Kürdler ve Türkler

Ocak Medya yazarı Şükrü Gülmüş Analiz Etti...

Kürdler ve Türkler

Baş Çelişki

Bir zamanlar moda kavramlar vardı.

Bunlardan biri ‘’Baş’’ diğeri ‘’Temel çelişki’’ydi.

Aslında baş da temel de aynı kapıya çıkardı.

Aynı kapıya çıkmasına çıkardı ama sırf bir kavram için insanlar birbirine silah çeker, kan döker katil de olurdu. 1972’lerden 2000’li yıllara kadar bunu bizzat yaşadık. Bunun içinde yer aldık.

Dün, bugün ve yarın bağlamında ne ifade eder ‘’Baş Çelişki’’ benim için?

Bir defa; Dünyadadaki ‘’Baş Çelişki’’ ile ne uğraşacak zamanım, ne gücüm, ne de bir zorunluluğum vardı.

Amerika ve Rusya’ya eşit mesafede dururdum.

SSCB ‘’revizyonist mi?, Oportunist mi? Ya da Sosyal Emperyalist mi?’’ bu konuda da rahattım.

Geriye kalıyordu ‘’Ulusal Sorun’’ yada –diğer ifadeyle ‘’Millî Mesele’’ hatta buna ‘’UKKTH Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı’’ da diyebiliriz. İşte ben burda duruyordum.

Bireysel olarak aslında çok hayati sorunlarım yoktu.

Öğretmendim. Evlenmiş iki de evlat sahibiydim. Rahat rahat bir devlet memuru olarak –çok içime sinmese de- devam edebilirdim.

Lenin ve 17 Ekim Devrimi ve özellikle de UKKTH konusunda solda yer almıştım. Amerika Wilson Prensipleri bir anlam ifade etmiyordu benim için. Bu nedenle her yurtsever Kürd gibi ben de solda yerimi aldım.

İyi de mensubu olduğum Kürd Halkı kamilen bir ULUS muydu?

Bana göre o zamanki bilgilerime göre; Hayır!
Kürdler bir halktı. Geç kalmış bir halklaşma ve ULUS’laşmak içindeydi. Halklaşmadan uluslaşmaya geçiş için;

  1. Devletinin olması..
  2. Pazarına sahip olması…
  3. Dünya ulusları içinde şerefli yerini alması için; daha çok bedeller ödemesi gerekiyordu.

Kasr-ı Şirin Anlaşmasıyla (Osmanlı ve İran Şahlığı) arasından önce ikiye, sonra Lozan’la da dörde bölünmüştü. Dört parça üç ayrı ulus tarafından bölünmüştü.  Türkiye’de TC Devleti, İran’da (Önce Şah sonra Humeyni) İran İslam Cumhuriyeti. Irak’ta Saddam, Suriye’de Esed vardı.

Peki kendi parçam (Kuzey Kürdistan) dediğimiz yerde yaşıyordum ve o zaman sorunum burada kiminle, diye düşünmeye başladım. Sorunun başlangıcı nerden başlıyor?

Çok uzaklara değil. TC Devletinin ortaya çıkışı ve Mezopatamya’ya gelişine değinelim.

Ki benim için 1071 temeldir.

Malazgirt Meydan Muharebesi ve hani derler ya, Sultan Alparslan’ın  Anadolu’ya girişi…

Oradan, bir de Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışına geçelim. Erzurum ve Sivas Kongereleri diyelim ve burada rahat bir nefes alalım.

Sanırım Türk Okurlarımdan bir itiraz gelmez.

Çünkü her Kürd dendiğinde kırmızı görmüş boğa gibi oluyorsunuz. Kürdistan sözcüğü geçince de aklınıza hıyar geliyor ve sanki bir hıyarı çat, ikiye böler gibi bölücülükle  korkuyorunuz.

Korkmanız gerek yok.

Bakın, sizin 1919’unu var. Ben de Kürdlerin de 1919 var, diyorum.

Siz kendi 1919’uzunuzu görüyorsunuz ama Kürdün görmüyorsunuz.

Kürdün 1919’u Koçgiri’dir. Ali Şêr liderliğinde gelişen Bir Kürd Halk Hareketi, isyanı ve Mücadelesi var.

