temel hak ve özgürlükler gibi konular bakımından da geri kalmışlığına neden olmuştur.
Müslümanlar bir an evvel şahsi, etnik ve mezhebi ihtiraslardan kurtulmalı, bölgesel taassuplardan arınıp bir araya gelmelidir.
İslam Birliği tesis edilmelidir.
İslam Ülkeleri Birleşmiş Milletler Teşkilatı kurulmalıdır. Bu çerçevede D-8 bütün İslam ülkelerini kapsayacak şekilde genişletilebilir.
İslam Ülkeleri Ekonomik İşbirliği Teşkilatı kurulmalıdır.
İslam Ülkeleri Ortak Para Birimi oluşturulmalıdır.
İslam Ülkeleri Savunma İşbirliği Teşkilatı kurulmalıdır.
İslam Ülkeleri Bilim ve Kültür İşbirliği Teşkilatı kurulmalıdır.
Gelinen noktada ekonomik ve teknolojik kalkınma, her İslâm ülkesinin en öncelikli meselesi olmalıdır. Ekonomik, teknolojik, siyasi ve askeri alanlarda ortak ve güçlü müesseseler oluşturulmalıdır. İslam ülkeleri dünyanın en zengin doğal kaynaklarına sahiptir. Bu kaynaklardan cüzi bir kısmı, ülkelerimizin sanayileşmesine, teknolojik ilerlemesine, tarım ve hayvancılığın geliştirilmesine ayırılırsa çok hızlı bir kalkınma gerçekleştirebilir.
Mevcut iktisadi sistem sömürüye dayanmaktadır ve miadını doldurmuştur. Mevcut sistemin yerine İslam´ın İktisadi esaslarına dayalı, faizsiz yeni bir adil sisteminin uygulamaya konulması kaçınılmaz bir ihtiyaçtır. Bu amaca yönelik olarak üniversitelerde görev yapan akademisyenlerin, kamuda görev yapan bürokratların ve uzmanların adil ekonomik düzenin gereksinimleri, esasları ve işleyişi üzerine çalışmalar yapması teşvik edilmelidir.
Nesillerin ifsadının önüne geçmek ve insanlığı içine sürüklendiği büyük buhrandan kurtarmak amacıyla kadın, aile ve gençliğin korunmasına yönelik uluslararası teşkilatların oluşturulması, planlı ve kararlı bir çalışma yürütmesi çok büyük önem ifade etmektedir.
İslam ülkeleri, başta Suriye, Irak, Libya, Yemen, Mısır olmak üzere kendi içinde ihtilaf bulunan bölgelerde yaşanan kriz ve çatışmaların ortadan kaldırılmasına yönelik müzakereler yapılması ve sorunların ortadan kaldırılması için ortak bir irade ortaya koyarak sorumluluk almalıdır.
Balfour Deklarasyonu ile başlayan sürecin sonunda kurulan işgalci İsrail devleti işgal ettiği Filistin topraklarında hukuksuz yerleşim politikalarını sürdürmekte ve Filistinli Müslümanlara yönelik şiddet politikasını her geçen gün dozunu artırarak devam ettirmektedir. İşgalci İsrail devleti aynı zamanda Kudüs´ü başkent ilan etmekte ve Müslümanların ilk kıblesi Mescid-i Aksa´yı tahrip etmeyi de sürdürmektedir. İslam ülkelerinin İsrail´in hukuksuz ve insanlık dışı uygulamalarını sonlandırması, Kudüs´ü başkent ilan etme çabasından vazgeçmesi için uluslararası baskı oluşturması gereklidir.
Hindistan devleti Keşmir´de, Myanmar hükümeti Arakan´da Müslümanlara karşı sürekli ve sistematik bir şiddet uygulamaktadır. Müslümanlara yönelik olarak uygulanan şiddeti lanetliyor ve İslam âlemini bu konularda daha duyarlı olmaya davet ediyoruz.
Ayrıca İslam dünyası Doğu Türkistan´da Çin yönetiminin Müslümanlara yönelik uyguladığı asimilasyon politikaları ve inançlarını yaşama noktasında yaptığı baskılar konusunda da daha duyarlı olmalıdır. İslam ülkeleri, Çin yönetimi ile Müslümanların inançlarını yaşama hakkını tanıması konusunda diplomatik müzakereler yapmalıdır.
Filipinler´de Bangsmoro İslam Toplumu ile hükümet arasında anlaşma imzalanmasına rağmen anlaşmanın gerekleri yerine getirilmemektedir. ABD ve Batı destekli terör örgütleri ülkedeki Müslüman gençleri kandırarak saflarına çekmektedir. Bu durum hem çatışmaları artırmakta hem de Müslümanları zor duruma düşürmektedir.
İslam ülkeleri yöneticilerini, Müslümanların karşı karşıya oldukları şiddet, ayrımcılık ve baskıların ortadan kaldırılması için uluslararası farkındalık oluşturulmasına yönelik çalışmalar yapmaya davet ediyoruz.
Müslüman ülkelerde başta sendikal yapılar olmak üzere sivil toplum kuruluşlarının güçlendirilmesi, temel insan hakları, adalet ve sosyal konularda yaşanan sorunların çözümüne katkı sağlayacaktır. Bu nedenle İslam ülkelerinde başarılı olan sivil toplum kuruluşları desteklenerek İslam dünyasına örnek teşkil etmesi sağlanabilir.
26. Müslüman Topluluklar Birliği Kongresi bugün dünyada yaşanan krizlerin çözümü için ?Hak ve Adalet Merkezli Yeni Bir Dünya?nın kurulmasının gerekli olduğunu ifade etmektedir. İnsanlığın bugün içerisinde bulunduğu buhranlardan kurtulması gerektiğine inanan herkesi bu amaç uğruna çalışmaya davet ediyoruz.
Gayret bizden, tevfik Allah´tandır.
Kaynak: esam.org.tr