Kürdistan Bağımsızlık Referandumu, ikinci yıl dönümünde. Kürdistan Bağımsızlık Referandumu tarihi ve kutlu bir olaydır. Bilinmeli ki, bağımsızlık referandumu kararı, değerli ve şerefli sonucu kadar kolay alınmadı. Onun için Kürdistan bağımsızlık referandumuna nasıl gelindi? Bu konuda hafızalarımızı tazeleyelim.
ABD ve müttefikleri, 2003 yılında, Irak’ta Baas ve Saddam rejimini yıkmaya karar verdikleri zaman, Kürdistan federe ve demokratik bir yapıya sahipti. Seçimler yapan, hükümetlerini demokratik seçimlerle değiştiren bir konumdaydı.Güçlü bir silahlı Pêşmerge gücüne sahipti. Silahlı güçleriyle ABD ve müttefiklerine somutça destek olacak konumdaydı. Irak’ta demokratik yapılanmaya da örnek teşkil etmekteydi. Aynı zamanda da Irak içindeki en güvenlikli bölgeydi. Muhalif Arapların ve sermayedarlarının da sığındığı bir yerdi. Bu nedenle, ABD ve müttefiklerinin saldırıya uğramayacağı, uğraşmayacakları bir alan konumundaydı.
ABD ve müttefikleri Irak’ta rejimi yıktıkları zaman, sömürgeci faşist devlet aparatını da parçaladılar. Baas’ın silahlı güçleri dağıtıldı. Kürdistan’daki yapı diri kaldı ve Kürdistan’daki silahlı güçler ayakta kaldı. Kerkük de fiilen Kürdistan yönetimine geçti. Irak merkezi yönetiminin Kürtlerle savaşma gücü denilebilir ki sıfır noktadaydı. Bu durumda Kürtlerin, Kürdistan’ın bağımsızlığını ilan etmesi an meselesiydi ve bunun için bütün koşullar olgunlaşmıştı. Ama Kürtler, emrivaki yapmadılar. Kerkük’ü bile terk ederek, Araplarla yeni bir devleti ve yaşamı nasıl birlikte kuracaklarını tartışmaya başladılar.
Çetin ve karmaşık tartışmalardan sonra, Irak’ın federal devlet olması konusunda uzlaşma sağlandı. Bunun için yeni bir anayasa yapıldı. Bu yeni anayasa yeni devlet yapısını, rejimi, haklar ve özgürlükleri netçe tanımladı. Yeni anayasa 2005 yılında referandumla yüksek bir oy oranıyla kabul edildi. Yeni anayasada Kerkük’ün Kürdistan Bölgesi’ne mi, merkezi hükümete mi bağlanacağı konusunun da 2007 yılında yapılacak referandumla tespit edileceği belirlendi. Ama ne yazık ki, Baas rejiminin yıkılmasının üzerinden 14 yıl geçmiş olmasına rağmen, demokratik federal bir sistem oluşturulamadı. Parlamenter sistem federal yapıya göre işletilmedi. Milletlerin temsili, federal yapıya göre sağlanmadı.
Kürtlerin, Sünni Arapların ve diğer etnik grupların hakları sürekli tırpanlandı. Otoriter ve üniter ulus devlet parametrelerine göre hareket edildi. Kürtler Kürdistan’da sınırlı bir şekilde egemenlik sahibi olmalarına rağmen, Sünni Araplar temsilden uzaklaştırıldılar. Sünni Araplar ve güneyde Şii Araplar talep etmelerine rağmen, federe yapılanmalarına izin verilmedi.
Kerkük’te referandumun yapılması engellendi. Irak merkezi yönetimi tam anlamıyla otoriter, faşizan bir yapı kazanmaya başladı. Buna karşılık Kürtler, Irak’ın gerçek anlamda federal bir devlet olması için demokratik değerler çerçevesinde arayışlarını sürdürdü. Ama ne yazık ki, son aşamada mevcut federal yapının ihtiyaçlara cevap vermediğini, bu nedenle “bağımsız devlet” ve “konfederal devlet” yapılanması önermesi içinde oldular. Bu önermeyi de demokrasi değerleri içinde yaptılar. Bu önermeye göre bağımsız Kürt ve Arap devletleri kurulacak. Bu iki devlet, konfederal bir devlet olarak yapılanacak. Sünni Araplar ise, şiddet yoluyla sistemi değiştirmeye çalıştılar.
Maliki yönetimi, federal sisteme ve demokrasiye uygun olmayan uygulamaları, Irak’ı bölünme aşamasına getirdi. Sünni Araplar bile kendi devletlerini kurmak için harekete geçmiş durumdaydılar. Hem de bunu demokrasiyle, insan hak ve özgürlükleriyle alakası olmayan kan dökücü, terörist ve yıkıcı bir yapı, IŞİD ile gerçekleştirmeye çalışıyorlardı. Sünni Araplarla Şii Arapları bile, bir devlet içinde yaşayamayacaklarına karar vermiş durumdaydılar. Bu durumda Kürtlerin kendi kaderlerini bağımsız devlet kurma doğrultusunda tayin etmeleri hem bir hak ve hem de bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktaydı.
