Kürtler, 50 milyonu geçkin nüfusları, devlet olmaya elverişli ama 4-5 parçaya bölünmüş topraklarıyla, kendi evlerinde ortalama 150 yıldır, tarifi zor bir esaret ve trajedi yaşıyorlar. Bu bölünmüşlüğün cezası olarak siyasi, hukuki, ekonomik ve sosyal açıdan çok ağır bir yaşama mahkûm edilmişler…
Buna itiraz etmek için onca isyan, katliam, öldürülme, hapis sürgün ve talan yaşamalarına rağmen bu gün geldikleri nokta itibari ile bulundukları parçalarda veya dış dünyada bir millete mensup bireyler olmaktan kaynaklı haklarını koruyan meşru bir temsili yet ve idareleri yok.
Örneğin, dört parçadan yakın akraba olan birer Kürt, bulundukları yerden diğer akrabalarına doğru pasaportsuz bir sınır girişi yaptıklarında, Allah etmesin, orada, anında “kaçak” veya “terörist” diye vurulurlar. Bunu şikâyet edebileceğiniz bir merci yok.
Kürtler, çocuklarına Anadillerini öğretebilme, coğrafyalarını anadilleri ile adlandırma ve kendi anadilleriyle, kendi değerlerini yaşayabilme haklarından bile mahrum yaşıyorlar…
İşin tuhaf yanı onlara bütün bunları, biz sizinle “din kardeşiyiz” ya da aynı kaderi paylaşan” halklar olarak kardeşiz”, diyen milletler adına, hüküm etme yetkisini icra eden devlet ve hükümetler yapıyor.
Ancak buna rağmen dünyanın tarihsel gelişimi, Ortadoğu’da yaşanan din- mezheb ve etnik bir ırkçılık boyutlu çıkar savaşları, emperyal güçlerin Kürtlerin topraklarında hükümranlık sürdüren, sözüm ona Kürtlere dindaş-kardeş ve komşu milletlerin ırkçı yönetimleri üzerindeki emperyal dayatmaları ve Kürtleri de bu temelde kullanma arzuları, bütün bunların ortalaması olarak ortaya çıkan bir işid barbarlığı, bu coğrafyada siyasi atmosferin çok çabuk ve hızlı değişmesine yol açıyor.
Bu da her parçada yaşayan Kürtleri gerek içerde, gerekse dışarıda çok acil bir tercihe, kendi aralarında kalıcı bir birlik ve ittifaka zorluyor. Zira hiçbir parçadaki Kürt tek başlarına kendilerine yönelen bu barbarlığa karşı duramıyor. Bu durum Başur, Bakur, Rojava veya Rojhılatta da aynıdır. Bu koşullar bütün parçalardaki Kürtleri aynı aciliyetle önce kendi içlerinde, sonra da bu parçalar arasında kalıcı bir birlik ve ittifaka zorluyor.
Her parçada yaşayan Kürt milletinin bir parçası olan halk, bütün Kürt örgüt, parti ve cemaatlerini buna zorluyor. Bunun işaretleri toplumun beyanlarından, yakarış ve haykırışlarından çok rahatlıkla okunabiliyor. Çünkü bunu hemen herkes kendi cephesinden dillendiriyor.
Şimdi tam da bu noktada asıl mesele, Kürt siyaset erbabına düşen bu ittifakın önündeki engelleri kaldırıp, temelini çok sağlam bir şekilde atmak. Büyük gövdeyi bunun üzerine bina etmek.
Birbirimizin eksik ve kusurlarını burada tartışır, birbirimizi hesaba çekmeye kalkışırsak, bu işin içinden zor çıkarız. Zira biz Kürt milletine mensup fertler, hemen her Kürt yapısının nerede hangi hatayı yaptıklarını üç aşağı beş yukarı biliyoruz.
Belki, bir daha aynı hatalara düşmeme kayd ve şartıyla kendi aramızda bir helalleşme ve halkımızdan da içten bir özürle bu faslı geçebiliriz.
Ama bunun için önce önümüze iki şeyi koymalıyız.