Sizin Mustafa Kemaliniz varsa, Kürdlerin de Miralay Halid Beg’i var.

Sizin Mustafa Kemal ile Kürd Miralayi Cibranlı Halid aynı okullarda okumuş, aynı Osmanlı ordularında beraber savaşmışlar.

1919’da Koçgiri’de Ali Şêr, gelişecek bir Kemalist Hareket ve kurulacak bir devlete karşı gardını almıştır. Mustafa Kemal’in Türklere Hasta Osmanlı içinden Genç Bir Cumuriyet kurması gibi  Cibranlı Halid Beg de aynı misyonu kendi halkı ve mensubu olduğu Kürdler için düşünmüş olması çok normal ve makul değil mi? Bana helal, sana haram mantığı dünde, bu günde, yarında yanlış.

İşte iş buradan itibaren çatallaşıyor. Ve çatallaşma ile beraber  kavga başlıyor

 Ben şöyle düşünüyorum:

Kürdler ve Türkler bazında düşünüldüğünde;

 Kürdler Mezopotamya’da kalıcı, yerli  halklardandı. Türkler Ortaasya’dan geldiler. Yabancı ve askeriydiler. Ellerinde kılıç kalkan ve sonra da Ku’an’ı aldılar. Kılıç fetih, Kur’an fethin gerekçesi oldu

Türkler askeri olarak çok güçlü, donanımla ve işin ehli insanlardı. Askeri olarak Türkler, Kürdleri yendi.

Ama kültür olarak Türkler, Kürdlere göre geri olduklarından onları sömürgeleştiremedi. ‘’

Bu oyunda ‘’pata’’ durumuna benziyor.

1923’lerde Mustafa Kemal, Türklerin ATATÜRK’ü olmayı becerdi. Ancak benim Kürdlerime üvey babalık yaptı. Lozan’da (ismet İnönü) ile hamilik yaptı ama Meclis kurarken; Kürdlere hak vermek, onların varlıklarını kabul etmeye gelince dirsek gösterdi. Göstermelik ve bostan korkuluğu bazı işbirlikçi Kürdleri yanına aldı. TBMM kiyafetleriyle gelmesine izin verdi. Hatta özerekliten de zaman zaman dem vurdu. Ancak Misakî milli and içinde ‘’Tek tek’’leri saydı. Türk’ün dışında kimseyi zikretmedi ve ilan etti:

‘’Miask-î milli sınırları içinde yaşayan herkes Türk’tür’’ deyip,

Üçlü anayasa hükmünün çivilerini çaktı.

Bazı adamları buradan hareket eder, Atatürk’ten güç ve kuvvet alarak; işi ırkçılığın şahikasına taşıdılar.

Özcesi bu kısa anlatımla; Sorunun asıl kaynağı; 1923’lerde kurulan TBMM’si sorunlu ve yanlış bir temelle işe başladı. O günden bu güne Kürd Halkı; yok sayılmanın sancılarını yaşıyor. 1919’dan 1938’lere kadar süren isyan ve baş kaldırının temelinde bu yanlış oluşturulan yapıdır. Ve bunun adı da TC devleti’dir.

Yok sayılan bir halk var ortada.

Yok sayılanın hakkı da olmaz.

İşte PKK ve 1978’lerde başlatılan hareket buradan gıdasını alıyor.

PKK ve Öcalan bir neden değil, bir sonuçtur.

Sonucun da evveliyatı ve maddi zeminine inmek gerekir.

Soruna; ideolojik, politik siyasi gözlükle bakmak ve çözüm aramak yanlış. Bu onlarca kez denendi.
Biraz da Sorunu anlamak için; tarihi, sosyolojik ve bir halkın kendini ifade etme, yaşamak yönünden bakmalıyız.

Bana göre esas üzerinde durulması gereken konu bu.

Öcalan ve PKK eliyle bir Kürd Kemalist Hareketi planlandı ve bu sonuç itibariyle başarıldı. PKK Öcalan bir sol jargonlu, sosyalist ve ML soslu bir Kürd Kemalist Hareketi’dir.

Onun içinde yer aldım. 20 yıllık bir ömrümü verdim. 20 yıldan beri de ona karşı durarak mücadele ediyorum.

07 Temmuz 2020

Almanya-Essen