Demokratik Kürdistan yönetiminin faşist yapılarla birlikte olması da insanlık, Kürtler ve bölgedeki demokrasi açısından büyük bir kayıp olacaktı. Kürtlerin, kendi bağımsız devletlerini ilan etmelerinin zamanıydı. Kürtler için insanlık ve demokrasi için hem gerekli ve hem de bir zorunluluktu. Kürtler, Kürdistan’ın güneyinde bu fırsatı kesinlikle kaçırmamalıydılar. Bu karar, ahlaki olarak da sorgulanacak bir karar değildi. Müttefiklerini yalnız bırakma, terk etme anlamına da gelmezdi. Asıl olarak Kürtlerin müttefikleri, Kürtlerle birlikte olmamak için demokrasi ve hukuk dışı yolu seçmişlerdi. Bunun bedelini de kendileri ödemek zorundaydılar.
Ortadoğu’da üçüncü büyük millet olarak, devlet olma, en fazla Kürtlerin hakkıydı. Kürtler dışındaki tüm milletler, Farslar, Türkler ve Araplar devlet sahibiydiler. Üstelik Türkler ve Araplar birden fazla devlete sahiptiler. Kürtler bugüne dek tarihi bir haksızlık ve dayatma, sömürge altı uygulamalarla karşı karşıyaydılar. Bu durumun değişmesinin koşulları en azından Kürdistan’ın güneyinde olgunlaşmış durumdaydı.
Kürtler, Kürdistan’ın güneyinde bu koşuları iyi değerlendirmeliydi, dünya da Kürtler destek olmalıydılar. Kürtler bu çabalarında demokratik değerleri, hak ve özgürlükleri terk etmemeliydiler. Hukuk dışı uygulamalara kaymamalıydılar.
PKK de o devletlere vekâleten bağımsız Kürdistan devletine düşmanlık etmekteydi. Son günlerde PKK, Güney Kürdistan’a savaş ilan etmişti. Bütün alanlara saldıracağına dair Rıza Altun’un ağzından açıklamalar yapmıştı. Bütün parçalardaki Kürtlerin ve dünyadaki Kürtlerin bu ihanete ve tehlikeye karşı mücadele etmesi milli bir görevdi. Kürdistan’ın güneyinde bağımsız devletin olgunlaşan koşullarını bertaraf etmemek için bu konuda mücadele etmek kesin bir görev olarak Kürtlerin önünde durmaktaydı. Bu aşamada, Kürdistan Başkanı, KDP, YNK, Kürdistan Hükümeti 7 Haziran’da bağımsızlık referandumu kararı aldı. Bu karar, dünyadaki tüm Kürtleri sevince boğdu.
Bağımsız Kürdistan için, Kürdistan Başkanı’nın, KDP ve YNK’nin kararlılığı, Goran dışındaki diğer Kürdistan partilerinin bağımsız devlet için referandum ve devletin kuruluşu konusundaki karalılığına kesinlikle destek verilmeliydi.
Başkan Mesud Barzani de Kürdistan'ın bağımsızlığının zamanının geldiğini dünyaya açıkladı ve bu konuda güncel anlamda Fransa’nın yeni cumhurbaşkanından, tüm AB ülkelerinden, ABD’den ve Birleşmiş Milletler’den Kürtlerin bağımsızlığını desteklemelerini istedi.
Kürdistan Başkanı, Fransa'nın etkin ve önemli gazetelerinden Le Figaro'ya verdiği röportajda, “Kürtlerin bağımsızlıklarını ilan etmesinin zamanı geldi. Ancak Irak’tan barışçıl bir şekilde, diyalog ve müzakere yoluyla ayrılmak istiyoruz. Kürdistan'ın bağımsızlığı, yeni sorunlar çıkarmak bir yana, aksine sorunların çözümüne yardımcı olacaktır. Bağımsızlık sorunları çözüme kavuşturacaktır. Kürdistan’ın bağımsızlığının vakti gelmiştir” diyordu.
Kürdistan Başkanı’nın bu sözleri de dile getirdiğim görüşleri kesinlikle doğrular nitelikteydi.
25 Eylül 2017 tarihinde bağımsızlık referandumu yapıldı. Sonuç olağanüstü olumluydu. Kürdistanlılar, %93 oy oranıyla bağımsız devlete “Evet” dediler.
Referandum ve sonucu büyük tarihi bir olaydı. Ne yazık ki, 16 Ekim 2017’de ihanete uğradı. Kerkük ve birçok Kürdistan şehri işgal edildi. Buna rağmen, referandum sonucu Kürdistan devletinin anahtarı ve sigortasıdır. Bu sonucun hayata geçirilmesi Kürdistan yönetimi ve partilerinin sorumluluğundadır. Bunun nasıl yapacaklarını bir yol haritası haline getirmeleri gerekir.
Kürdistan bağımsızlık referandumuna bin selam...
*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.