1. Adı Kürt milleti olan 50 milyonluk bir nüfusun, Adı Kürdistan olan çok kadim bir coğrafyanın sahibi olan bir milletin mensupları olarak, nihai hedefte bu coğrafyanın bütün parçalarını her açıdan bir araya getirebilme azim ve gayretinde olmak. Bütün çalışmalarımızı, bu birlik ve ittifak çalışmalarını bu esas üzere bina etmek.
2. Bunun ilk adımı olarak, çok ağır cürümleriyle bu mazlum halkın sırtında artık çekilemez kof bir yük haline hale gelen Din kardeşliği ve Halkların kardeşliği gibi çok ağır aldatış ve ihanetler üreten iki sinsi projeyi bu milletin ruh ve gönül dünyasından artık temelden söküp atmak…
Ben, bu dinin kaide ve kurallarını çok içerden inceleyen Müslüman bir insan, bir kürd olarak bu coğrafyada Kürtlere yönelik kurumsal bir kimlikle doğru bir ahlak, hukuk ve uygulaması olan bir “Din kardeşliği” olgusunun varlığına inanmıyorum. Aynı sıkıntı Halkların Kardeşliği için de geçerli.
Çünkü ikisi de temelden aynı hata ile yola çıkıyor. Önce İnsana, kardeşe, halka saygı duymayı öğreneceksiniz. Onların haklarını amasız, fakatsız olarak teslim edeceksiniz. Sonra insani bir form olarak sosyal yaşamda bu sıfatları kullanacaksınız. En büyük hata bu. İkisinde de bu yok.
Kürdistan’ın dört parçasında da Kürtlere dair bunların yapıldığını bilen, gören var mı? Bunun varlığını iddia edenler ya çok ciddi bir zihinsel bir problem yaşıyorlar ya da Kişilik, vicdan ve ahlak anlayışları ile ciddi bir sıkıntıları vardır. Bundan haberleri bile yok. Yoksa böylesine boş bir iddiayı dillendiremezler…
Bu iki adımı attıktan sonra bazı ilkeler üzerinde müzakere edilebilinir.
Bu ilkeler, Kürtlerin bütün kesimlerinin çok rahat bir şekilde bunlar benim ilkelerim, vazgeçilmezlerim, diyebilecekleri ortak ilkeler olmalı:
1.Ortak Dil. Kürtçenin bütün lehçeleri.
2.Ortak Vatan ve Toprak. Kürdistan’ın işgale uğramış ve parçalanmış bütün parçaları.
3.Ortak Sembol ve milli Bayrak gibi mevhumlar, Kürtlerin ortak tarih ve kültürü baz alınarak belirlenmeli.
4.Kürtlerin bütün din, inanç, mezhep ve siyasi görüşleri, kendilerine özgü farklılıkları ile – Cebir, dayatma ve ötekileştirme olmadan- adaletli bir şekilde kendilerini bu yapının içinde görebilmeli.
Azınlık çoğunluğa, çoğunluk da azınlığa cebri hiçbir dayatmada bulunmamalı. Azınlık ve çoğunluklar birbirlerinin yer ve konumlarını almamalı. Her Kürt yapısı kendi özgün yapısını koruyarak, herkesim kendini bu işin içinde bulabilmeli. Yönetim ve işleyişlerde Adilane ve Demokratik teamüller en geniş ve en doğru bir şekilde işletilmeli.
5. Kürtler birbirlerine ideolojik ön yargılarını asla dayatmamalı. Ortak hedef, medeni bir dünyada Kürd ve Kürdistan topraklarının kurtuluşu ve Çok renkli, çok dinli ve çok dilli bir Kürdistan’ı kadim değerleriyle medeni bir dünyaya uyumu olmalı.
Hiç bir Kürt yapısı kendi ideolojik ezberlerini ortak yapıya ve diğer parçalara dayatmamalı. Bu hakkı kendinde görmemeli. Kürtler, bütün iş ve işlemlerini hür irade ve ortak istişarenin uyumu ile yürütebilmeli.
6.Bu çerçevede yapılan bir örgütlenmeye, bu ilkeleri kabul eden ve hala dışarıda kalan bütün Kürt yapıları buna davet edilmeli. Ve onları da buna katabilmeliyiz.
7.Bu ittifak ve yönetim modeli, işgal altındaki diğer Kürt toprakları için de bir umut olabilmeli. Onlarla diyaloga geçerek bir an önce bütünleşme sağlayabilmeliyiz.
8.Hiç bir Kürt yapısı ve örgütü, diğer kardeşlerinin meşru varlıklarını ve haklarını ortadan kaldıracak şekilde birbirlerine karşı düşmanca bir faaliyet içine girmemeli. Bunu doğurabilecek uluslar arası faaliyetlere girmemeli.
Kürdistan topraklarını işgale kalkışan hiçbir işgalcinin işgallerini meşru görmemeli… Kürtler adına verilen Savaş kararlarına ve büyük toplumsal pratiklere, bu halkın ana çoğunluğu karar vermeli. Hiç bir yapının, kendi başına halkı bunun içine çekmeye hakkı yoktur.
Mesela bizim yaşadığımız parçada 40 yıldır yürütülen mücadele biçimini neden masaya yatıramıyoruz? Bu halka getiri ve götürüsünü neden analiz edip ona göre bir yol belirleyemiyoruz? Zira gelişen hava ve silah teknolojileri, bazı mücadele biçimlerini artık anlamsız kılıyor. Mevcut silah teknolojilerine karşı ancak aynı donanımla mukabele edebilirsiniz. Dolayısıyla gelişen teknoloji kadim insanlığın pek çok kavramını ve kahramanlık öykülerini boşa çıkararak artık anlamsızlaştırdı…
Eğer demokrasiyi konuşuyorsak, başkalarının bize demokratça davranma beklentisi içinde isek, önce kendi demokrasi anlayışımızı gözden geçirmemiz gerekmiyor mu? Zira Demokrasilerde halkın iradesi üzerinde başka hiçbir irade yoktur. Bunları rahatlıkla konuşamazsak sorunlarımızı çözmede bir mesafe kat edemeyiz…
9.Bu çerçevede bütün Kürdistan topraklarının güvenliği için hem PKK’nın Güney Kürdistan’daki milis faaliyetleri, hem başka ülkelerin buraya yönelik hava ve askeri saldırıları, askeri konumlanmaları derhal masaya yatırılmalı. Var olan mevcut sorunların çözümü için en başta Güney Kürdistan Başkanı Mesut Barzani olmak üzere bütün taraflarla acil bir görüşme sağlanmalı.
10.Kürtler,Kürdistan’ın işgal altındaki bütün parçalarında birbirlerinin kardeşleri olduklarını ve bir parçaya yöneltilen bir saldırının bütün parçalara yapılmış olduğunu açık ve net bir şekilde ilan etmeli…
11.Toplumsal bir ittifak, toplumda belli bir ağırlık ve karşılığı olan aktörlerle yapılır.
Biz Partiyâ İnsan û Azadi (insan ve Özgürlük Partisi ) olarak şuna inanıyoruz.
Bütün Kürtlerin Kurtuluşlarının tek çıkar yolu, hür ve özgür birer anne ve babadan dünyaya gelmiş bütün Kürt kardeşlerin ortak bir hedef ve amaç ile birbirleriyle kardeşçe kucaklaşarak yarınlara birlikte yürüyebilmeleriyle mümkündür.
Bu şiarla Kürdistan’ın tüm parçalarını içine alabilecek şekilde kendimizi organize edebiliriz.
Bu da Kürtlerin Ortadoğu’daki makûs talihlerini yenebilmelerinin yegâne yoludur. Yoksa her taraftan kendilerine yönelen bu kadar acımasız saldırılara karşı küçük örgütler ve yapılar şeklinde durabilmeleri, kendilerini koruyabilmeleri mümkün değildir.
Son olarak bizim kanaatimize göre bu talep ve arzu, çok geniş bir havzaya yayılmış olan Kürt ve Kürdistan milletinin bütün kesimlerinin çok derinlerinden gelen toplumsal bir arzu ve bir talepleridir.
Haber Azad